Dış güçler, önemli gündemlerimizi bize unutturmak istiyor. Bu oyuna düşmemeli, hakiki meselelerimizi asla göz ardı etmemeliyiz.

Geçenlerde katil ve alçak Siyonist İsrail terör örgütünün, barış anlaşmasını bozarak 400’den fazla Gazzeli Müslümanı şehit ettiğini içimiz kan ağlayarak duyduk, gördük. Caniler, bununla da yetinmedi, cinayetlerine küstahça devam edip duruyorlar. İsrail aslında yıllardan beri her Ramazan ayında ve dinî bayramlarda bu katliamlarını fütursuzca uyguluyor. Bir bakıma Ramazan’ı ve dinî bayramları Müslümanlara zehir etmek için özel bir çaba harcıyor, ellerinden geleni yapıyor. Soysuzlar, kanlı eylemlerini yıllardan beri uyguluyor.

         Geçenlerde Pendik’te Sezai Karakoç İmam Hatip Ortaokulu’na gittim. Müdürümüzün davetiyle öğrencilerimizle sohbet edecektik. Konumuz Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları. Fakat çok iyi yetişmiş çocuklarımızın can alıcı sorularına muhatap olunca kitabımızın dışına çıktık, daldan dala atladık ve muhtelif meseleleri ele aldık. Bana yöneltilen en önemli sual şuydu: “Gazze, yazarların, edebiyatçıların ne kadar gündeminde? Bu konu, sizin ne ölçüde gündeminizde yer alıyor?” Sarsıcı ve haklı bir soru: Gazze hakikaten gündemimizde mi? Kendi adıma söyleyeyim, son yıllarda bu büyük acımız hakkında pek çok yazı yazdım ama bu çabalar yeterli mi?

         Çağın soykırımı işlenirken biz bu meseleyi bütün gündemlerin önünde tutabiliyor muyuz? Birkaç gün önce İsrail’in o kanlı eylemi gerçekleştirdiği akşam televizyon haberlerine baktım. Beş altı kanalda konu birinci haber değildi. Çok daha basit meseleleri öne almışlardı. Mesela yurtta hava, uzaydan dünyaya gelen astronotlar vs. Yanı başımızda bir anda 400 Müslüman kardeşimizin şehadet şerbeti içmesi bazı televizyonlarımızın umurunda değildi. Üstelik bu katliama uğrayanların büyük kısmı masum çocuk ve kadın iken… Yani savaş ahlakına aykırı iken. Başkasının gündeminde olmayabilir ama “Müslümanım” diyen herkesin zihnini bu mesele meşgul etmelidir. Ramazanda, bayramda, hayatımızın her anında. Uykularımıza girmeli, vicdanlarımızı sarsmalı konu. Mesela boykota devam ediyor muyuz?

                   MEHMED ÂKİF’İN NESİRLERİ

         Mehmed Âkif büyük bir şairimiz, fikir adamı ve dava adamımız. En büyük sevinçlerimden birisi edebiyat ve düşünce hayatımızda devamlı olarak konuşulmasıdır. Tabii sadece destansı hayatı ile değil, Türkiye’nin, Müslümanların ve İslam âleminin meselelerine dair kaleme aldığı hicran yarası yazıları, problemlerimiz ve çözüm teklifleriyle ele alınmasıdır. Safahat ve diğer eserleri, dünya dillerinden hangilerine tercüme edildi? Bilhassa Arapça, Farsça, Urduca ve İslam ülkelerinin diğer dillerine derhâl çevrilmelidir. Zira Âkif’in bir asır önce anlattığı meseleler günümüze de ışık tutuyor. Onun en büyük ideali İttihad-ı İslam’dı. Müslümanların birlik ve beraberlik ruhuna inanmaları ve bu biricik hakikate uymalarıydı.

         Mehmed Âkif’in ‘edebiyat yazıları’ Taklitçiliği Yapamıyoruz adıyla Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları arasında neşredildi. Veysel Altuntaş’ın hazırladığı kitap, şairimizin mühim nesir metinlerine dikkatimizi çekiyor. Sunuş yazısında şu satırları okuyoruz: “Şiirlerinin yanında Mehmed Âkif Ersoy nesirleriyle de yaşadığı dönemin hem sosyal hayatıyla ilgili hem de edebî camiasıyla ilgili yazılar kaleme almıştır. Zamanının gündemini takip ettiği gibi bazı zamanlarda özellikle edebî kamunun gündemini belirleyici özelliklerde yazılar da yayımlamıştır. Bu yazılar, birçok yayınevi tarafından bazen bölüm bölüm bazen ise bir bütün hâlinde günümüz Türkçesine aktarılmıştır. Bu çalışmaların her biri Âkif’in günümüz okuyucusu tarafından gerçek anlamda tanınması için oldukça önemli çalışmalardır. Biz de bu çalışmamızda bu kaynaklardan istifade ederek var olan bilgileri karşılaştırma imkânı bulmuş olduk.” Altuntaş, Âkif’in nesrini korumaya çalışarak metni bugün insanlarımızın anlayabileceği bir sadelikte veriyor. Edibimizin fikirlerinden bir örnekle yetinelim: “Hakikat, hayat, müşahede her edebî eserin ana unsurlarıdır. Bu esasları ararsak her zaman bulabiliriz. Hatta hiç yoktan bir konu icat edeceğimiz zaman bile işe tabiilik vermek için hakikat, dayanak noktamız olmalıdır. Yani gerçek hayattan alınmış olup konumuzu genişletmeye yardım edebilecek olaylara, durumlara müracaat etmeliyiz. Sonra, görmüş olduğumuz muhitlerden, tetkik ettiğimiz şahıslardan yararlanmalı, onlarla şahıslar ve hayal ettiğimiz muhitler arasında bir uygunluk oluşturmaya çalışmalıyız.”

                   ÇOCUK VE EDEBİYAT

         Son yıllarda çocuklara dair yayınlar arttı. Şüphesiz bu hayırlı gelişme, çok sevindiricidir. Çocuk yazarları ve şairlerinin yanı sıra çocuklara dair düşüncelerin ortaya konulması elbette bu alanın daha da ciddiye alınmasını sağlayacaktır. Yayıncılarımız da artık çocuklar için çok daha seçkin kitapları titizlikle okuyucularına ulaştırıyorlar. Prof. Dr. Şaban Sağlık hocamızın yeni eseri, Büyüyünce Çocuk Olacağım adını taşıyor. Çocuk merkezli bir dünyayı bize tanıtan müellifimiz, muhtelif başlıklar altında çocuğa dikkatimizi ve rikkatimizi çekiyor. Sadece başlıklarından bazılarını okumak bile çalışmanın önemini ve değerini bize hatırlatıyor. İnşallah diğer bilim insanlarımızdan da benzer araştırmalar, tezler ve teklifler alır, okuruz. Kitaptaki Ön söz ve “Çocuk Kalmış Yetişkinden Yaşlanmış Çocuk’a” başlıklı sunuş yazısı, doğrusu çocuk edebiyatımızın ehemmiyetini unutanlara yeniden hatırlatıyor. Bu sahada verilen emekleri, kaleme alınan eserleri hatırlatan Hocamız, genç edebiyatçılara da bu alanda ufuk açıyor, çalışmaları gereken alanları işaret ediyor. Eserdeki bazı başlıklar şöyle: “Çocuk ve Oyun”, “Çocuk ve Özgürlük”, “Çocuk ve Sanat”, “Çocuk ve Felsefe”, “Çocuk ve Din”, “Çocuk ve Ahlak”, “Çocuk ve Hukuk”, “Çocuk ve Tabiat ve Hayvanlar”, “Çocuk Vatan”. Neredeyse her başlık bir tez ve kitap mevzuunu teşkil ediyor. Sadece edebiyat çevrelerinin değil bana göre çocuğu olan her anne ve baba ile birlikte bilhassa ilkokul öğretmenlerinin de okuması gereken güzel ve faydalı bir kitaptır Büyüyünce Çocuk Olacağım. Aziz Hocamızın eline, kalemine, gönlüne sağlık.

                   EDEBİYAT SIRLI KELİME

         Ali Sali dergilerdeki yazılarından ve yayımlanmış kitaplarından tanıdığımız aşina bir isim. Yeni eseri Edebiyat Sırlı Kelime ismini taşıyor. Yazarımız, edebiyat dünyasındaki vesayetçilere dikkat çekiyor Takdim’de. Temel değerlerimize eğilen bazı şair ve yazarlarımızın kimi çevreler tarafından nasıl görmezden gelindiğini özellikle hatırlatıyor. Şu satırlarda olduğu gibi: “Görmezden gelemedikleri, dışlayamadıkları İslâmî hassasiyete sahip şair/yazarları ise takbih ederek veya ironiyle aşağılayarak varlıklarını hatırlatıyorlar. Kanonun modern Türk edebiyatı olarak takdim ettiği edebiyat içinde ellerinden gelse İstiklal Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’u bile görmezden gelecekler. Fakat buna cesaret edemiyorlar. Necip Fazıl Kısakürek gibi, Sezai Karakoç gibi Cumhuriyet Dönemi’nin en büyük şairlerini görmezden gelemiyorlar ama haklarında olumlu bir tek cümle kurmamak için de ellerinde gelen i artlarına koymuyorlar.”

         Eserde pek çok konu işleniyor. Bazı başlıklar şöyle: “Edebiyat Ortak Değerimiz midir?”, “Edebiyat, bize Edebiyat Denilen midir?” “Dinî Kelimeler bu Dilden Atılabilir mi?”, “Edebiyat Dergisinin Kapalı Dünyası”, “Eleştiri Olumsuzu İma Eder, Haşiye Değil”.

         Bahsettiğim bu neşriyat, Diyanet’ten kültür hayatımıza kazandırıldı. Yayınevinden çıkan diğer iki kıymetli çalışma ise şunlardır: Süleyman Çelebî’nin Vesîletü’n-Necât (Mevlid) eseri Reisü’l-Hattâtîn Ahmed Kâmil Akdik’in Hattıyla” edebiyat ve sanat dünyasına armağan edildi. Hazırlayanlar Mehmet Akkuş ve Uğur Derman. Peygamberimizin Eşliğinde Eşler Arası Problemlere Çözümler Bedirhan Demirci tarafından kaleme alındı ve okuyucuya sunuldu. Bilhassa aile meselelerine vukufiyetle eğilen ve dinî çözüm üreten mutena bir kitap. Bedirhan Demirci’yi kutluyorum. 

                   DERGÂH’TAN İKİ KİTAP

         Yayın dünyamızın seçkin müesseselerinden biri olan Dergâh Yayınları, yeni kitaplarla okuyucularını selamlıyor. Unutulmuş Hikâyeler Mukadder Gemici’nin hikâyelerinden oluşuyor. Daha önce başka çalışmalarıyla edebiyat dünyamızın takdirini toplayan, hatta başta ESKADER olmak üzere bazı kuruluşlardan ödüller alan Gemici’nin bu kitabında, yine sevilerek okunacak metinlerle karşılaşıyoruz. Arka kapak yazısından: “Unutulmuş Hikâyeler, bir lodos fırtınasıyla karşılıyor bizi. Sahaf dükkânlarının tozlu raflarından hep çizdiği gergedanla yakından tanışan küçük kızın hayal kırıklıklarına, dünyanın sonu geldiğinde trafikte sıkışan bir çiftten yüzlerini kaybeden insanların dramına, bir rüzgârdan ötekine savrulurken esrarengiz tecrübelerin kapısını arayacaksınız.”  Eski Türkçe Yeni Zaman ise geçmişten günümüze kazandırılan mühim bir eser. Şeyh Râşid Efendi ve Sırf Türkçe Dîvânı. Daha önce gündeme gelmeyen bu mümtaz eseri, Abdullah Uğur ve Ensar Karagöz titizlikle ve büyük emekler harcayarak günümüze kazandırdı. Kitabın sonunda Râşid Efendi’nin Dîvân’ı dışında kalan şiirleri ve bir mersiyesi ile derlediği bazı hadisleri ihtiva eden Risâle-i Tasliye adlı çalışması da bulunuyor.