Artık savaşlar tanklarla, füzelerle başlamıyor. Kodlarla başlıyor.
Ve bir halkın yok oluşu, bir komutanın parmak hareketinden çok bir algoritmanın kararında şekilleniyor.
Bugün Gazze’de olan tam olarak budur. Bu, artık yalnızca bir savaş değil. Bu, insanlığın yeni bir eşiğe, karanlık bir teknoloji çağının biyopolitik soykırım modeline geçişidir. Ve evet, bu çağın ilk kurbanı Filistin’dir.
Kodlarla Yönetilen Katliam
İsrail'in “Lavender” adını verdiği yapay zekâ sistemi on binlerce Filistinliyi ölüm listesine almak için kullanılıyor. Bu sistem, bireylerin SIM kart geçmişlerini, hangi bölgelerde bulunduklarını, kimlerle temas ettiklerini analiz ediyor. Karar saniyeler içinde veriliyor: Yaşamalı mı, ölmemeli mi?
Bir zamanlar istihbaratın titiz incelemelerine ayrılan karar süreci artık makine öğrenmesinin otomatik çıktısına dönüştü. İnsan ömrü, bir kod dizisinin satır aralarında sönümleniyor.
Lavender gibi sistemler, sadece bireyi değil; aileyi, evi, geçmişi, geleceği hedefliyor. Öyle ki İsrail ordusu bu sistemle 15 dakikada 200 hedefi bombalayabiliyor. Bu verimlilik değil, soğukkanlı lojistikle yönetilen bir soykırım mimarisidir.
Platformlar da Savaşa Dahil
Ama mesele yalnızca algoritmalarla bitmiyor.
Google ve Amazon’un sağladığı bulut bilişim altyapısı İsrail ordusuna gerçek zamanlı veri işleme imkânı sunuyor. Microsoft, Batı Şeria’da yüz tanıma teknolojileriyle çalışan İsrailli firmalara yatırım yapıyor. Meta, Gazze’de yaşananların belgelenmesini sistematik olarak sansürlüyor. X (eski adıyla Twitter), Filistinli gazetecilerin sesini algoritmalarla boğuyor.
Bu sadece bir cephe değil. Bu bir küresel gözetim kompleksi. Ve hedef yalnızca insan değil; anlam.
Bu kompleks, tankların kuşatamadığı yerleri sansürle, yazılım mühendisliğiyle kuşatıyor. Filistin’in dijital varlığı, canlı yayında siliniyor. Ölülerin çığlığı değil, dans eden askerlerin TikTok videoları algoritmaların en çok önerilenler listesinde. Hakikat, bir içerik filtresiyle gölgeleniyor.
Soykırımın Yeni Biçimi: Sessiz, Kodsuz, Hesapsız
Savaş artık askeri değil, anlamsal bir düzlemde de yürütülüyor. İsrail ordusu, yıktığı evleri “altyapı kaldırma operasyonu” olarak adlandırıyor. Öldürülen çocuklar “etkisiz hale getirilen tehditler” oluyor. Bu tür antiseptik dil, kitleleri yanıltmak için değil, vicdanı biçimsizleştirmek için kullanılıyor. Savaş terminolojisi artık insanlık dışı uygulamaların pazarlama diline dönüşmüş durumda.
Bugün Gazze, yalnızca bombalarla değil, kelimelerle de yok ediliyor.
Müslümanların Sermayesinin Sessiz Suç Ortaklığı
Belki de en ürkütücü olan bu sistemin sadece Batı'nın değil İslam coğrafyasının da katkısıyla çalışması. Bir zamanlar Kudüs davası için atıldığını iddia eden petrodolarlar, bugün Tel Aviv'de kurulan teknoloji merkezlerine akıyor. Örneğin BAE'nin EDGE Group’u İsrail’in yapay zekâ tabanlı hedefleme araçları geliştiren Thirdeye Systems şirketine yatırım yapıyor. Gazze'nin çocukları bu yazılımlar üzerinde test ediliyor. Ve sonra bu teknolojiler Latin Amerika’dan Güney Asya’ya ihraç ediliyor. Gazze artık bir teknoloji laboratuvarı, bir ölüm mühendisliği ihracat sahası.
Bir zamanlar dayanışma için yükselen bayraklar, artık sermayenin rüzgârında yırtılıyor.
Varoluşun Direnişi
Tüm bunlara rağmen Gazze’de bir çocuk doğuyor, bir kadın ölülerini gömüyor, bir adam harabelerin arasında ezan okuyor. Bu, bir milletin yok oluşa değil, direnişe kodlanmış olduğunun göstergesidir. Kodlara karşı hayat, yazılımlara karşı irade, algoritmalara karşı hakikat.
Bu şiddete “soykırım” demek, retorik bir çıkış değil, ahlaki bir zorunluluktur.
Ve bu soykırımı sadece askerler değil, yatırımcılar, mühendisler, hissedarlar ve algoritma geliştiriciler yürütüyor.
Yapay zekâ çağında soykırım, artık bir generalin rozetiyle değil; bir veri analistiyle, bir bulut bilişim sözleşmesiyle, bir yüz tanıma yazılımıyla yapılıyor.
Hesap Verilecek Bir Gelecek
İsrail’in Gazze’de uyguladığı bu sistematik yıkım tarihe yapay zekâ destekli ilk soykırım olarak geçecek. Kodun, makinenin ve yatırımın sessiz ortaklığında işlenen bu suç yalnızca Filistin’i değil, insanlığı hedef alıyor.
Ve gün gelecek, bu kodları yazanlar, bu sistemlere fon sağlayanlar, bu içerikleri sansürleyenler, sadece tarih önünde değil; hukukun önünde de hesap verecekler.
Çünkü bu çağda, katliam sadece bir düğmeye basmak değildir. O düğmeyi yazan satır da suçun ortağıdır.