Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Aralık 2024

​Güvenlik Bölgeden Güvenli Dönüşe

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin başkent Şam’da kontrolü kaybetmesi, yalnızca ülkenin geleceğini değil, bölgenin de dinamiklerini yeniden şekillendirecek bir dönüm noktasını işaret ediyor. 2011’de halkın özgürlük talepleriyle başlayan, ancak rejimin sert müdahaleleriyle iç savaşa dönüşen süreç, Suriye’yi derin bir yıkıma sürükledi. Bugün ise, başkentteki kritik gelişmeler, Esed’in halk desteğini yitirdiğini ve rejimin askeri ve siyasi olarak tükenmeye başladığını açıkça gösteriyor. Ancak, bu çöküşün ardından Suriye’deki geçiş süreci, hem büyük fırsatlar hem de ciddi riskler barındırıyor.

Esed rejiminin çöküşü, Suriye için yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Başbakan Muhammed Gazi el-Celali’nin açıklamaları, geçiş sürecinin uluslararası desteğe dayalı barışçıl bir şekilde yönetilmesi gerektiğini vurguluyor. Ancak, bu süreçte dikkat edilmesi gereken iki kritik unsur var: Birincisi, geçiş sürecinin yönetimi. Suriye’nin farklı gruplarının sürece eşit şekilde dahil edilmesi, toplumsal meşruiyetin sağlanması açısından büyük önem taşıyor. Herhangi bir grubun dışlanması, sadece sürecin meşruiyetini zedeler, aynı zamanda yeni rejimin istikrarsızlıkla karşılaşmasına yol açabilir. İkincisi ise, bölgesel ve uluslararası dengeler. Türkiye, İran, Rusya ve ABD gibi bölgesel aktörler arasındaki nüfuz mücadelesi, Suriye’nin geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacak. Bu bağlamda, uluslararası toplumun, Suriye’nin iç işlerine müdahale etmeden sadece destek sunması gerektiği unutulmamalıdır.

Suriye’nin geleceği hakkında atılacak adımlar, aynı zamanda bölgesel dinamikleri de doğrudan etkileyecek. Türkiye, 2011’den itibaren Suriye içindeki gelişmeleri dikkatle takip etti ve bu süreçte güvenli bölge politikasını devreye soktu. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları, Türkiye’nin sadece sınır güvenliğini sağlamayı değil, aynı zamanda Suriyeli mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşünü mümkün kılmayı amaçlayan stratejik adımlardı. Türkiye’nin güvenli bölge yaklaşımı, aslında sadece terörist unsurlardan temizlenmiş bir bölge yaratmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda bu bölgelerdeki sığınmacıların yeniden yerleşim süreçlerini ve altyapı ihtiyaçlarını da dikkate alarak kalıcı bir güvenlik ortamı sağlanması hedefleniyordu.

Ancak güvenli bölge yaklaşımının, bir noktada bölgesel istikrarı sağlama adına yeterli olmaktan çıkıp, güvenlik dönüşü anlayışına evrilmesi gerektiği ortada. Bu dönüşüm, yalnızca askeri operasyonlarla sınırlı kalmamalı, diplomatik ve sosyal temellere dayalı bir kalkınma projesine dönüşmelidir. Güvenli bölge, yalnızca terörist grupların temizlenmesi değil, aynı zamanda bu bölgedeki yerleşimlerin yeniden kurulmasını, sosyal yapının inşasını ve Suriyelilerin yeniden toplumsal hayata katılmalarını sağlayacak altyapıyı içeriyor. Bu noktada, Türkiye’nin sunduğu insani yardımlar ve altyapı projeleri, kalıcı güvenliğin sağlanmasında hayati bir rol oynamaktadır.

Türkiye’nin Suriye’deki güvenlik dönüşü sürecinde, PKK/PYD gibi terörist grupların temizlenmesi kritik bir öneme sahiptir. Bu grupların bölgedeki varlığı, sadece Türkiye için değil, tüm bölge için büyük bir tehdit oluşturuyor. Ancak, terörizmin ortadan kaldırılması yalnızca askeri müdahalelerle mümkün olamaz. Yerel halkla işbirliği yaparak, onların güvenini kazanmak ve bölgedeki direnci artırmak gereklidir. Bu sayede, terörün yeniden canlanması engellenebilir.

Sonuç olarak, Suriye’deki yeni dönemin temelleri, yalnızca askeri zaferlerle değil, diplomatik çabalarla da atılmalıdır. Türkiye, sadece sınır güvenliğini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü sağlamak ve bölgedeki sosyal yapıyı yeniden inşa etmek için diplomatik çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Türkiye’nin bu süreçteki rolü, bölgesel istikrarın sağlanması açısından büyük bir önem taşırken, uluslararası toplumun da bu sürece katkı sunması gerekmektedir. Güvenli dönüş, sadece bir bölgenin yeniden kurulması değil, aynı zamanda Suriye halkının özgürlük ve barış içinde bir arada yaşayabileceği sürdürülebilir bir yapının inşası anlamına geliyor.