Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Aralık 2024

Yersiz yurtsuzlaşan insan

Gelinen noktada Batı dışı toplumlar ve özelde Türkiye toplumu post/modernleşme yolunda bir uzlaşıya varmış görünmektedirler. Geçen yüzyılın başından sonuna kadar devam eden bir takım dirençler artık uyuma doğru yol almaktadır.

Bu direncin sona ermesi ya da zayıflaması birkaç sebeple bağlantılı görünmektedir. Birincisi, Batı post/modernitesi ile başetme konusunda yeterli argümentatif ve bilgisel bir müktesebatı biriktiremediği için post/modernite kendisiyle uyum gösterilmesi gereken bir uğrak noktası olarak ortaya çıkmaktadır. İkincisi, bununla bağlantılı olarak direnç konusunda hissedilen yorgunluklar. Bu durum bir düşünsel teslim olma halini beslemektedir.

Post/moderniteyi sağlıklı bir şekilde görebilmek için onun yakından ilintili olduğu kapitalizm, küreselleşmeyi da kapsayacak şekilde genel bir tabirle söyleyecek olursak dünya sistemine dışarıdan bakmanın bir zaruret arz etmesidir. Dünya sistemi o kadar külli bir kontrol sistemi kurmuştur ki, bugün farklı enstrümanlarıyla insanın gündelik davranışlarını da belirleyen bir din gibi olmuştur. Hiç boşluk bırakmaksızın tüm insanları iradeden arındırarak kitleselleştirerek bir “mürid” haline getirmektedir.

İnsanlar post/modern olmamız gerektiğini hatta bundan kurtulamayacağımızı bir alt varsayım olarak temele yerleştirmektedirler. Bunun gerekçesi ise onlara göre basittir; çünkü post/modern durumda yaşamaktayız. (Burada post/modern ifadesi yaşadığımız zamanın hem modern hem de postmodern karakterini belirtmek üzere kullanılmaktadır. Dolayısıyla birisi “modern zamanlardayız” şeklinde de düşünebilir) Onlar zamanın küreselleşmiş niteliğini kendilerini belirleyen bir kader gibi düşünmektedirler. Bir bakıma yolda muz kabuğunu görünce “eyvah düşeceğiz” diye duruma yaklaşanlardır.

Post/modernlikle ilintili olarak benim zihnimde uzlaştıramadığım en temel nokta paradigmaldır. Daha sade şekilde ve açarak ifade edecek olursak Tanrı’nın konumu ve hakikate dairdir. Bir kere modernlik Tanrı’yı merkezden çekerek insanı orada ikamet ettirmeye çalıştığı için bunca sorunları yaşadı dünya. Tanrı’yı merkezden çekince, eşyanın bütünüyle konumu ve tanımı değişmiştir. Modernlik insanın kendisinden başlayarak eşyayı yeniden tanımlayınca, eşyanın bütün metafiziği kayboldu. Şimdi durmadan metafizik arıyor; bulamayınca kendisi kutsallar yaratıyor.

Çok ciddi bir sorgulama bile yapmaya gerek olmadan post/modernitenin cinsiyetten tarıma kadar eşyaya nasıl bir semantik müdahale yaptığı anlaşılabilir. Ancak müslümanlar bunu büyük oranda anlayabilmiş değiller. Teknolojik ürünler hala cazip ve post/modernitenin kabulü için yeterli görülüyor. Makinelerin büyüsü göz kamaştırırken, insanın ölümü sınırlı entelektüel çevreler dışında yeterli ilgiyi görmüyor.

Allah bizden bağımsız bir hakikat olarak merkezi konumdadır. Fakat bu sadece insana bir dışarıdanlık değil, içsel, deruni bir varlığı da kapsamaktadır. Post/modernlik hakikati parçalayarak kaybederken, insanı pusulasız ve yersiz yurtsuz bırakmaya çalışmaktadır. Öte yandan açık ve örtük biçimde ve rafine yöntemler kullanarak gücün (kapitalistleşen uluslararası gücün) mutlak egemenliğini ilan ederek insanın zayıflatmak ve elinden enstrümanlarını almaya çalışmaktadır.

Bir fıkra anlatılır; adamın birisi balonla havalanıp geldiği yeri kaybetmiş. Biraz aşağı doğru yaklaşarak gördüğü adama “ben neredeyim” diye sormuş. Adam da “benim üzerimdesin” cevabını vermiş. Bunun üzerine balondaki kişi soruyu değiştirip “peki sen neredesin” diye sormuş. Adam da “senin bulunduğun yerin aşağısındayım” diye cevap vermiş ve “neler oluyor” diye sormuş. Bunun üzerine balondaki kişi; “kayboldum ancak verdiğin bilgiler işime yaramıyor” demiş.

Dikkat ederseniz içinde yaşadığımız durumda müthiş bir bilgi yığını var; fakat post/modernizm hakikate dair gargara yapıyor.