Cemal Toptancı, Diyarbakır doğumlu siyaset adamı, araştırmacı yazar, bürokrat.

Diyarbakır’ın (Merkez) ilçe belediyelerinden Sur’un 1994-1999 dönemindeki Belediye Başkanı.

Refah Partili Belediye Başkanı.

O zamanlar, Milli Görüş siyaseti Bölge’de bugünkünden çok daha fazla etkiliydi.

Hayli zamandır DEM zihniyetinin ağırlıkta olduğu Diyarbakır’da bile, o yıllarda Refah Partisi rüzgârı esiyordu.

Başta Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, bölgedeki pekçok yerel yönetimde Refah Partili başkanlar vardı.

O zamanlar, milletin karşısına çıkartılan adaylar; halkın sevdiği, geceleri gündüzleri sokaktaki vatandaşla birlikte geçen isimlerdi.

Sonradan “aday tercihleri” noktasında bir şeyler değişti ve maalesef işler bugünkü hallere geldi.

Şimdilerde hep birlikte bir yerleri toparlamaya uğraşıyoruz işte!

*

Cemal Toptancı o güzel yılların güçlü isimlerinden.

Bölge siyasetini yakından takip edenler onu iyi bilirler ama oraların gençleri dahi, pek bilmezler.

Sayın Toptancı’nın geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir mektup…

CHP’li Özgür Özel’e yazdığı mektup bir okuyucum tarafından gönderilmiş…

Baktım…

Gerçekten de çok çarpıcı.

Sayın Toptancı,

“Evet, şöhretin değil, hakkın ve hukukun yanındayım bay özel!
Sana hitaben yazdığım bu satırların nedeni, son zamanlarda nevzuhur siyasi mantığını takip eden ve sorgulayan bir Kürdüm.
Ne de olsa CHP’li ve CHP’nin genel başkanı olmuşsun!

Fazla uzatmadan konuya giriyorum.” diyerek başlamış mektubuna…

Gelin geniş bir özetini hep birlikte okuyalım bu çarpıcı mektubun:

(*)

“Konuşmalarında biz Kürtlere göz kırpmana kıs kıs gülüyorum.

Özgür Özel, biz Kürtler hakkında ne biliyorsun? Bizi ne kadar tanıyorsun?

Siyasi ve kültürel sosyolojimize ne kadar aşinasın? 

Evet, bizi tanımıyorsun, tarihimizle inancımızla kültürümüzle tanış değilsin!
Mademki artık CHP’de ikinci kez genel başkan seçilmişsin.
Bak sana yardımcı olayım.

Derinlere dalmadan sadece yüzeyde dinlediklerim, yaşadıklarım ve okuduklarımla sana bizi anlatayım:

1071’de Malazgirt’te, 1514’te Çaldıran’da, 1897’de Yunanistan Dögeneğin’de, 1915’te Çanakkale’de, 1916-17’lerde Kafkas Cephesi’nde Müslüman Türk kardeşleri ile küfre karşı savaşıp, şehitleri koyun koyuna yatan bir halkın ahfadıyım.

Özgür Özel, mensubu olduğun zihniyet bu ülkede 40 yıl, binlerce Türk, Kürt çocuğunun ölümüne sebep olan ortamı doğurdu.
Kimliğimizi yok saymıştınız, dilimizi yok saymıştınız ve de en önemlisi zihniyetinizin biz Müslüman Kürt halkına yaptığı en büyük zulüm, katliam, zindan ve sürgünler yaşatmıştınız.
Garzan’da, Piran’da, Zilan’da tarihimiz acılı Kürt ağıtlarıyla destanlaştı. Ama asla kardeşlik sevdamız ve davamızdan vazgeçmedik. Çünkü biz Müslüman bir halktık.

Özgür Özel, zihniyetinizin halkıma yaptığı zulümlerinden dolayı biz Kürtlere özür borcunuz var.

Önce gelin irademizin ikametgâhı olan TBMM çatısı altında, grup toplantınızda size sadece hatırlatacağım şu anekdotu anlatarak bizden özür dileyin!

6 Nisan 1925 günü kurulan Diyarbakır’da İstiklal Mahkemesi, bilindiği üzere verdiği seri idam kararlarıyla ünlüdür.
Bu kararlardan dünya mahkemeleri tarihine geçmiş bir kararı burada analım.

Bu kararın hikâyesini, bu mahkemede başsavcı olarak görev yapan Ahmet Süreyya, 1957 yılında Dünya gazetesinde bir tefrika hâlinde o günlere dair yayımlattığı anılarında aktarır.
Tefrika daha sonraki yıllarda, kitap olarak da yayımlanmıştır. (Ahmet Süreyya Örgeevren / Şeyh Sait İsyanı ve İstiklal Mahkemesi Vesikalar, Olaylar, Hatıralar. Temel Yayınları, İstanbul-2007)

Başsavcı Ahmet Süreyya, anılarında oldukça ilginç ve o denli de insanları ağlatan yaşanılanları nakleder. Bunlardan biri Türkçe bilmeyen bir Kürt gencinin başına gelenlerdir:

‘Bir gün mahkemeye karayağız bir Kürt genci getirdiler. Hâkimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hâkimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler.’

Ahmet Süreyya anılarında, bu gencin asılmasının meydana getirdiği etkiden kurtulamadığını da anlatır:

‘Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, ‘Niye beni bıraktın, beni idam ettirdin?’ diye tehdit etti.

Sabahleyin mahkemeye gittim ve hâkim arkadaşlara dedim ki; ‘Birader, Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm Diyarbakırlıları, hatta tüm Doğuluları asmamız lazım.’

Bir hafta sonra şu telgrafı aldım:
‘Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Başsavcısı;
Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyen ezilmesidir.
Hâkim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.
Başvekil İsmet İnönü’

İki gün önce Şişli’de yaptığınız konuşmanızdan, biz Kürtler hakkında mevcut hükümeti yargıladığınız, samimiyetsiz bulduğunuzu ifade ettiğiniz konuşmanızdan alıntı yaptım:

‘Bunlar, Türkiye’de Kürt sorununu çözeceklermiş. Bu samimiyetsizlikle, bu ikiyüzlülükle çözüm olur mu sahtekârlar? Çözüm; Kürt ile Türk’ü kardeş bilmekle olur, eşit bilmekle olur.’

Ve devamında da:

‘Bunu çözerse Türkiye’nin kurucu partisi, bugünün birinci partisi CHP çözer.’

Özgür Özel, kimin aklıyla oynuyorsun?

 

BİR KÜRTLER VARLIĞIMIZLA HİÇBİR ZAMAN SORUN OLMADIK!

 “ ‘Kürt Sorunu’ kavramını kullanmanızdan dolayı sizi kınıyorum.
Zira biz Kürtler bu ülkede varlığımızla hiçbir zaman sorun olmadık!
Esas sorun zihniyetinizin bize yaptığı zulümlerdi.

‘Bunu çözerse Türkiye’nin kurucu partisi, CHP çözer.’ demişsiniz...
Halkımıza yaşattığınız zulmünüzün Türkiye’nin sorunu olduğunu, bunun için de biz Kürtlerin asla size güvenimizin olmadığını da hatırlatarak, ‘Bizden özür dileyin!’ diyorum.

Biz Kürtler, Sayın Devlet Bahçeliye ne kadar teşekkür etsek azdır.
Yaptıkları çağrı, genç Kürt jenerasyonunu ölümlerden kurtarma amaçlı olduğu gibi, aslında bizleri CHP’den ve yıllardır siyasal arenada seçmenlerimize hamallık yaptıran ‘Türk solu’ndan da kurtarmıştır.

TBMM’de bu özrünüzü dile getirin.
Bunu yaptığınız an, bu ülke bir daha terör musibetini asla yaşamayacaktır!”

(*)

Kaynak: (Artı5tv.com

https://arti5tv.com/chpli-ozgur-ozele-mektubumdur/ )