Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

'Böyle Şeyler Yapmayın'

Güney Afrika tarafından İsrail’in mahkeme edilme talebi ve devam eden süreç belki bir yaptırım çıkmayacak olmakla birlikte önemli sembolik bir anlama sahiptir. Henüz müslüman ülkelerin yapamadığını Güney Afrika’nın yapmış olması ayrıca takdir edilmesi gereken bir davranış.

Yazılarımda İsrail ile Yahudi kavramlarını birbirinden ayrı tutmaya özen gösteriyorum. Bunun iki önemli sebebi var. Birincisi, insanların bir dine aidiyetlerinin onların özgürlük alanları olması. İkincisi, İsrail’in tüm yaptıklarının dünyadaki tüm Yahudilerce benimsenmediği varsayımından hareketle, İsrail ve Yahudi kavramlarını farklılaştırıyorum. Hatta Yahudilerden İsrail’in yaptıklarını asla tasvip etmeyen insanların epey yekün teşkil ettiğini düşünmekteyim.

Burada esasen bir araya getirilmesi gereken iki kavram varsa, onlar İsrail ve Siyonizmdir. Hatta bunlara emperyalizm kavramını da bir üçüncüsü olarak eklemek isabetli olacaktır. Roger Garaudy, Siyonizm Dosyası isimli kitabında Yahudilik ile siyonizmi birbirinden ayırmakta, siyonizmi dünya ölçeğinde işleyen bir siyaset olarak düşünmektedir. İsrail siyonizmin merkezinde yer almaktadır ancak, Siyonizm yahudiliği ve İsrail’i de aşan bir boyut kazanmıştır.

Tam da bu noktada Dinler Tarihçilerinin de açıkladığı üzere bir Hıristiyan siyonizminin devreye girdiğini görmekteyiz. Siyonizmin bu şekilde yayılan bir dünya siyaseti haline gelmesi hiç kuşkusuz emperyalizmi gündeme getirmektedir ki, doğrusu batılı ülkelerin İsrail’e olan koşulsuz destekleri de emperyalizmin boyutlarını göstermesi bağlamında okunabilir.

Daha çok güç dengelerinin belirleyici olduğu dünya siyasetinde, ülkeler arası sorunları ve ihlalleri adaletle çözecek ve yaptırımlar uygulayacak mekanizmalar artık etkinliklerini kaybetmiş görünmektedirler. Birleşmiş Milletler, İnsan hakları Evrensel Beyannamesi vb. kuruluş ve ilkeler artık meşruiyetini kaybetmiş durumdadırlar. Zaten daha önce de sorunlu olan bu kuruluşların üzerinde dünyada adaleti tesis edecek bir mekanizmaya olan ihtiyaç kendisini iyiden iyiye hissettirmektedir.

Böyle söylediğimiz andan itibaren gözlerin müslüman ülkelere çevrilmesi gerekiyor. Doğrusu Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin ardından bölgede oluşan vakum ve nihayetinde bugün yaşanan istikrarsızlıklar, müslümanların bu alanda etkin olabilme ihtimallerini ellerinden almaktadır. Gerçekte sosyal, siyasal, ekonomi ve kültürel vb. tüm alanlarda müslüman ülkeleri toplamda oldukça iyi potansiyellere sahip olmalarına rağmen, hiçbir etkin siyaset oluşturamamaları kanaatimizce gündemin hep ilk sırasında durması gereken bir konudur. Müslüman ülkelerin ittifakı halinde, İsrail’in arkasında ne kadar güç olursa olsun böyle bir saldırıya cesaret etmesi söz konusu olamazdı.

Yaşanan olaylar muvacehesinde geleceğe bir projeksiyon geliştirilecek olursa, üzerinden durulması gereken aciliyetli başlık bu olmalıdır. Zira son 40-50 yılda genelde Ortadoğu’da özelde Filistin’de yaşanan olaylara baktığımız zaman, paradigmal bir değişime rastlanmadığı gibi söylem ve reflekslerde de pek bir şey farketmemiş görünmektedir.

Halbuki gerek İsrail’in teolojik referansları gerekse Siyonizm üzerinden dünyanın emperyal emelleri, gelecekte buradaki müslüman ülkeleri hiçbir şekilde rahat bırakmayacak. Sorun halledilmediği sürece şikayet edilen başlıkların hepsi gelecekte konuşulmaya devam edecek.

Torunum daha altı yaşında ve konuştuklarından meseleleri zihninde takip ediyor görünmektedir. Söylediği iki noktaya dikkat çekeceğim. Birincisi, müslümanların bu konuda etkin olmadığını düşünüyor. İkincisi bunun ardından İsrail yönetimine zulümleri sebebiyle şunu söylemek istiyor: “Böyle şeyler yapmayın.”

Bu ifadenin tüm emperyal güçlere kuvvetli bir şekilde söylenmesi gerekiyor.