Gazze'de çocuklar toprağa değil, enkaza gömülüyor.
Bir şehir değil, bir halk yok ediliyor.
Ve bu soykırımın ortasında sesimizi yükselttiğimizde birileri çıkıp küçümseyici bir alayla soruyor:
“Madem o zaman, git Gazze’de savaş!”
Sözde mantıklı, gerçekte utanç verici bu cümle;
Hem meseleyi anlamayanların cehaletini,
Hem de anlamak istemeyenlerin vicdansızlığını fısıldıyor.
Gazze’ye gitmek, öyle uçak biletiyle olacak bir şey değil.
Dünyanın en ağır abluka altındaki toprağı.
Hava sahası kapalı, deniz limanı kuşatma altında, kara sınırları tanklarla çevrili.
Ve içeride disiplinli bir direniş yılların birikimiyle asimetrik bir mücadele veriyor.
Bu mücadeleye öyle elini kolunu sallayan dahil olamaz. Dahil edilmez.
Direnişin de dışarıdan Gazze’de savaşacak insan desteğine ihtiyacı yok.
O hâlde mesele nedir?
Mesele gitmek değil, safını belirlemektir.
Mesele, gidemesen de direnmek için ne yaptığındır.
Bu yazı; "gidin savaşın" diyerek meseleyi karikatürize edenlere bir cevap,
Gerçekten ne yapılabilir sorusuna ise stratejik, ahlaki ve tarihsel bir yol haritasıdır.
Çünkü bu çağda savaş sadece cephede değil,
ekranda, sokakta, sofrada, rafta ve vicdanda da verilir.
Tarafını seç.
**
Peki o hâlde soralım:
Gazze’ye gitmek mümkün mü? Gerçekten yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
Ve en önemlisi bu savaşta tarafını göstermenin yolu sadece silah mıdır?
Tüm bu sorulara cevap verebilmek için konuyu askeri, coğrafi, ahlaki, stratejik ve toplumsal boyutlarıyla ele alalım.
"Madem Gazze'de soykırım var, o zaman kalkın gidin savaşın" demek kolay, sığ ve sorumluluktan kaçan bir söylemdir. Gerçekler ise çok daha karmaşık ve çok daha derindir.
1. Gazze, Dünyanın En Kapalı Kuşatması Altında
Gazze şu anda kara, hava ve denizden tamamen abluka altında. Karadan İsrail ve Mısır sınır kapıları kapalıdır. Refah Kapısı yalnızca Mısır’ın onayıyla ve çok sınırlı ölçüde açılmaktadır. Denizden Gazze kıyıları İsrail donanması tarafından kuşatılmış, uluslararası sulardan giriş imkânsız hâle getirilmiştir. Havadan İsrail, Gazze semalarını mutlak kontrol altında tutmakta, kuş uçurtmamaktadır.
Yani bir insanın bireysel ya da organize biçimde Gazze’ye girerek savaşması teknik olarak mümkün değildir. Giriş yapmaya çalışan herkes ya sınırda vurulur ya da uluslararası hukuk ihlali gerekçesiyle tutuklanır.
Bu gerçek bilinmesine rağmen "gidin savaşın" demek, imkânsızı teklif ederek yapılan ucuz bir polemiktir.
2. Direnişin Her Eli Silah Tutmasın Diye Bir Nedeni Var
Hamas ve diğer direniş grupları, sivil alan ile askeri alanı bilinçli olarak ayırmaya çalışıyor.
Bu yüzden dışarıdan gelenlere ihtiyaç da duyulmaz, gelene görev ya da silah da verilmez.. Gazze’deki direnişin omurgası yeraltı ağına, istihbarata, vur-kaç taktiklerine ve kendi halkıyla kurduğu iç güvene dayanır.
Yani siz dışarıdan gelen biri olarak sahaya adapte olamazsınız. Güvenlik zaafı oluşturursunuz. Direnişin iç dengelerini bozarsınız ve operasyonel faydadan çok risk getirirsiniz Bu nedenle Filistin direnişi dışarıdan gelen herkesi silahlı savaşçı olarak sahaya kabul etmez. Gazze’de savaşmak için sadece cesur olmak yetmez, sistemin bir parçası olmak gerekir.
3. Savaşmak Sadece Silahla Olmaz
Modern savaşlar çok boyutludur. Algı savaşları, uluslararası baskılar, ekonomik direniş, diplomatik müdahaleler, medya dili ve halk desteği. Bunların hepsi “savaş”ın farklı cepheleridir. Bugün sosyal medyada Gazze’nin sesi olmak, medyada Siyonist yalanları boşa çıkarmak, üniversitelerde boykot çağrıları yapmak, şirketlerin Filistin’e destek vermesini sağlamak da savaşın bir parçasıdır. Bu çağda direnişin cephesi sadece toprak değil, zihindir, ekrandır, kasadır.
4. Gidemiyorsak, Geriye Kalmayalım
Gazze’ye fiilen gidemiyorsak, elimizdeki imkânlarla geri durmak bir mazeret değildir. Sivil toplumun organize olması, iktidarlara baskı kurulması, siyonist sermayenin boykot edilmesi, medyada ve dijital platformlarda gerçeklerin yayılması ve Uluslararası mahkemelere delil toplanması gibi birçok mücadele alanı vardır, bunların hepsi yapılabilir, yapılmalıdır.
Filistinlilerin bizden en çok istediği şey silah değil; yalnız bırakılmamaktır.
Onlar yalnızca topraklarını değil, ümmetin onurunu da savunuyor.
Bizim yapmamız gereken şey, bu mücadeleyi sadece izlememek, omuzlamaktır.
5. Sosyolojik Gerçek: Her Mümin Savaşçı Değildir
Gazze’de yaşanan zulme kalpten öfke duyan milyonlarca insan var. Ama bu insanların çoğu hayatı boyunca eline silah almamış, askerî eğitim görmemiş, savaş koşullarını bilmeyen sivil halktır. Bu insanlara “haydi kalkın savaşın” demek, “doktor musun, o zaman neden açık kalp ameliyatı yapmıyorsun?” demekten farksızdır.
İslam, savaşın bir ibadet olduğunu söyler ama bu ibadetin bile usulü, ehli ve zamanı vardır.
Her mümin savaşmaz; ama her müminin savaşan kardeşine desteği farzdır.
Kimi duasıyla, kimi malıyla, kimi kalemiyle, kimi ekranıyla, kimi sokak eylemiyle…
6. Stratejik Gerçek: Kontrolsüz Müdahale Direnişi Sabote Eder
Gazze’deki direniş disiplinlidir, organize çalışır, kimseyi rastgele cepheye almaz. İnsanların oraya gitmesi, ne zaman nereye gideceğinin bile belirli olmadığı, hedefin insansız hava aracıyla izlenebildiği bir savaş ortamında hareketli bir hedef olmak anlamına gelir. Bu da sadece kendinizi tehlikeye atmak değil, direniş hattına zarar verme riski taşır. Savaşta “yardım” bile plansız yapılırsa zarara dönüşebilir.
7. Psikolojik Gerçek: Bu Sözler Caydırıcıdır, Samimi Değil
“Gidin savaşın” diyenlerin büyük çoğunluğu, aslında gitmeyi isteyenlerin cesaretini kırmak için bu lafı söyler. Nihaî hedefleri sorumluluğu üzerlerinden atmaktır. Vicdanın susturulması için “imkânsızı önerip çabanı geçersiz kılmak” klasik bir psikolojik savunma mekanizmasıdır. Bu yüzden biz bu lafı bir eleştiri olarak değil, sahici bir çaresizliğin, içi boş bir kabadayılığın itirafı olarak görüyoruz. Ve şunu söylüyoruz: “Gitmeyi teklif edenin önce samimiyetle dertlendiğini görelim.” Gitmek mümkün değilse, kalıp mücadele etmenin yüzlerce yolu vardır.
8. Ahlaki Gerçek: Sorumluluk, Fiziki Yakınlıkla Ölçülmez
Filistin meselesi sadece Arapların değil, sadece Gazze’ye yakın olanların değil; bütün Müslümanların meselesidir. Kudüs, Mekke ve Medine gibi bir iman meselesidir. Gidemiyorsak ilgilenmeyelim demek, yangını uzakta diye izleyen bir komşudan farksız olur. Ahlak, sadece fiziksel varlıkla değil, yürekle, duruşla, sesle ve eylemle ortaya konur.
9. Gazze'de Konvansiyonel Savaş Değil, Asimetrik Direniş Var
Gazze’de yürütülen mücadele, klasik bir ordular savaşı değildir. Burada uygulanan strateji asimetrik savaş ve gerilla taktikleri üzerine kuruludur. Hamas ve direniş grupları, yerin altına yayılan geniş tünel sistemleriyle hareket eder. Bu sistem yıllarca süren teknik mühendislik bilgisiyle ve istihbarat ağıyla korunur. Mobil savunma hücreleri: Gelişmiş İsrail gözetim sistemlerine karşı, sabit mevziler değil, sürekli yer değiştiren küçük hücreler ile hareket edilir. İnsansız hava araçları ve gözetim balonları: İsrail ordusu, sürekli gözetim yaparak her hareketi izler. Sinyal takip sistemleri sayesinde haberleşme bile dikkatli yapılır. Bu şartlarda dışarıdan gelen bir kişinin bu yapıya entegre olması hem mümkün değildir hem de risklidir.
Yani Gazze’de savaşmak, sadece cesaret değil, uzun süreli hazırlık, yerel dil, askeri eğitim, istihbarat uyumu ve derin saha bilgisi gerektirir. Bir cephe yok, bir üniforma yok, bir siper hattı yok. Bu savaşa dışarıdan girmek, kuralsız bir satranç tahtasına körlemesine dalmak gibidir.
10. Uluslararası Hukuk ve Savaş Suçları
Dışarıdan organize olmaksızın çatışma bölgelerine girip silahlı mücadeleye katılmak, uluslararası hukuk açısından da savaş suçları, terörle mücadele yasaları ve sınır ihlali gibi birçok ağır sonuç doğurabilir: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Gazze’ye silahlı biçimde geçişi, hem Türkiye’yi uluslararası baskı altına sokar hem de bireyleri potansiyel “yabancı savaşçı” statüsüne düşürür. İsrail, bu kişileri casus, terörist ya da yasa dışı savaşçı ilan ederek öldürme veya yargılama hakkını kendinde görür. Bu kişiler savaşarak değil, daha Gazze’ye ulaşamadan uluslararası alanda kriminalize edilir.
Unutulmamalıdır ki Filistin halkı, onurlu direnişini uluslararası meşruiyeti olan bir savunma hattı üzerinden kurmaktadır. Bu hattı zedeleyecek sorumsuz girişimler, düşmanın eline propaganda ve meşruiyet kozu verir.
Gazze'ye Gitmek Değil, Gazze'yi Anlamak Gerekir
Gazze’ye gitmek bugün ne teknik olarak mümkün ne de askeri-stratejik olarak anlamlıdır.
Çünkü:
- Gazze, tarihin en ağır kuşatmalarından biri altındadır.
- Direniş, her eline silah alanı değil, disiplinli yapının parçası olanı kabul eder.
- Asimetrik savaş, eğitimsiz gönüllülerin sahada varlık göstermesine izin vermez.
- Kontrolsüz müdahale, direnişe katkı değil, zaaf getirir.
- Dışarıdan katılım, hem uluslararası hukuk hem de saha güvenliği açısından büyük riskler taşır.
“Haydi Gazze’ye gidin savaşın” demek, ya cehaletten ya da sorumluluktan kaçıştan kaynaklanır. Bugün Gazze’ye gidemiyoruz diye kenara çekilmek, mazeret değil ihanete yakın bir suskunluktur.
Ama gidemeden de yapacak çok şey var:
Boykot, bilinç, basınç, birlik, dua, destek ve dayanışma.
Gazze bizden gitmemizi değil, unutmamamızı istiyor.
Gitmek mümkün olmayabilir ama saf belli etmek her zaman mümkündür.
Tarafını seç.