Uluslararası Politik Ekonomide Trump’ın Yeni Yönü Üzerine

ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’teki “Artık her ülke kendi başının çaresine baksın” ifadesi ve ardından 3 Nisan’da açıkladığı “Karşılıklı Gümrük Vergileri” politikası, yalnızca Amerikan iç siyaseti açısından değil, küresel ekonomik düzen açısından da sarsıcı bir dönüm noktası olabilir. Bu söylem ve politikalar, “Önce Amerika” doktrininin son ve belki de en sert yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu çıkış, sadece Amerikan seçmenine verilmiş popülist bir mesaj değil; aynı zamanda uluslararası politik ekonominin temel ilkelerini sorgulayan bir meydan okuma.

Merkantilizm: Geri Dönüş Mü, Yeniden Yorum mu?

Trump’ın duyurduğu gümrük vergileri, klasik merkantilist anlayışa oldukça yakın duruyor. İthalatı kısıtla, ihracatı teşvik et, yerli üretimi koru… Bu çizgi, 17. yüzyılın sıfır toplamlı oyun mantığını yeniden sahneye taşıyor. ABD’nin Vietnam’dan Çin’e, Avrupa Birliği’nden Hindistan’a kadar birçok ülkeye uyguladığı gümrük oranları, bu merkantilist niyetin göstergesi. Ancak unutulmamalı: Dünya artık 18. yüzyıl değil. Bugünün ekonomisi, çok katmanlı tedarik zincirleriyle, karşılıklı bağımlılıklar üzerine kurulu.

Korumacılığın kısa vadede bazı yerli sektörleri (örneğin otomotiv veya çelik) rahatlatacağı aşikâr. Ancak bu durum, uzun vadede ticaret ortaklarının misillemeleriyle büyüyen bir ticaret savaşını da tetikleyebilir. Türkiye gibi denge politikası izleyen ülkeler bu fırtınadan görece az etkilenebilir; ancak küresel durgunluk, Türkiye'nin ihracat pazarlarını daraltabilir.

Liberalizm: Küresel Refaha Darbe

Liberal ekonomik teori, serbest ticaretin ve iş birliğinin refahı artıracağına inanır. David Ricardo’dan bu yana, karşılaştırmalı üstünlükler üzerinden inşa edilen küresel ticaret sistemi, Trump’ın bu politikalarıyla ciddi bir tehdit altında. “Her ülke kendi başının çaresine baksın” anlayışı, çok taraflı iş birliği mekanizmalarını ve kurumlarını (örneğin Dünya Ticaret Örgütü) devre dışı bırakıyor.

Bu durum yalnızca ticareti değil, güvenlik iş birliğini de etkiliyor. NATO gibi ittifakların sorgulanması, sadece askeri değil, ekonomik güvenliği de tehdit ediyor. Trump’ın Ukrayna-Rusya savaşında ABD’nin rolünü sınırlandırma eğilimi, liberalizmin savunduğu ortak sorumluluk ilkesini zayıflatıyor. Bu da başta Avrupa olmak üzere birçok müttefik ülkede endişeye neden oluyor.

Bağımlılık Teorisi: Eşitsizlik Derinleşiyor

Trump’ın politikalarını, özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından analiz ettiğimizde, bağımlılık teorisi devreye giriyor. ABD’nin uyguladığı yüksek oranlı vergiler, birçok çevre ülkenin Amerikan pazarına erişimini zorlaştırıyor. Bu da bu ülkelerin büyüme potansiyelini kısıtlıyor ve onları daha da bağımlı hale getiriyor.

Özellikle Güneydoğu Asya ve Afrika ülkeleri için bu, büyük bir darbe. Kendi pazarlarını korumak adına yüksek vergiler uygulayan bu ülkeler, Trump’ın “karşılıklılık” söylemi altında yeni bir baskı mekanizmasıyla karşı karşıya. Türkiye gibi orta gelirli ülkeler ise bu denklemde hem tehdit hem de fırsatlarla baş başa: Yeni pazarlar aramak, ticaret rotalarını çeşitlendirmek artık daha hayati.

ABD’nin Hegemonyası: Bir Geri Çekilme mi?

“Her ülke kendi başının çaresine baksın” söylemi, aynı zamanda ABD’nin küresel liderlik pozisyonundan bilinçli bir geri çekilişi gibi okunabilir. Realist bir perspektiften bakıldığında, bu yaklaşım, ekonomik gücü yeniden inşa etme ve rakipleri dengeleme stratejisinin bir parçası olabilir. Ancak hegemonya sadece askeri veya ekonomik güçle değil, aynı zamanda iş birliğiyle sağlanır.

Trump’ın çekilmesiyle oluşan boşluğu Çin gibi yükselen güçlerin doldurması kaçınılmaz. Kuşak ve Yol Girişimi gibi projeler, gelişmekte olan ülkelerin yönünü ABD’den Çin’e çevirmesine neden olabilir.

Peki, Nereye Gidiyoruz?

Trump’ın yaklaşımı, belki de yeni bir küresel düzenin habercisi: Daha az iş birliği, daha çok rekabet ve artan eşitsizlik. Ancak bu düzen sürdürülebilir mi? Cevap hâlâ belirsiz.

Türkiye gibi ülkeler için bu dönem, hem dikkatli manevralar hem de stratejik fırsatlar anlamına geliyor. Ticaretin yön değiştirdiği, ittifakların yeniden şekillendiği bu süreçte, dengede kalmak her zamankinden daha önemli.

Dünya, Trump’ın ağzından çıkan tek bir cümleyle yeni bir paradigma tartışmasına girdi: “Her ülke kendi başının çaresine baksın.” Ama dünya sorunları, ülkeler tek başına çözebilecek kadar basit değil. Sorunlar küresel, çözümler de öyle olmak zorunda.