Türkiye ekonomisi hâlâ birçok iç ve dış faktörün etkisi altında yön bulmaya çalışıyor. Sanayi üretiminden enflasyona, istihdamdan faiz oranlarına, döviz kurlarından enerji maliyetlerine kadar geniş bir yelpazede şekillenen ekonomik veriler, büyük bir yapbozun parçaları gibi. Ancak bu tabloya son yıllarda eklenen yeni bir etken var ki, onun etkilerini hâlâ hissetmeye devam ediyoruz: 6 Şubat 2023 depremleri. Ekonominin tüm göstergeleri birbiriyle iç içe geçmiş durumda ve bu karmaşık sistemin dengede kalması için kritik kararların alınması gerekiyor.
Sanayi üretimi Türkiye ekonomisinin lokomotiflerinden biri olarak öne çıksa da, 2024 verileri imalat sanayiinde dalgalı bir seyir olduğunu gösteriyor. Özellikle ara malı üretiminde düşüş eğilimi dikkat çekerken, enerji fiyatlarındaki artış, küresel resesyon endişeleri ve yüksek finansman maliyetleri üreticileri zorlamaya devam ediyor. Sanayi üretiminde kapasite kullanım oranının %74-77 arasında değişmesi, sektörün hâlâ tam kapasiteye ulaşamadığını gösteriyor. Beyaz eşya ve otomotiv üretimi iç talep sayesinde direnç gösterse de ihracattaki zayıflık sektörü baskılayabilir.
İşgücü piyasasında, sanayi ve inşaat sektörlerinde belirsizlikler sürüyor. Deprem sonrası inşaat faaliyetlerinde görülen hareketlilik, kısa vadede istihdama olumlu yansırken, sürdürülebilir bir istihdam artışı için yeterli görünmüyor. Hizmet sektörü ise turizm destekli bir büyüme kaydetse de, bu alanlarda maaşların düşük olması ve istihdamın büyük oranda güvencesiz işlerden oluşması önemli bir risk oluşturuyor. Tarım sektöründe mevsimsel dalgalanmalar sürerken, kırsal göç ve tarım işçilerinin çalışma koşulları ilerleyen yıllarda ekonomik dinamikleri etkileyebilir.
Faiz politikası, ekonominin en kritik bileşenlerinden biri olarak öne çıkarken, 2024 ve 2025 başında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz oranlarını artırması, enflasyonu kontrol altına alma çabalarının bir sonucu olarak görülüyor. Ancak kredi faiz oranlarının yükselmesi, hem bireyler hem de şirketler için finansmana erişimi zorlaştırıyor. Enflasyon tarafında, 2025’in ilk aylarında düşüş eğilimi gözlemlense de TÜFE hâlâ %45 seviyelerinde. Gıda ve enerji fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarına baskı yapmaya devam ediyor. Üretici fiyat endeksinin yüksek seyri, önümüzdeki dönemde tüketici fiyatlarına yeni zam dalgaları olarak yansıyabilir ve alım gücünü daha da düşürebilir.
Döviz kuru 2024 boyunca volatil bir seyir izledikten sonra 2025’e 36-37 TL bandında giren dolar kuru, piyasaların en yakından takip ettiği göstergelerden biri olmaya devam ediyor. Kurun nispeten dengelenmesi olumlu görünse de, küresel piyasalardaki gelişmeler ve Türkiye’nin cari açığına bağlı olarak oynaklık devam edebilir. İthalat hâlâ yüksek seviyelerde olduğu için döviz üzerindeki baskı sürerken, ihracatçılar için kur seviyesi rekabetçi olsa da üretim maliyetlerinin yükselmesi avantajlarını sınırlıyor.
Enerji fiyatları, Türkiye gibi büyük ölçüde dışa bağımlı bir ülke için hem enflasyon hem de üretim maliyetleri açısından belirleyici olmaya devam ediyor. 2024’te doğalgaz ve elektrik fiyatlarında görülen artış, sanayi üreticilerini ve hane halklarını doğrudan etkiledi. Küçük ve orta ölçekli işletmeler artan enerji maliyetlerini nihai ürün fiyatlarına yansıtırken, tüketicinin alım gücünün azalması iç talebi baskılıyor. Bu da enflasyonist baskının uzun süre devam etmesine neden olabilir.
6 Şubat 2023 depremlerinin ekonomik etkileri halen devam ediyor. Türkiye tarihinin en büyük afetlerinden biri olan bu felaket, ekonomiye büyük bir darbe vurdu. Deprem bölgesinde sanayi üretimi, tarım ve ticaret önemli ölçüde zarar gördü, işgücü piyasası sarsıldı ve yeniden yapılanma süreci henüz tamamlanmadı. Hükümet, bölgeyi ekonomik olarak ayağa kaldırmak için çeşitli harcamalar yaptı ancak bu harcamalar bütçe açığını artıran en önemli faktörlerden biri oldu. İnşaat sektörü açısından bakıldığında, deprem sonrası artan konut projeleri kısa vadede ekonomiye canlılık getirdi. Ancak bu harcamaların bütçe üzerindeki uzun vadeli yükü, sürdürülebilirlik açısından sorgulanmaya devam ediyor.
Türkiye’nin bütçe dengesi son yıllarda en çok konuşulan konuların başında geliyor. Deprem harcamaları, artan faiz ödemeleri ve kamu harcamalarındaki genişlemeler bütçe açığını artırırken, gelir tarafında vergi tahsilatlarının artırılması dikkat çekiyor. Ancak, dolaylı vergilerin artması tüketiciler üzerinde ek bir yük oluşturuyor. Cari açık tarafında, dış ticaret açığının hâlâ yüksek olması döviz ihtiyacını artırarak ekonomi yönetiminin elini daraltıyor. Türkiye’nin bütçe açığını yönetebilmesi için kapsamlı bir vergi reformuna ve uzun vadeli yapısal değişimlere ihtiyacı var.