İki çocuk tarafından öldürülen 15 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi'nin ölümü, vicdanlı insanları derinden yaraladı. Hepimiz üzüldük ve geç de olsa bu tür cinayetleri sorgulamaya başladık. Çünkü Minguzzi'nin öldürülmesi ilk değildi ve böyle giderse de son olmayacak.

Minguzzi’nin ailesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşerek, olayın failleri için "cani" tanımlaması yaptılar ve onların “yetişkin” olarak yargılanmalarını istediler.

Sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “infaz sisteminde tıkanan noktaları yasal bir revizyonla düzenleme talimatı” verdi.

Geç kılınmış olsa da nihayet bu konuda bir düzenleme yapılacak olması sevindirici bir gelişme. Umarım süreç, “başıboş köpekler” örneğinde olduğu gibi buna da kayıtsız kalınmaz. Zira 5395 sayılı kanun artık toplumun kanayan yarası haline gelmiştir.

2005 tarihinde çıkarılan bu kanunun amacı, korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl ve esasları düzenliyor.

Kanunda geçen “suça sürüklenen çocuklar” tabiri beraberinde birçok problemi de getirdi.

Bakınız öncelikle bu kavram suç işlemeye meyilli çocukları cesaretlendiriyor. Bir kere suç işlediğinde ceza almayan çocuk, ikinci suçuna da çok rahat cesaret ediyor ve çevresindeki diğer çocuklar da “nasıl olsa ceza almayacağız” düşüncesiyle suç işlemeye devam ediyor.

Bu durum yıllardır içinden çıkılması çok zor bir mesele olarak karşımızda duruyor. Tamam, iyi niyetli olarak çıkarılmış olsa da bu yasa, suç işleme eğilimi olan çocuklar için kullanışlı aparat haline geldi. Ve elbette onları suça sürükleyen bir takım çeteleri de harekete geçirdi.

Çocukları suç işlemeye iten kişi ya da kişiler kimlerdir? Yasa neden çocuğu suça sürükleyen kişi ya da kişilere yaptırım uygulamıyor? Yasa yaptırım uyguluyorsa suç işleyen çocuk sayısında neden artış var? İşte bu sorunları oturup sağlıklı bir biçimde tartışmalıyız.

Örneğin Avrupa ülkelerinde bu kavram “çocuk suçluluğu” olarak değil, “genç suçluluğu” olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de ise “çocuk suçluluğu” kavramı kullanılmakta olup suçu işlediği sırada henüz 18 yaşını tamamlamamış kişiler anlamında kullanılmaktadır. Çünkü Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşını tamamlamamışları “çocuk” olarak kabul edilmektedir.

Bu durumda da suça sürüklenen çocuklar toplumumuzun kanayan yarası olmaya devam ediyor.

Bakınız yapılan bazı araştırmalarda Türkiye’de her yıl 150.000 çocuğun suça sürüklendiği daha da vahimi suça sürüklenme yaşının her sene düştüğü, en çok suç işlenen yaşların da 15-17 yaş olduğunu görülmektedir.

 Sadece 2005 yılından bu yana suça sürüklenen çocukların %15 arttığı, çocukların en çok işledikleri suçun başında da hırsızlık ve adam öldürme olduğu görülüyor.

Örneğin 2017 yılında yaklaşık 108 bin çocuk suça sürüklenmiştir. 2023 yılında ise bu rakam 537 bin 583 oldu. Bu olaylarda çocukların 242 bin 875'i mağdur olarak, 178 bin 834'ü suça sürüklenme sebebiyle yargılandı.

Suça sürüklenen çocukların %39,8'inin yaralama olayına karıştığı tespit edilmiştir. Bunlar TÜİK verileri.

Suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimine gelen veya getirilen çocukların %39,8'ine yaralama, %20,8'ine hırsızlık, %7,7'sine pasaport kanununa muhalefet, %4,9'una uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %4,0'ına ise tehdit suçları isnat edildi.

Maalesef ülkemizdeki çocukların; %57.7'sinin 15-17 yaş aralığında, %23.3'ünün 12-14 yaş aralığında, %18.5'in de 11 yaş ve daha küçük çocukların yer aldığı ortaya konmuştur.

Demem o ki yasalar suiistimale açık olmamalıdır. Bu nedenle bu yasa değişmelidir.

Eskiden kan davası olan insanlar küçük yaştaki çocuklarını kullanırdı. Şimdi de nasıl olsa ceza almıyor diyerek çocukları suç makinesine dönüştürüyorlar. Kan davasında adam öldürten azmettirici ile çocukları suça itenler arasında ne fark var?