Türkiye ekonomisi, son yıllarda küresel belirsizlikler, iç siyasi ve ekonomik dinamikler, yüksek enflasyon ve finansal dalgalanmalarla önemli sınavlardan geçiyor. Ancak özellikle 6 Şubat 2023 depremleri, ekonomik dengeleri derinden sarsan bir gelişme oldu. Bu süreçte enflasyon, Merkez Bankası’nın faiz politikası, işsizlik, sanayi üretimi ve enerji maliyetleri birbiriyle yakından ilişkili hale geldi.

Türkiye’de enflasyon uzun süredir ekonomi yönetiminin en büyük mücadele alanlarından biri. 2023 yılı itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 60’ın üzerinde seyrederken, 2024’te bu oran yüzde 40’lara geriledi. Ancak bu düşüş, fiyatların genel seviyesinin indiği anlamına gelmiyor; sadece artış hızının yavaşladığını gösteriyor. Enflasyonun başlıca nedenleri arasında kur şokları, ithalata bağımlılık ve enerji maliyetlerindeki artış öne çıkıyor. Özellikle Türkiye’nin doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynaklarında dışa bağımlı olması, küresel enerji fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı ekonomiyi kırılgan hale getiriyor.

6 Şubat depremleri, ekonomide enflasyonist baskıyı artıran önemli bir faktör oldu. Deprem bölgesinde yıkılan altyapının yeniden inşası, kamu harcamalarının hızla artmasına neden oldu. Bu süreçte bütçe açığı büyüdü ve kamu borçlanması arttı. Aynı zamanda depremden etkilenen illerde üretim kayıpları yaşandı, iş gücü göçü nedeniyle işsizlik oranları yükseldi.

Merkez Bankası, enflasyonla mücadelede faiz oranlarını en önemli araç olarak kullanıyor. 2023’ün ikinci yarısında faizler yüzde 50 seviyesine kadar çıkarıldı. Faiz artışı, TL’nin değerini koruyarak ithalat maliyetlerini düşürebilir ve enflasyonu kontrol altına alabilir. Ancak diğer yandan, yüksek faizler kredi maliyetlerini artırarak işletmelerin yatırım yapmasını zorlaştırıyor. Bu da sanayi üretimi ve istihdam üzerinde baskı yaratıyor.

Sanayi sektörü, Türkiye ekonomisinin büyüme motorlarından biri. Ancak 2024 itibarıyla sanayi üretiminde yavaşlama dikkat çekiyor. Bunun başlıca nedenlerinden biri, yüksek finansman maliyetleri. Şirketler, yüksek faiz oranları nedeniyle yatırım kararlarını ertelemek zorunda kalıyor. Aynı zamanda enerji maliyetlerinin yükselmesi de sanayi üretimini olumsuz etkiliyor. Doğalgaz ve elektrik fiyatlarındaki artış, üretim maliyetlerini artırarak rekabet gücünü zayıflatıyor.

İşsizlik oranı resmi verilere göre yüzde 9-10 seviyesinde seyrediyor. Ancak genç işsizlik oranı daha yüksek ve iş bulma süreci giderek zorlaşıyor. Deprem bölgesinde iş gücü piyasasında yaşanan daralma, bölgesel işsizliği daha da artırdı. Yeniden inşa sürecinde istihdam yaratılmasına rağmen, özel sektör yatırımlarının yavaşlaması işsizlik sorununu çözmede yeterli olmadı.

6 Şubat depremlerinin ekonomik etkileri sadece bütçe açığı ve işsizlikle sınırlı kalmadı. Deprem harcamalarının büyük bir kısmı devlet tarafından karşılandığı için kamu maliyesi üzerinde ciddi bir yük oluştu. Deprem bölgesinde ekonomik faaliyetlerin yeniden canlanması için özel sektör teşvik edilmeli, sanayi ve hizmet sektörlerinde üretim kapasitesi artırılmalı.

Türkiye ekonomisi, enflasyon ve faiz ikilemi, işsizlik sorunu ve deprem sonrası toparlanma süreciyle aynı anda mücadele ediyor. Bu noktada sürdürülebilir bir ekonomik model oluşturmak için bazı adımların atılması gerekiyor. Öncelikle enflasyonu kontrol altına almak için sıkı para politikası sürdürülmeli, ancak sanayi ve istihdam üzerindeki olumsuz etkiler de göz önünde bulundurulmalı. Türkiye’nin enerji bağımsızlığını artırmak için yenilenebilir enerji yatırımlarına daha fazla kaynak ayrılmalı. Bu, sanayi sektörünün enerji maliyetlerini düşürerek üretim maliyetlerini azaltacaktır.

Deprem bölgesinde üretimi teşvik eden politikalar geliştirilerek, vergisel teşvikler ve uygun kredi imkanları sağlanmalı. Bu illerde sanayi ve hizmet sektörlerinin yeniden canlandırılması, hem istihdamı artıracak hem de bölgesel ekonomik canlanmayı destekleyecektir. İş gücü piyasasına yönelik reformlar yapılmalı, özellikle genç işsizliği azaltmak için mesleki eğitim programlarına daha fazla yatırım yapılmalı.

Türkiye ekonomisi güçlü dinamiklere sahip bir yapı. Ancak sürdürülebilir büyüme ve toplumsal refah için uzun vadeli ve dengeli politikalar izlenmesi gerekiyor. Önümüzde zorlu ama aşılması mümkün bir süreç var. Yeter ki doğru politikalarla ilerleyelim.