Geçtiğimiz 30 Mart pazar günü idrak ettiğimiz bayramla bir Ramazan-ı şerifi daha geride bıraktık. Allahü Teâlâ, bizleri; Kuran-ı kerimle hayat bulan, namazla kötülüklerden korunan, oruçla takvaya eren, zekât, sadaka ve fitrelerle malını ve nefsini temizleyen bahtiyar kullarından eylesin, âmin…
Ramazan-ı şerif ayı, makbul bir İslâmî hayatı öğrenmemiz için her sene manevî atmosferinde eğitime tâbi tutulduğumuz muazzam bir mekteptir. Bu yıl da bu güzide mektepte bir ay boyunca, iyi bir insan, samimi bir Müslüman olmayı öğrenmeye ve öğrendiklerimizi yaşamaya çalıştık elhamdü lillâh. Bu mübarek ayda hayat rehberimiz Kuran-ı kerimi okuduk. Onun yüce mesajlarını anlamaya ve yaşamaya gayret ettik. Ramazan’dan sonra da Kuran-ı kerim ile kurduğumuz bu güçlü bağı korumaya çalışalım inşallah…
Ramazan-ı şerif, bizleri bir ay boyunca camilerimizde bir araya getirdi. Beş vakit namazımızın yanında edâ ettiğimiz teravihlerde huşû içinde omuz omuza Rabbimize ibadet ettik. Dualarla, salavat-ı şerifelerle kalplerimizi sükûnete erdirdik. Ancak unutmamalıyız ki kulluğumuz, ibadetimiz ve taatımız bir ayla sınırlı değildir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Gözlerden perdeyi kaldırıp her gerçeği ortaya çıkaracak ölüm sana gelip çatıncaya kadar da Rabbine kulluğa devam et!.” (Hicr 99) Rabbimiz celle celâlüh, bu âyet-i kerimede bizleri ömür boyu ibadete ve kulluğa davet etmektedir. Efendimiz aleyhissalatü vesselam da şöyle buyurmaktadır: “Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim)
Dolayısıyla Ramazan-ı şerifte ibadete yoğunlaştıktan sonra, bayramın hemen akabinde, tekrar eski hayata dönmek; ibadetten asıl maksat olan istikamet ve devamlılık şuuruna uygun değildir. Çünkü; Ramazan-ı şerifte yapılan ibadetlerin, tevbe ve istiğfarların, verilen zekâtların, hayır ve hasenatın kabulü yine Alahü Teâlâ’nın lütuf ve ihsanına bağlıdır. Bu sebeple, selef-i salihin; Ramazan-ı şerifte yapılan ibadatü taatin, hayır ve hasenatın kabulü için Ramazan-ı şeriften sonra da çok duâ etmiş ve yalvarıp yakarmışlardır. O halde, Ramazan-ı şerifte kazandığımız ibadet alışkanlıklarımızı ve güzel hasletlerimizi yıl boyunca da devam ettirelim.
Ramazan-ı şerif mektebinde, tuttuğumuz oruçlarla iradelerimizi güçlendirdik, sabırlı olmayı öğrendik. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin! Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)
Rabbimiz azze ve celle bu âyet-i kerimede; bizleri sabırlı olmaya, namazla ve sabırla Kendisinden yardım dilemeye davet etmektedir. Öyleyse Ramazan ayında kuşandığımız sabrı; evimize, iş hayatımıza, çarşı, pazar ve trafiğe de yansıtmaya çalışalım. Kin ve nefretle değil, sağduyu ve akl-ı selimle hareket edelim. Kalp kırmayalım, gönül incitmeyelim. Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz…
İbadât, hayır ve hasenât ayı olan Ramazan-ı şerifte, “kullü ma’rûfin sadakah” yani “her iyilik bir sadakadır” hadis-i şerifi mucibince hareket ettik: Anne babamıza, eşimize ve çocuklarımıza sevgi ve muhabbetimizi gösterdik, akraba ve komşularımızın haklarını gözettik, yetim ve öksüzlerin gönüllerine dokunmak suretiyle iyilik yolunun yolcusu olmaya gayret ettik. Rabbimizin rıza-i bârisini gözeterek zekât ve sadakalarımızı ihtiyaç sahipleriyle buluşturduk. Böylece mazlum ve mağdurların gönüllerinde bir umut, yüzlerinde bir tebessüm olmaya gayret gösterdik elhamdü lillâh... O halde, Ramazan-ı şerif ayında elde ettiğimiz bu güzel hasletleri hayatımızın her anına ve her alanına aktaralım. İyi bir insan olmaya, yeryüzünde iyiliği yaymaya ısrarla devam etmeye çalışalım. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“Rasûlüm! Biz, seni bütün varlıklar için ancak eşsiz bir rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 107)
“Ey mü’minler! Siz, insanların iyiliği için yeryüzüne çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Çünkü siz usûlünce iyilikleri ve güzellikleri emredip yayar; kötülük ve çirkinlikleri yasaklayıp önüne geçmeye çalışırsınız. Bunu da zâten Allah’a inandığınızdan dolayı, onun bir gereği olarak yaparsınız…” (Âl-i İmran 110)
“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe erişemezsiniz. Küçük büyük her ne verirseniz, Allah onu kesinlikle bilir.” (Âl-i İmran 92)