Birey ve toplumların hayatında “dönüm noktaları” denilebilecek kavşaklar görülür. Bu dönemler şahıs ya da bireylere tarihi imkânlar sunabileceği gibi, onlar için büyük yıkımlara da sebebiyet verebilir.

Bu dönemlerin sundukları veya aldıkları büyük fırsatlar o birey veya toplumu uzun yıllar ve belki de asırlar boyu etkileyecektir. Kozmik düzeni sevk ve idare eden ‘Kudret’in ikramı olan imkânlar her zaman karşımıza çıkmayacağı için bu hususta dikkatli olmak hayati önem taşır çünkü birey içinde için de toplum ya da devlet için de dönemin semavi işaretlerini doğru okuyabilenler başarıyı, işaretleri okuyamayanlar ya da bu işaretleri önemsemeyenler bedelini hak eder.

Türkiye ilahi takdiri unutalı 110 yıl geçti. Kozmik işaretlere gözünü kapatmasının ve bu iki hatasından dolayı insanını kaybetmesi, coğrafyasında zayıflaması, ekonomik buhranlarla mücadele etmesinin üzerinden 100 yıl geçti.

Türkiye’nin gerçeklere gözünü kapatmasının üzerinden 100 yıl geçti. Son çeyrek yüzyılı saymazsak tam 80 yıl boyunca tekçi, totaliter ve NATO tarafından manipüle edilen yöneticilerin sebep oldukları kargaşanın hâkim olduğu bir ülke olduk. Ama öyle böyle değil; kan desen kanlar aktı, talan desen talanlar yaşandı. Sürgünler, yangınlar, acılar…

Çok çektik. Türk’ü de Kürt’ü de çok çekti.

Düşünebiliyor musunuz?

Dost ve müttefiklerimiz bize öyle düşmanca ve müttefik ruhuna aykırı davrandılar ki “uluslararası teşkilatlarda sınırlarımızı korumaya dair imzaları bulunan dost(!) ve ‘stratejik ortak’(!) ülkeler” sınırlarımızın delik deşik olması için gözümüzün içine baka baka her türlü alçaklığı yaptılar. Tek bir söz bile söyleyemedik çünkü BAĞIMLI idik.

Kürtlerin Türklerden kopmaları için ne yapmadılar ki?

Türklerin Kürtlerden nefret etmeleri için hangi çirkeflikten geri kaldılar ki?

Kürtlerin yoğunlukla yaşadıkları şehirlere mesela Diyarbakır’a gelip, “Sizi Türklerle bir arada tutan ne?” diyen müttefik(!) ülke cumhurbaşkanlarının eşlerini gördü bu gözler.

Türkiye'de 30 bin insanın kanını dökenlere istihbarat, para, silah ve çikolata veren ‘stratejik ortaklar’(!) tanıdı bu millet.

Uzatmayayım,

Türkiye'de Kürtler huzursuz olsun, Türkler Kürtlerden nefret etsin diye her şeyi denediler.

Unuttukları bir şey vardı: Kürtler bütün yaşanmışlıklara rağmen, Türkler bütün kara propagandaya rağmen en essah dostlar, kardeşler olduklarını anmaktan vazgeçmediler.

Ne mi diyorum?

Dünyada fark edilmesi biraz uzmanlık istese de kısmen herkesin hissettiği değişim, dönüşüm, yenilikler Türkiye'de de görülüyor. Türkiye’de yeni bir süreç başladı. Bu süreçte bireyler değişecek, toplum değişecek, PKK da Kürtler de değişmek zorunda kalacak. Bu değişiklik gönüllü, olumlu, birleştirici ve huzur getiren bir değişim ve dönüşüm olacak inşaallah.

8 yıl önce yazmıştım, tekrarlıyorum:

“Kürtlerin sırt sırta vereceği tek millet Türklerdir.

Kürtler asla ABD ya da başka bir devlet ile değil, kendi dindaşları ile sorunlarının üstesinden gelebilir.

Burada Türkiye'ye önemli görevler düşüyor. Türkiye ne Suriye ne İran ne de Irak'tır. Türkiye kadim medeniyetin bayraktarı, sancaktarı devlettir. Bu saatten sonra Türkiye Suriye'de daha haklı, daha güçlü ve daha çok hak sahibidir.

Bu Türkiye artık Suriye Kürtlerini yanına çekebilecek yegâne devlettir. Terör örgütlerini değil, Kürtleri dikkate alan bir Türkiye Suriye'de Kürtlerin de Arapların da Türkmenlerin de sesi, nefesi ve de hamisi olur.

Artık B Planın geçebiliriz.” demişiz tam 8 yıl önce...

https://www.milatgazetesi.com/8203820382038203820382038203turkiye-190325

Evet, B Planı başladı. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin tarihi fırsatı değerlendiren adımları ile Öcalan’ın yaşadığını umduğumuz değişim Türkiye’nin B Planından da öte C Planına geçmesini sağlayacak niteliktedir.

Önümüzdeki günlerde Abdullah Öcalan’ın PKK ve dolayısıyla YPG’ye sesleneceği, bu seslenişinde artık silahlara veda edilmesi gerektiğini, kendisinin kurduğu örgütü lağvettiğini ve PKK yöneticilerinin bunu kabul etmelerini, açıklayacaktır.

Bu açıklamadan sonra PKK kadrolarının İran ve İsrail’in vaatlerine uymamalarını temenni ediyoruz. Dünya eski dünya değil, bölgemiz de ülkemiz de 20. yy koşullarını aşmış bulunuyor. Bu kadar yeninin arasında eskiyi sürdürmek akıl işi değil. PKK ne der bilmem lakin PKK Öcalan’ın kararına uysa da uymasa da Türkiye Kürtlerin devletidir. Suriye Kürtleri de Irak ve İran Kürtleri de Türkiye’yi sahiplenecek ve hep beraber yeni bir başlangıca yürüyeceğiz.

Şüphesiz ki;

Bu süreçte cesur, kararlı, basiretli ve bölgemizin karşılaşacağı tehditleri dikkate alarak adımların seri bir şekilde atılması şarttır.

Türkiye Kürtlere güvenmeli.

Türkiye Kürtleri toparlamalı, birleştirmeli.

Türkiye dört bir yana terk edilmiş Kürtleri öyle sahiplenmeli, onlara öyle hamilik yapmalı ki kimse Kürtlere “yine kandırıldınız” diyememeli.

Türkiye bunu başarır mı?

Allah’ın izniyle evet, yeter ki kararlılığımızı, kundakçılardan dolayı bozmayalım.

Bu iradeyi görüyorum.