Top Çevirmeyin, Habercilik Yapın!..
AH, nasıl
unuturum. Rahmetli Erbakan Hoca demişti ki,
“Kaymak dünyada yenmez evlât...
Kaymak cennette yenir!..”
***
Geçtiğimiz
günlerde, Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, twitter hesabına şöyle yazmış:
“Serdar Arseven… Dürüst bir gazeteci.
Servet versen tenezzül etmez… Sözüne güvenilen bir gazeteci. Sözünü ciddiye
alın.”
Kendisine
teşekkür ederiz de… Bu kavanoz dipli dünyada, böylelerine “işini bilmez” diyorlar!..
Hatta bir de
tavsiyede bulunuyorlar:
“İşi bilecek, işe gitmeyeceksin!”
***
Neyse…
Her neyse…
Biz
bildiğimiz yoldan ilerleyelim. Doğruları yapmanın gayreti içinde olalım.
Taksiratımız
için de bol bol tövbe edelim.
***
İçimizden
gelenleri, yine “Kitabın Ortasından”
diyerek dile getirmeye devam edelim.
Varsın
alınan alınsın.
Dostlar bizi
hatırlasın!
***
Efendim;
Bir idarenin
hastanesi ne ise postanesi de odur.
Bir yerde “metal yorgunluğu” varsa, her yerde
vardır.
Metal
yorgunluğu varsa, başka başka sıkıntılar da vardır.
***
Bendeniz, 35
yıldır gazetecilik mesleğini icra etmekte olan bir vatan evlâdı olarak, bu
alanı, medyayı iyi bilirim.
Oraları
meslek icabı yakından takip ettiğimden ve siyasi iktidarın hâli ile medyanın
hâli arasında birebir ilişki bulunduğundan, medyadaki durumlara bakar bakar,
gidişat hakkında kıymetli fikirler edinirim.
Özellikle, “koca
koca markaların” siyasi iktidar tarafına geçirilmesiyle oluşturulan “yerli ve milli medya”nın hallerine
bakıyorum.
İşin habercilik boyutuna bakan kısmında
gördüklerimi, daha çok da görmediklerimi birkaç misalle izah etmeye çalışayım.
Son
vakitlerde, memleket gündemini en çok meşgul eden mesele ne?
Evet,
bildiniz;
Piyasalardaki
durumlar, doların tırmanışı, zamların üst üste gelişi, hane halkı ekonomisine
dair tartışmalar…
“Recep Tayyip Erdoğan devrilsin de
memleketin başına ne gelirse gelsin medyası”nın tavrı ortada.
Onlar için
büyük fırsat.
Ha bire
vuruyorlar.
Memlekette
demokrasi var, vurabilirler.
Hele, sen
açık üstüne açık verirsen, eloğlu fırsatı kaçırır mı...
Aslına
bakarsanız, medyadaki en büyük markalar, en pahalı, en çok para harcayan, en
çok eleman istihdam eden “iri” markalar, “farklı sebeplerle” siyasi iktidarı destekliyor.
Bir
vakitlerin “kartel medyası” yok
artık; Doğanlar, Bilginler yok.
Karamehmetler, Uzanlar da medya sahnesinde yok.
Yeni
aktörler geldi ve yenilerinin kahir ekseriyeti de, en azından şartlar tamamen
değişene kadar siyasi iktidarın yanında.
Yani, siyasi
iktidar “medya desteği yetersizliğinden”
şikâyet edebilecek durumda değil.
Bol bol
destekleyeni var.
Başta da, en
“iri”, markalar.
Bu böyle
olduğu halde, durumlar ne?
Mesela, şu “zamlar, dolar, ekonomi, geçim sıkıntısı”
meselesine gelelim.
Siyasi
iktidar ne diyor?
“Evet, ekonomide zorluklar var, ama
bu zorlukları sadece biz yaşamıyoruz. Gidin de batının gelişmiş denilen
ülkelerindeki halleri görün, oralarda yangın var, yangın!”
Siyasi
iktidarı destekleyen koca koca medya markaları, bu “durumu izah malzemelerini” nasıl değerlendiriyor?
Şöyle: “Bir stüdyo, bir program sunucusu, iki
tarafa değişmez kişileri yerleştir, yap programı, işi bitir!..”
Basitin de
basiti!..
***
Koca koca
markaların üzerinde oturanlar, mesela şöyle yapsalar…
Biraz zahmet
olacak ama nazik bedenlerini biraz kaldırıp, güzel başlarını biraz çalıştırıp,
Avrupa’nın en gelişmiş memleketleriyle bağlantılar yapsalar…
Almanya’nın,
Fransa’nın, Hollanda’nın, vesairenin çarşı pazarlarına muhabirler gönderip,
oralardaki havaları yansıtsalar.
Elbette, o
ülkelerin sokaktaki, çarşı ve pazardaki vatandaşlarından da, işlerin çok kötüye
gittiğini, çarşının pazarın yangın yeri olduğunu, geçinmenin gittikçe
güçleştiğini söyleyecek birileri çıkacaktır!..
Ne bileyim,
saat uygunsa canlı yayın yaparsınız, değilse banda alıp “görüntüleri” yayınlarsınız.
Yok,
bunlarla niçin uğraşacaksınız değil mi?
Çağır
stüdyoya üç, beş sabit isim. Tartışma kıvamında bir program yap.
Hallet işi.
Basitin de
basiti!
***
Bir başka
mesele…
Şu “istenmeyen adam” pozisyonundaki 10
büyükelçinin yaptığı. Resmen, Türkiye’ye “balans
ayarı” çekmeye kalkıştılar.
Olacak şey
değil, hepimiz çok kızdık.
En fazla da, “medyamız”ın “klâsik büyük markaları” kızdı.
Ya da kızar
gibi yaptı!
Yaptı da,
kızmak sokaktaki vatandaşa kalsın.
Siz işinizi
yapın!..
Mesela…
O ülkelerin
farklı düşünen politikacılarını arayın bulun.
Türkiye
karşıtı olmayan akademisyenlerini bulun…
Onlara, “büyükelçilerin yaptıklarının çok yanlış
olduğunu” söyletin. Aldığınız malzemeleri, televizyonlarınızda kullanın.
Sosyal
medyada yaygınlaştırın.
İşe yarayın!
Yok, yok…
“Adamlar ülkeleri aleyhinde
konuşmazlar ki!”
demeyin.
Her yerde
her tip politikacı var.
Biz, taaa 30
yıl evvel, o imkânlarla, hem de o zamanlarda, kimleri bulup bulup
konuşturmuştuk!..
Aklınız
durur!..
Şimdilerde
de…
İşi yapacak
adam lâzım…
O evsafta
habercileriniz var mı?
O
ülkelerdeki politik ortamların ciğerlerini bilen ne bileyim, Mehmet Ali
Birandlarınız var mı?
Yok mu?
Niçin yok?
Yetiştirmediniz
mi?
Yoksa, var
da iş mi yapmak istemiyorsunuz!..
At var
meydan yok, meydan var at yok!..
Metal yorgun,
haller durgun.
Hesaplar
ince.
***
“Medya medya yerli medya, medya medya
yerli ve milli medya”
demekle olmuyor.
İş yapmak
gerek.
Bunları
söyleyince de “deme abi deme, deme”
diyenler oluyor.
“Deme” abi,
“Dünya iki kulplu kazan, tut bir
ucundan sen de kazan!”
***
Bir de “Abi, bırak bu işleri artık, kaymağını ye!”
***
Bu yazıyı
başladığımız gibi bitirelim öyleyse:
Ah, nasıl
unuturum…
Rahmetli
Erbakan Hoca demişti ki, “Kaymak dünyada
yenmez evlât…
Kaymak cennette yenir!”
***
İnşaAllah.