Kişiyi mutlulukla geleceğe bağlayan bir kavram olarak görülen “umut”; müstakbelde bizim için en iyinin olacağını beklemek ve bunu başarmak için çalışmak, şeklinde tanımlanabilen güzel bir duygudur.

Fıtratımızda bulunan “umut” duygusu; tam bir teslimiyetle Allahü Teâlâ’ya sığınmak, O’nun yardımına ve desteğine sonsuz güvenmektir. Tedbiri tevekkülle, sabrı çabayla birleştirerek, geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe kararlılıkla yol almaktır. “Umut”, kişinin hayata tutunmasını sağlayan, azim ve gayretini artıran İlahî bir rahmettir. “Umut”, beden ve ruh sağlığını koruyan manevî bir güç kaynağıdır.

“Umut”suzluk ise, insanın yaşama sevincini yok eden ve geleceğe dair hayallerini karartan kötü bir duygudur. “Umut”suzluk, kişiyi tembelliğe düşürüp sorumluluktan uzaklaştırır. Yüce Rabbimiz celle celalüh bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “De ki: Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kul­la­rım! Al­lah’ın rah­me­tin­den umudunuzu kes­me­yi­n! Çünkü Al­lah, bü­tün gü­nah­la­rı bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Zümer 53)

Yaşam için gerekli olan enerji “umut”tan gelir. Birey, “umut” sayesinde kazandığı bu enerji ile geleceği için daha fazla çalışır. Ayrıca “umut”, üzüntü ve keder gibi negatif duygularla başa çıkmada yardımcı bir güç olup; insanlara zor durumlardan çıkış yolu sunar. “Umut”lu olmak temel bir kişisel özellik olup iyilik halinin gelişmesini destekler. “Umut”lu olmak, psikolojik dayanıklılığı artırır ve insan yaşamına çok büyük katkılar sağlar.

“Umut”lu olmak, geleceğe yönelik çok olumlu bir fonksiyon icra eder. “Umut”, daha çok sıkıntının ve belirsizliğin olduğu durumlarda özellikle de kriz ve felaket anlarında kendini gösterir; hem bireysel hem de toplumsal dayanma gücü sağlar. İnsan, sahip olduğu “umut” vasıtasıyla kendi dar sınırlarını aşar; mesela her an ölebileceğini bildiği halde geleceği için durmadan çalıp çabalar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Sanki ebedi yaşayacakmışsın gibi dünyan için çalış! Yarın ölecekmişsin gibi de âhiretin için çalış!” (Muhtar’ul-ehadis 200)

Kişinin sahip olduğu “umut” yükseldikçe psikolojik iyi oluş hali artar. İçinde bulunduğumuz durum ne kadar kötü olursa olsun asla “umud”umuzu kaybetmememiz gerekir. Çünkü “umud”u yitirmenin öldürücü etkileri vardır. Evet, “umut” tükenince cesaret biter, direnç zayıflar, hayal kırıklığı zirveye çıkar ve insan pes eder.

Karamsarlık ve “umut”suzluk gibi, menfi duygu ve düşüncelerin kişinin sağlığında bozulmalara sebep olduğu, buna mukabil iyimserlik ve “umut”lu olmak gibi müsbet düşüncelerin kişinin yaşamında pozitif sonuçlara destek olduğu isbat edilmiş bir gerçektir. Hatta “umut” ile ile vücudunun bağışıklık sistemi arasında yakın bir ilişkinin varlığı tesbit edilmiştir. “Umut”lu insanların bağışıklık sistemi daha güçlüdür. “Umut” seviyesi yüksek bireylerin, kanser gibi ağır hastalıklar karşısında bile etkin baş etme mekanizmalarını kullanmaya daha çok eğilimli oldukları görülmüştür.

“Umut”lu kişiler, hedeflerine ulaşabilmek için alternatif yollar bulma konusunda daha esnek davranır ve farklı stratejiler geliştirirler. Buna bağlı olarak “umut”lu bireylerin yaşadıkları zorluklara karşı daha dirençli oldukları gözlemlenmiştir. “Umut” düzeyi yüksek kişiler, amaçlarıyla ilgili bir engelle karşılaştıklarında menfi duygular yaşamazlar. Çünkü tekrar esenlik ve selamete kavuşmaya “umut”ludurlar. Onların bu esnek özellikleri, uzun süre moral bozan bir durum içinde kalmalarına mâni olur.

Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa gönderdiği bütün peygamberler, en ağır imtihanlar karşısında dahi “umut”larını hep canlı tutmuşlardır. Nitekim Âdem aleyhisselam, Allah’tan “umut”la bağışlanma dilemiştir. Nuh aleyhisselam, güzel söz ve tatlı dille evladına nasihat etmiş ve onun hidayete ermesini “umut”la beklemiştir: “Sular her tarafı kapladığında, gemi yolcularıyla birlikte dağlar gibi dalgalar arasında süzülmeye başladı. Nûh, geminin dışında bir kenarda bulunan oğluna: ‘Evlâdım, bizimle birlikte gemiye bin de kâfirlerle beraber olma,’ diye seslendi.” (Hud 42) Eyyub aleyhisselam, ağır hastalığına rağmen iyileşeceğine dair “umud”unu hep korudu: “Eyyûb’u da hatırla. Hani o, Rabbine: ‘Hastalanıp sıkıntıya düştüm. Sen ise, merhametlilerin en merhametlisisin’, diye yalvarmıştı.” (Enbiya 83)

(Devamı haftaya…)