Küresel ısınmanın başlıca nedeninin insan kaynaklı CO2 emisyonları olduğu defalarca çürütülmesine rağmen 2015 yılında Paris'te 200'e yakın ülkenin katılımıyla uluslararası iklim anlaşması imzalandı.

Bu anlaşmanın uzun vadeli hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2 °C (3,6 °F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır. Hatta 1,5 °C için politika belirlemektir.

Çünkü sıcaklık artışını 2 °C yerine 1,5 ile sınırlamanın iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağına inanıyorlar.

Öyle ki, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in de ifade ettiği gibi, çıkaracakları iklim kanunu aynı zamanda 100 yıllık süren bir mücadelenin de başlangıcı olacak.

Elbette tüm bunlar bir komediden ibarettir.

Büyük sıfırlamacı elitlere göre, gezegenin yıpranmasının temel nedeni biz sıradan insanlarız. O yüzden bizler için düşündükleri bir de şehir planları var. Ülkede neredeyse tüm partilerin vaatleri arasında da yer alan “15 dakikalık şehir” dedikleri bir hapishane modeli bu.

Bu plan, 2015 yılında resmi olarak ilan edildi ve 2030 yılına kadar da her yerde uygulanacağını söyleniyor.

Oysa bu şehir modeli ile toplumlar dijital hapishanenin görünmez duvarları arasına sıkıştırılacaktır. Böylelikle güya “Ultra Düşük Emisyon Bölgeleri” oluşturmayı planlıyorlar.

WEF Başkanı Klaus Scwab, “Pandemi sonrası dönemde hayatımıza eskisi gibi devam etmeyi seçemeyiz” diyordu. Yani aynı arabaları kullanmak, aynı destinasyonlara uçmak, aynı şeyleri yemek, evimizi aynı şekilde ısıtmak vb. Çünkü bir sonraki planlama iklim politikası ile ilgiliydi.

Bilim adamlarına göre; Dünya’nın ikliminin, gezegen var olduğu sürece, doğal soğuk ve sıcak evrelerle değiştiğini ortaya koymaktadır. Küçük Buz Devri 1850 gibi yakın bir tarihte sona erdi. Bu nedenle, şu anda bir ısınma dönemi yaşıyor olmamız şaşırtıcı değil.

Sanayi döneminin başlangıcından (1850) günümüze (2020) kadar yapılan ölçümler bize 2020'deki sıcaklığın 1850'den 1,1 derece daha yüksek olduğunu söylüyor.

İlaveten karbon vergilerinin havayı değiştirdiğine veya emisyonları etkilediğine dair hiçbir kanıt da yok. Ama elitler gerçek bilim adamlarının verilerini asla kabul etmiyor. Çünkü onların biz insanlar için farklı planları var.

Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu’nun, 22 Mayıs 2024’de yayınladığı gıda inovasyonu raporunda, “Hükümetler, alternatif proteinler geliştirmek ve teşvik etmek ve zamanımızın en büyük küresel zorluklarından birine çözüm bulmak için liderlik rolü üstlenmeli” deniliyordu.

Bunu da sözde iklim değişikliğinin yarattığı zorlukların üstesinden gelmek için yapıyorlar!

Bu yüzdendir ki “karbon ayak izi” dedikleri ilginç bir yöntem geliştirdiler. Asıl amaç merkez bankası dijital para birimleri ve alternatif proteinler aracılığıyla insanlığı kontrol etmektir.

Oysa karbon için söylenenler hiç de öyle değil. Bakınız, geçtiğimiz 35 yılda 2016'ya kadar Dünya'daki yeşil bitki örtüsü %14 arttı. Ve bu CO2 sayesinde oluyor.

Nature Climate Change dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, dünyanın bitki örtüsü son 35 yılda, karbondioksitteki artışa bağlı olarak önemli ölçüde daha yeşil hale geldi.

Tam da bu sebepten ötürü insanların CO2 hakkındaki gerçeği öğrenmesini istemiyorlar.

Hatta 2006 yılında, 9.000 doktora öğrencisi de dahil olmak üzere 32.000 bilim adamı, “önümüzdeki yüzyılda atmosferdeki çok fazla CO2 nedeniyle bir iklim krizi beklemenin kesinlikle hiçbir bilimsel temeli yok” dedi. Ve iklim acil durumu olmadığına dair bir bildiri yayınladılar.

Asıl amaç iklim krizi ve karbon üzerinden yeni bir ticaret alanı açmaktır.Bugün dünyanın en büyük yatırım kuruluşu olan Black Rock CEO’su Larry Fink’in dediği gibi bu küresel firmalara ekonomik bir alan açacaktır.

Türk siyasetçileri, küresel elitlerin iklim değişikliği palavrasını yutmamalıdır. Zira bir Müslüman aynı delikten iki kere ısırılmaz.