Osmanlı Devleti’nin iyice zayıflamasının ardından dönemin müstekbir devletleri eliyle Osmanlı teb’asına yönelik korkunç zulümler başladı. Hem tarihten gelen İslam düşmanlığı hem de Araplarla Kürtlerin desteğiyle Türklerin Avrupa içlerine kadar bilfiil sirayet etmesi dönemin emperyalist güçlerini oldukça öfkelendirmişti. Bu öfke Osmanlı’nın dağılmasıyla birlikte yerini katliamlara, işgallere, talana bıraktı.
İslam’ın Doğu Akdeniz’deki konumundan rahatsızlık duyan İngiltere, Fransa, İtalya gibi Avrupa’nın önde gelen devletleri 1909’dan sonra bu bölgeyi kontrol altına almak ve bölgenin uzun asırlar boyunca kontrolden çıkmamasını sağlamak için üç önemli adım attı:
Filistin topraklarını Siyonist emelleri olan Yahudilere bırakmak,
Lübnan’ı istedikleri zaman karıştırarak bölgeye nüfuzunu kolaylaştırmak,
Cetvelle çizilen sınırlar içine hapsettikleri Arapları kukla yöneticiler marifetiyle susturmak.
Bu üç adım yüz yılı aşkın süredir bozulmadı. Sonraki yıllarda ABD’nin öncülüğündeki insanlık dışı bu politika değişmedi. Bunu değiştirmeye teşebbüs edenler Kral Faysal’a reva görüldüğü gibi canından oldu.
Olsun, yine de herkesin bir devleti vardı, yönetiminden memnun olmasalar da kendilerine sahip çıkacaklarını umdukları bir devlete sahiptiler Iraklılar, Suriyeli, Ürdünlü, Mısırlı, Hicazlı…
Filistinlilerin de bir devleti vardı. Sınırları, bayrakları, halkı… tek sorun topraklarında gözü olan ve insanlıktan nasip almamış büyük güçler vardı karşılarında: Batı!
Önce öldürdükleri sonra kalanlarına sahip çıktıkları Siyonistleri Filistinlilerin topraklarına yerleştiren Batı!
Filistinlileri köylerinden sürgün edip evlerine konan,
Filistinlileri öldürmekle yetinmeyip sağ kalanları kasabalarından, şehirlerinden zorla çıkarıp onların evlerine ve mallarına çöken,
Filistinlileri binlerce kere katleden, en ağır bombardımanlarla onlara bomba yağdıran Siyonistleri her zaman ve her şart altında destekleyen, kollayan, Siyonistlere daha çok katliam yapsın diye silah, mühimmat, diplomasi alanında destek veren Batı!
Bütün bunlar olurken Müslümanlar neredeydi diye bir soru soranın kalbini kırarım. Bugün Gazze yok edilirken Müslümanlar nerede idiyse o gün de bütün bu olan bitenler yaşanırken oradaydılar.
Ekim 1973’tü. Ramazan ayındaydık. Ben ilçem Karlıova’da Ortaokul öğrencisiyim. 6 Ekim’de başlayan Suriye, Mısır-İsrail arasında Yom Kippur olarak bilinen savaş batılıların desteğiyle İsrail’in galibiyetiyle sonuçlanmıştı. İsrail yine Batılı devletlerden aldığı bu destekle Suriye ve Mısır’da sivillerin yaşadığı şehirleri bombaladı.
Bu tarihte o dönem Karlıova Müftüsü olan rahmetli Hasan Karabulut Hoca ve imamlar 4-5 bin nüfusu olan Karlıova’da öyle vaazlar, hutbeler veriyordu ki herkes İsrail'e karşı savaşmak için devlet dairelerine koşuyordu. Hiç unutmuyorum, oldukça yaşlı bir teyze teravih kılmak için camiye gelenlere namaz çıkışında, “Laçikamin li serê we be. Kâfir bunini yek Müsülmanan dikujin, hun mela digirîn. Herin şer bikin şer şer… Başörtüm başınıza olsun, kâfirler bir olup Müslümanları öldürüyor, siz ancak ağlayasınız. Gidin savaşın savaşın…” diye çıkışmıştı.
Demem o ki o gün Müslümanların yaptıklarının bile gerisindeyiz. O dönem evlerde televizyon yok, radyo çok çok nadir, gazeteler, dergiler yok denecek düzeyde…
Neyse, bu konuda kimseyi üzmek istemiyorum çünkü şimdi yazacaklarım yeterince üzücü. Yaşadığım şehir, bölge ya da ülke özelinde değil, 2 milyarlık Müslümanlara sitemimde haklı ya da haksız olmam da bir şeyi değiştirmeyecektir.
Sevgili Müslümanlar, biliyor musunuz, Gazze’yi hep beraber Akdeniz’e gömdük. Kendimizi kandırmayalım, atacağımız birkaç sloganla İsrail gibi vahşi bir organizasyonu durduramayacağımızı biliyorduk.
O zaman 1,5 yılı aşkın süredir ne yaptık?
Yaptıklarımızla Gazzelilerin ölmesini durdurduk mu?
Gazzelilerin bir tas su içmelerini sağlayabildik mi?
Yaralı Gazzelilerin hastanelerini katil devletin bombardımanlarından koruyabildik mi?
Şehid düşen Gazzeli’yi bugün bile defnedebildik mi?
Şimdi de Gazzelileri sürgüne göndermeyi durdurabiliyor muyuz? Hayır.
Elbette ki yapılanları küçümsemek haddim değil. Allah için bir adım yürümek bile bu yazdıklarımdan çok daha değerli olduğunun bilincindeyim ama Allah için söyleyin: bu mu yaa? Bu kadar mı?
2 milyar Müslümandan çıka çıka bu mu çıkmalıydı?
Şimdi soruyorum:
Biz nasıl bir günaha bulaştık ki dünyanın bütün milletleri İsrail adındaki terörist devletin katliamlarına karşı çıktığı halde biz onlar kadar etkili olamıyoruz?
Biz nasıl bir hataya düşmüşüz ki hiçbir tepkimiz etkili olmuyor?
Biz nasıl bir yanlıştayız ki 18 bin çocuğu katleden korsan devlete Kâbe önünde “Katil!” diyemiyoruz?
Biz nasıl affedilmez günahlar işledik ki Arap halkları Gazzeli’nin ölmesine üzülemiyor? Ondan daha büyük hangi günaha bulaştık ki Arap halklar Gazzeli’nin ölümüne üzüldüğünü ifade edemediği gibi, kısa süreli de olsa Gazzeli’nin ateşkes sevincine de sevinemediler?
Sahi ne oldu? Ne yaptık? Hangi suçumuzdan dolayı evimizin damlarına çıkıp “katiller kahrolsun” demekten korktuk?
Diyarbakırlılar gibi, Bursalı, İstanbullular gibi, Batmanlılar, Şanlıurfalılar gibi Basralılar da, Medineliler de, Kahireli, Kandaharlılar da, İsfahanlılar da, Dohalılar, Rifacalılar, Abu Dabililer de, Sumatralılar, Almaatalılar, Buharalılar… da Gazze davasına, Filistin davasına sahip çıksalardı bugün bu hadsizliğimle karşılaşmayabilirdiniz?
Sahip çıkmadık.
Herkes evlerine dönebilir,
Gazze’yi hep birlikte bitirdik,
Gazze artık yok!