“İstanbul'daki Saraçhane Meydanı'ndaki göstericileri, Türk denizaltılarının Doğu Akdeniz'in derinliklerine sessizce inişiyle birleştiren şey nedir? Bu bağlantı, tesadüf olmaktan uzak ve Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki gelişen jeostratejik hesaplamasının özünü özetliyor.”

Devam ediyor; “İç huzursuzluk büyüdükçe, Erdoğan ulusal gerginliği dışarıya yönlendiriyor ve İsrail ve diğerleri için önemli sonuçları olan iddialı bir bölgesel duruş oluşturuyor.

Erdoğan'ın dışa dönük tutumu net bir stratejiyi takip ediyor: Suriye ve Doğu Akdeniz olmak üzere iki temel alanda hâkimiyet kurmak.”

Türkiye, Suriye'de Tiyas (T-4) ve Menagh gibi üsleri kullanarak askeri varlığını sağlamlaştırmak için harekete geçti. Amaç aynı zamanda İsrail sınırına doğru uzanan bir etki alanı oluşturmaktır. Erdoğan, bunda Türkiye'nin bölgesel liderlik iddiasını ileri sürmek için bir fırsat görüyor.

Türkiye'nin deniz genişlemesi, Erdoğan'ın vizyonunun merkezinde yer alıyor. Artık savunmayla ilgili değil, kuvvet, prestij ve caydırıcılık projeksiyonuyla ilgili. Türk Donanması bir dönüşüm geçiriyor.  

Almanya ile ortak üretilen 6 adet AIP destekli Tip-214 denizaltısının 2027 yılına kadar tam operasyonel olması planlanıyor.

Yerli üretim hafif uçak gemisi TCG Anadolu'nun inşası tamamlanmak üzere ve gemide Bayraktar TB3 gibi İHA'ların konuşlandırılması bekleniyor.

 Geliştirilmiş elektronik harp, gemi savar füzeleri ve uzun menzilli su üstü varlıkları Ankara'nın açık deniz yeteneklerini güçlendiriyor.

Bu gelişmelerin İsrail için ciddi sonuçları var.”

Bunları ben değil MOSSAD’ın Terörle Mücadele Bölümü'nün eski başkanı ve şu anda Kudüs Güvenlik ve Dış İlişkiler Merkezi'nde (JCFA) araştırmacı olarak çalışan Oded Ailam söylüyor.

Muhalefetin utanmasa boykot listesine ekleyeceği savunma sanayiinin İsrail için ne denli sorun teşkil edeceğini anlatıyor.

Oded Ailam bu konuda uzunca bir makale kaleme almış. Bu makalenin içeride yaşanan sıcak gelişmelerle yakından bir ilgisi olduğu için köşeme taşımak istedim.

Yazar, sıradan biri değil. İsrail’in panik durumunu açık ediyor ve alınması gereken tedbirleri sıralıyor.

Önümüzdeki haftalar, Türk siyasetinin gidişatını belirlemede kritik öneme sahip” diyor Oded Ailam. Mevcut kriz Erdoğan'ın kırılganlığını ortaya koyarken, eğer bunu atlatırsa (başkalarının yaptığı gibi) dış politika hırsları üzerindeki iç kısıtlamalar daha da azalarak cesaretle ortaya çıkması muhtemel.

Çünkü Türk denizaltılarını Gazze açıklarına ve Türk nüfuzunu İsrail'in stratejik çıkarlarının eşiğine yerleştirmektedir” yorumunda bulunuyor. Şimdi burada geçen bir ifadeyi dikkat çekmek istiyorum.

“Eğer bunu atlatırsa…”

Bizler içeride yaşanan protesto olaylarının vahametini kavrayamadık sanırım. Oded Ailam belli ki bu olayların atlatılmasını istemiyor. Bunun için de olayları harlandırmak ve süreci uzatmak için her yolu deneyecekler.

Geçenlerde İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği saldırılardan da anlıyoruz ki içerdeki olaylardan istifade ederek Türkiye’yi ateşe doğru çekmek istiyorlar.

“İsrail bu gelişmeleri iyi takip etmeli. Doğu Akdeniz'deki gelgitler değişiyor. Kesin bir şekilde yönlendirmeli, caydırıcılık duruşunu güçlendirmeli ve yakınlığın değil gücün istikrarı dikte ettiği bir deniz geleceğine hazırlanmalıdır” diyerek İsrail’e akıl veren bu eski istihbarat görevlisi bir bakıma da içine düştükleri panik ortamını deşifre ediyor.

Demem o ki; bu yaşadıklarımızın bölgedeki konumuzla ve nüfuzumuzla yakından bir ilgisi var. O yüzden ivedilikle bu sorunu aşmalıyız. Ve CHP’ye rağmen ortak aklı tesis etmeliyiz.