Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Aralık 2024

Sıfır noktası öncesi

Dinin ve Tanrı’nın geleceğine dair gerek akademik gerekse sivil platformlarda tartışmaları izlemektesiniz. Bu platformlarda bilhassa yeni nesilde kurumsal dinin zayıflaması gibi bir fenomenin yanı sıra dinin eskisi gibi insan hayatında ağırlıklı bir yerinin olmadığı dile getirilmektedir.

Genel anlamda söyleyecek olursak yeni nesilde dinin referans gücü biraz zayıflamış görünmektedir. Bunu daha çok yaşam tarzlarına bakarak ifade etmekteyim. Fakat bu durum dinin zayıfladığını mı göstermektedir? Doğrusu bu soruya cevabım “evet” şeklinde değildir. Belki cümleler arasında bir paradoks görünebilir.

Fakat şu tür bir anlama çabası paradoksu açımlayabilir. Özellikle içinde bulunduğumuz çağda ideolojilerin, düşüncelerin, felsefelerin dinimsi bir karakter kazanması sonucu dinimsi yapılar artmaya başlamıştır. İkincisi, zihin arındırma gibi spritüel ayinler çoğalmış görünmektedir. Üçüncüsü, postmodern bir din anlayışı sonucu yeni bir insan-Tanrı ilişkisi gelişmeye başlamıştır. Dördüncüsü ise, yeni dini hareketlerde artışlar söz konusudur. Dolayısıyla “din” fenomeninin zayıfladığını söylemek pek mümkün değildir. Hatta bu saydığımız dini nitelikli yapılar, söylemler daha çok pagan bir karakterde kendisini göstermektedir.

Analizlerimiz sonucu bir ayrımın yapılması zorunlu görünmektedir. Dinin referans gücü ile dinselliğin zayıflaması arasındaki farkı ortaya koymak gerekir. Referans gücü derken, dinin gündelik hayatı kendi çerçevesinde yönetme kapasitesine atıfta bulunmaktayız. Yani insanlar gündelik faaliyetlerde bulunurlarken dini ne kadar dikkate almaktadırlar? Dinsellik ise bir şekilde inanışlardan ritüellere kadar geniş bir düzlemde dine bağlanmayı anlatmaktadır. İnsanların dinsellik ile ilgili faaliyetleri dinin referans gücüne atıfta bulunmayabilir.

Bu minvalde müslümanların da şöyle bir yanılgı içinde bulunduklarını kanaatindeyim. Nominal olarak müslüman etiketinin kendilerini bütün yanılgılardan koruyacağını hatta pagan kültüre hiç bulaşmayacaklarını düşünmektedirler. Halbuki insanlık tarihi ve özelde peygamberler tarihi dikkatle okunduğunda, nominal müslümanlığın içinin yabancı kültürlerle dol(durul)arak nasıl dejenere olduğu rahatlıkla görülecektir. Esasen buradaki değişim hatta dönüşüm yıllar içerisinde bazan da farkında olunmaksızın ve zihniyetin, mentalitenin dönüşümüyle değişmeye başlamaktadır.

Burada özellikle iki meselenin analiz edilmesi gerekmektedir. Birincisi, niçin kurumsal dini anlayışlarda bir zayıflama görülmektedir? Doğrusu bunun ilk cevabı kurumsal dini temsil ettiği düşünülen teşkilat ve organizasyonların, İslam’ı temsil etme noktasındaki başarısızlıklarıdır. Hatta kimi zaman yaptıkları açıklamalar, yaşam tarzları ve gündelik hayata müdahalelerinde uğraştıkları sorunlar, gündemleri, sınıfsal tutumlar içerisine girmeleri vb. sebeplerle insanların nezdinde temsil yeteneklerinin düşmesidir. Dolayısıyla bu konuda direkt muhatap görünen teşkilat, cemaat ve organizasyonların ciddi bir sorumlulukları söz konusudur.

İkincisi, İslam adına konuşan ve söylem üreten insanların, halkın bizzat gündelik hayat içerisinde mustarip olduğu sorunlara değ(e)memesidir. Tüm dünya ölçeğinde güvenlik başta olmak üzere adalet, beslenme, gelecek kaygıları vb. global sorunlar karşısında dinsel rivayetleri tekrar ederken kendi gündemlerini sunmaktadırlar. Halbuki dünyadaki gelişmeler insanı varoluşsal sorunlar karşısında yalnız bırakmıştır. Tam da bu noktada peygamberi bir misyonun üstlenilmesi gerekmektedir.

Diğer bir mesele ise çokça tekrar edildiği gibi insanların dine yönelimlerinin azaldığını düşünmüyorum. Fakat sahih dini anlayış zayıfladığı oranda, tabiat boşluk kabul etmez kaidesi gereğince spritüel ayinlerden, postmodern dinimsi yapılara kadar bir dizi dinsellikler ortada arzı endam etmektedir. Doğrusu bu tür manzaraların örneklerini tarihte de izlemek mümkündür. Sanki tarihte bir sıfır noktasının hemen öncesinde yaşıyor gibiyiz.