Yine olağanüstü bir gündemin tam ortasındayız. Sokaklar hareketli. Anne babaların şöyle zor bir zamanda eğitim için gönderdikleri evlatları eylemlerde boy gösteriyor.
Yıllardır dile getiririm, bu ülkenin çocukları, elli yıldır ölüm bayraklarıyla donatılan devrimci ideolojilerin, üniforma manyağı kafası kırık meczup ideologların tuzağına düşürüldü.
Sonra ne oldu? Sonrası hüsran. Yıllarını sokak ortalarında birbirlerinden nefret etmekle geçirdiler. Bakınız demokratik yollardan hak hukuk arama yollarından bahsetmiyorum.
Bu ülkede çocuklar birbirlerini öldürdüler. Ne devrim gerçekleşti ne de arzu ettikleri iktidarı yıkabildiler.
Bu sefer de Ekrem İmamoğlu için yürüyorlar. Yürüsünler, demokratik yollardan protestolarını yapsınlar. Ne var ki bu tip gösterilerin her daim provokasyonlara açık olduğunu Gezi’den biliyoruz. Yine değişen bir şey olmadı. Görüyorsunuz olan biteni.
Allah aşkına, Cumhurbaşkanımızın rahmetli annesine küfürler etmek nasıl bir protesto anlayışıdır? Yakıp yıkmak, taşlamak, kamu malına zarar vermek hak arama biçimi midir?
İsrail markalarını boykot etmek yerine Türk markalarını boykot etmek demokratik bir mücadele yöntemi midir?
Evet, bu çocukların hepsi bizim evlatlarımız. Sağcısı da solcusu da, milliyetçisi de, AK Partilisi de, CHP’lisi de, dindarı da, Kürdü de… Hepsi bu topraklarda doğup büyüdü. Buranın evlatları bunlar.
Peki, nasıl bu hale gelebiliyor çocuklarımız? Biraz da buraya kafa yormak gerekmez mi? Elli yıldır sokaklara döktüler çocuklarımızı. Ne genç insanlarımızı yitirdik.
Sosyal medya ortamlarında birbirilerine yaptıkları hakaretleri gördüğümde çok üzülüyorum. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. Şöyle bir zamanda birileri çıkıp da geçmiş acı tecrübeleri hatırlatarak “yeter” artık diyemiyor
Tam tersi akıllı uslu dediğimiz adamlar bile basiretsiz troller gibi ateşi harlandırmayı tercih ediyor.
Oysa yaşını başını almış bu insanların kendi tecrübelerinden yola çıkarak ülkenin gençlerini teskin etmeleri gerekirdi. Feraset sahibi tek bir adam çıkmadı! Genci de yaşlısı da aynı ateşle yanıyor.
Bizim ülkede olmuyor bu, olamıyor.
Bakınız CHP’nin kendi içinde yaşadığı problemler beni ilgilendirmiyor. Ömrüm bu zihniyetle mücadele etmekle geçti.
Benim derdim, vatanım, milletim ve bu ülkenin çocukları.
Cumhuriyetin yüzüncü yılındayız. Bu toprakların bağımsızlığı için, özgürlüğümüz için ne badireler atlattık. Küresel emperyalist düzenin işgalini püskürttük.
Öyle ki vatanımızda yıllardır, NATO, ABD, İsrail, İngiltere, küresel baronlar ve terör örgütleri ve daha nicelerinin operasyonlarına maruz bırakıldık.
NATO’cu, Amerikancı, Siyonist Hristiyanların uşaklığını yapan şahıslarla doldurdular ülkeyi. “Beni Vatikan’a gömün” diyerek Papa’nın elini öpen ilkokul mezunu bir sapkının peşinden yürüdüler yıllarca.
Küresel çetenin yayınladığı tüm raporlarda Türkiye’yi küresel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler gurubunda değerlendirdiler.
2018 Covid öncesi yazdığı kitapta WEF Başkanı Klaus Schwab, bugünleri kastederek ileride 2011 Arap Bahar’ını aratmayacak iç isyanların ve çatışmalı ortamların çıkacağını dillendirmişti.
Çünkü büyük sıfırlama ve yeni dünya hükümeti kapsamında toplumları dönüştürmek istiyorlar.
Anlayacağınız birileri plan kuruyor ve olan güzel vatanımıza oluyor.
Yazarı, çizeri, siyasetçisi, sanatçısı, sözde kanaat önderleri, yaşını başını almış aydınları… Kim olursa olsun bizi ayrıştıran nefret dilinden uzak durmalıyız. Onlar ancak her iki tarafı da tahrik ederek nüfuz alanlarını korumak isterler.
Biz emperyalistlerin tuzaklarına karşı birlik olmak zorundayız. Kim olursa olsun bu ülkenin evlatları bu ruhla yeniden ayağa kalkmalıdır. Bunu hep birlikte yapmak zorundayız. Artık yeter!