Selâmün aleyküm aziz kardeşlerim!
Pazartesi günü 38 günlük Ramazan Umresinden geri döndük. Adeta sudan çıkmış balığa; evinden – yurdundan ayrı kalmış çocuğa döndük. Allah’ın nurlu ve insanı yenileyen evinden dünya viranesine geri dönmüş gibiyiz... Allah, herkese o kutsal topraklara gitmeyi Mekke ve Medine’nin ruha şifa ikliminden feyizlenmeyi nasip etsin. Misafirlerinin her sıkıntı ve hastalıklardan kazançlı çıkmasını dileyen Kabe’nin Sahibi’ne yaşanan sıkıntıların ve hastalıkların sayısınca şükürler olsun ve gidenlere tekrar gitmek nasip olsun.
O mübarek topraklara adım atan her şuurlu Mümin sadece hac – umre ve tavaf vazifelerini yerine getirmekle kalmıyor; her renk ve milletten Müslüman kardeşlerine dua ve kutlu İslam birliğini istiyor. Hususan Gazze – Filistin için yana yakıla dua ediyor. Aslında Kâbe’ye gittiğimizde bizlerde hâkim olan duygu; mahcubiyet olmalıdır, eli boş gitmemelidir! Doğu Türkistan için, Filistin için yüreğimizde yara olmalı ve onunla o hediyeyle Allah’ın evine girilmelidir... İslam dünyasının dağınıklığına hissedilen ızdıraplar, Gazzeli çocukların kuşbaşı gibi doğranmasına yaşanan acılar en azından Kâbe’ye bir demet çiçek olabilir... Kâbe’yi ilk görüşte: “Allah’ım bütün dualarımızı kabul et ve peşine de; Ya Rab, kalbimizde Gazze, Doğu Türkistan ve zulüm gören tüm müminlerin acısıyla geldik, bizlere umumi şifa – zafer ihsan eyle” duasıyla adım atılmalıdır… Zaten sonsuz kudret ve saltanat sahibi Allah’a kulunun nihayetsiz acizliğinden, fakirliğinden ve Âlemi İslam’ın çektiği acılardan başka ne hediye verilir ki? İbadetler vazifemiz; acizliğimiz ise hediyedir…
Aslında, başta Siyenit katil İsrail ve tüm zalimlerin yaşattığı zulümler karşısında Feveranlarımız, isyanlarımız bile Türkiye’nin büyüdüğünü gösteriyor... Kendimize öz güven geldi çünkü güven veren bir sistem ve başında gayret ve çabası görülen bir lider var. Bundan 23 yıl önce Filistinli kardeşlerimizin uğradığı zulümlere bu denli sahip çıkma, yardım etme ve İsrail’e lanet etme var mıydı? Hayır! Elbette bütün bütün öldüğümüzü göstermeyen vicdanlı sesler, haklı haykırışlar vardı ama bugün ki gibi gür ses yoktu. Şimdi ki sesimiz yeterli mi? Hayır! Fakat en azından bu itirazın – sesin yükseleceği dehşetli bir tokadın zalimlere vurulacağının müjdesini vermektedir. Kabe’de defalarca İsrail’in kahrolması, yok olması için yaptığımız dualara sesimizi işiten Müslümanların bütün zerreleriyle: “Amin!” demeleri dirilişimizi ve güçlenmeye başladığımızı; zaferin de yakın olduğunu göstermektedir.
Yenileyecek olursak: 23 yıl önce Kâbe’de ve burada gür sesle İsrail’e lanet etmemiz en azından içimizdeki gizli dinsizleri ve İsrail meftunlarını çok rahatsız edip, hesap sormaya kalkmalarına sebep olurdu. Şimdi çok daha rahat bir şekilde soykırımcı bebek katili İsrail’e lanet etmemiz, parçalanmış çocukların intikamını istememiz devletimizin güçlendiğini ve bu özgüvenle hesap sorulmasını istediğimizi göstermektedir. Hiç şüphemiz ve tereddüdümüz yok; mutlaka Doğu Türkistan ve Filistin tam bağımsız olacak! Mutlaka babaların poşetle taşıdığı parçalanmış çocukların intikamı alınacak! Hakiki manada sağlanmış İttihad-ı İslam’ın imanlı ordusu, alacakları alacak, kesilmesi gereken hesapları kesecek! Sadece Müslümanlar değil, tüm insanlık saadet iklimlerini tadacak... Hakiki medeniyet, hakiki demokrasi, gerçek özgürlük yaşatan İslam, kıtalara hâkim olacak; fevç fevç İslam’a girmiş insanlar, medeniyet ve insan hakları yaşatmamış Batı’ya lanet edeceklerdir… Çünkü Allah vaadinden geri dönmez; Hz. Resulullah’ın müjdesi akim kalmaz! Acizliğimizi hediye ettiğimiz Allah, bize de kudret ve zafer; Mescid-i Aksada hürriyete şükür namazı hediye edecektir selamlar…