Dolar (USD)
35.50
Euro (EUR)
36.56
Gram Altın
3057.68
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Görüntüyü Kurcalama; Hakikate Odaklan

Görüntünün egemen olduğu çağımızda, insanların görüntü üzerine yoğunlaşarak gerçekliği elde etmeye çabalaması gibi tuhaflıklara daha çok rastlanmaktadır. Öyle ki gerçek ile gerçek olmayan arasındaki bulanıklık daha da yoğun bir sis halinde belirsizlikleri çoğaltmaktadır. Baudrillard bu bulanıklaşmaya hipergerçek ismini vermektedir.

İnsanların artık etrafını tamamen görüntüler sarmış durumda. Öyle ki, televizyonlar, bilgisayarlar ve cep telefonları kendi işlevlerinin ötesinde “görüntü”lerle bir başka gerçeklik yaratmaktadırlar. İşin ilginci, bu görüntülerin dikte ettiği gerçeklik algısı ve insana verdiği hazlardan insan çıkmak istememektedir; tıpkı güzel bir rüyadan uyanmak istememek gibi.

Neticede insan hayatında düalist bir biçimde ikiye yarılmaktadır. İlki, görüntülerin dünyası ise diğeri dış dünyanın gerçekliği. Bu ikisi arasındaki mesafe o kadar açılmaktadır ki, birinden diğerine geçiş ve adaptasyon giderek zorlaşmaktadır. Bu minvalde sorulması gereken soru; görüntülerin dünyasından realiteye yani gerçekliğe insanların nasıl geçebildikleridir?

Görüntünün propaganda gücü o kadar yüksek görünmektedir ki, insanlar görüntüler dünyasının içinde kalmak ve burada uyuşmaya olumlu yaklaşmaktadırlar. Aslında bu uyuşmuşluk halinden dirilmek o kadar kolay olmamaktadır. Çünkü kitleler durumlarının farkında değildirler. Belki önce bu farkındalığı insanların kazanması gerekiyor. İnsanlar ellerindeki makinalarla ve onların görüntüleri ile oynayarak gerçekliği düzenleyebilecekleri gibi bir yanılsama içerisine girmektedirler.

Gerçekliğin dünyası yükümlülükler, şartlar, çabaların dünyası olarak insanlara daha fazla acı vermektedir. Bu acılardan kaçınarak görüntülere sığınmak bir kaçış imkanı gibi durmaktadır ve kitleler görüntülerin bolluğunda bu sığınışlarla geçici hazlar yaşamak istemektedirler. Bu sebeple görüntüler gerçekliği örtmek gibi bir işleve de sahiptirler.

Gerçek ile gerçek olmayan arasının bulanıklaşması ve bulanık zeminin genişlemesi dünya ölçeğindeki egemenler ile onların stratejilerine daha çok dikkat edilmesini zorunlu kılmaktadır. Çünkü bir yerde belirsizlik ve bulanıklık artmışsa, ilkeler keyfileşmişse orada açık ve örtük egemenlikleri aramak gerekir. Onlar ilke tanımazlıklarıyla kitleleri uyuşturarak yol almaya çalışmaktadırlar.

Aslında bu durum insanlık tarihinde pek değişmiş değildir. Firavun kendi iktidarını sürdürmek için sihirbazlara ihtiyaç duymaktadır. Bugünden bakılınca, sihir sanki böyle bir yönetimsellik için çok hafif bir eğlence aracı gibi durmaktadır. Fakat sihri o günün bir bilimi gibi düşünmek gerekir. Nitekim yakın zamanlara kadar sosyolojik yazınlarda sihrin bilim ve dinle ilişkileri ve farklılıkları tartışılmıştır.

Sihirbazların buradaki işlevleri ortaya çıkardıkları görüntü bolluğunda Firavun’un yönetimselliği karşısında kitleleri uyuşturmak ve gerçekliğin farkındalığını engellemek idi. Firavun bu sayede kitleleri sefilleştirebilmişti. Onlar ise sefilliklerinin farkına ancak Hz. Musa’nın asası ile (gerçeklik diye okuyalım) varabilmişlerdi. Esasen dinlerin ve peygamberlerin fonksiyonları, insanları hakikate uyandırmaktır.

Dolayısıyla bugünün en önemli peygamberi misyonu yeniden hakikate dikkat çekmek ve farkındalık yaratmaktır. Görüntü bolluğu içinde kaybedilmeye çalışılan hakikat üzerinde bu perspektif ısrarla durmaktır. Bunun çok kolay bir iş olmadığını hemen belirtmek gerekir. Zira görüntüleri kurcalayarak hatta onları yeniden monte ederek yeniden gerçeklik yaratmaya çalışan kitlelerdir.

İslam bu farkındalığın oluşturabileceği ve mevcut dünyanın hakikat tahribatına direnç gösterebilecek potansiyel imkanlara sahiptir. Fakat bugün islami söylemler de bu görüntülerin içinde kaybolduğundan henüz icra etmesi gereken fonksiyonlardan uzaktırlar.

Görüntüyü kurcalama; Hakikate odaklan.