Ara sıra bazı dostlarım, “Kültürel çalışmaların iyi de biraz gençlerle ilgilensen daha iyi olmaz mı?” diye soruyorlar. Sağ olsunlar, bana bu şekilde tarizde bulunarak bir bakıma gençleri ihmal ettiğimi nazikçe hatırlatıyorlar. Ben de onlara şu nükte ile karşılık veriyorum: “Yıllar önce bir müessesede konu gündeme gelince arkadaşlara, ‘Ben yaşayan çınarlarımız ve vefat etmiş büyüklerimizle alakadar olacağım. Gençlerimiz ise önce Allah’a sonra da size emanet!’ demiştim. Böylece meseleyi tatlıya bağlamıştık. Herkes işine bakıyor.” diyorum.

Tabii bu işin mizahi yönü. Hakikatte ise toplum bir bütündür. Siz çocuklarınıza, gençlerinize kültürel bakımdan yatırım yapmazsanız, onlara ilim, irfan ve medeniyet aşkını/şevkini vermezseniz, kitap okuma alışkanlığını kazandırmazsanız, hâliyle eksik ve kof yetişirler. Bunun için herkesin bu meselede duyarlı olması lazım. Şükürler olsun ki hayatım boyunca çocuklarımızla, bilhassa gençlerimizle irtibat hâlinde oldum. 17’nci senesini dolduran “Yazı Editörlük ve Medya Kursu”muz Türk Edebiyatı Vakfı’nda devam ediyor. Derslere bugüne kadar yaklaşık 1700 gencimiz katıldı. Ortalama 170’i, kitaplarını yayımladılar. Büyük bir kısmı, muhtelif kültür kurumlarında çalışıyor. Bugüne kadar yüzlerce okula gittim. Ortaokula, liseye ve üniversiteye. Onlarla sohbet edince ümidim daha da artıyor. Konuşmaları dikkatle dinliyorlar, zekice sorular yöneltiyorlar. Böyle bir gençlikten ümit kesilir mi dostlar? Ayrıca bizim harcanacak tek gencimiz bile yoktur.

Yaşı ilerleyenler tenkidi çok sever. Bilhassa gençleri kıyasıya eleştirir dururlar. Böyle meclislerde bulunduğumda hemen müdahale eder ve gençlerimizi savunurum. “Efendiler, siz habire gençlerimizin eksik olduğunu iddia ediyorsunuz ama onların noksanı aslında sizin,  bizimdir. Demek ki biz yetişkinler, onları mükemmel biçimde yetiştirememişiz. Hatayı onlarda değil kendimizde aramamız icap eder. Hem unutmayın ki dokuz yıl önceki o hain ve kalleş 15 Temmuz darbesini, iman dolu göğüsleriyle püskürtenler de, açıklarını bulmak için fırsat kolladığınız bu sağlam, kararlı ve inançlı gençlerimizdi.” Dostlar genelde insaflı olur. Bu sözlerim üzerine düşünür sonra da bana hak verir. “Gerçekten doğru! Gençlerimize eleştirel değil, sevgiyle, anlayışla yaklaşmamız şart. Sonuçta onlar bize özenip hareket ediyor.” Kalbi yumuşayan dostlarıma şu hatıramı da anlatırım:

Yaklaşık on sene evvel Sultanahmet’te bir kitap fuarına katılmış, kitaplarımı imzalıyordum. Bir baba, oğluyla geldi ve kitap okumadığını öne sürdüğü oğlunu bana şikâyet etti. Kendisine “Siz okuyor musunuz, ya eşiniz kitap okuyor mu?” diye sordum. Samimi ve dürüst bir insandı. Şu net cevabı verdi: “Ne yalan söyleyeyim, biz de okumuyoruz, ekrana bağımlıyız. Ben maçlardan, hanım dizilerden başımızı kaldıramıyoruz.” Birazcık sohbet ettik. Giderken kendisine, eşine ve oğluna kitaplar imzalattı ve şu sözü verdi: “Bugün bizim için inşallah milat olacak. Çocuğumuzun da bize bakıp imrenmesi için öncelikle ebeveyn olarak bizim kitap okumamız gerektiğini anladım.”

Gazetemiz Milat’ın genç yazarları sevilerek okunuyor. Kıdemli yazarlarımız ise genç ediplerin kitaplarından, çalışmalarından her vakit bahsediyor. Ben de bu vesile ile iki gencimizin eserlerinden söz edeceğim. Mustafa Kadir Atasoy’ın Kiril’den Kadife Devrim’e Bohemya Çekoslovakya Çekya isimli eseri, Biyografi Net Yayınları’ndan çıktı. Yazarımızın Kültür ve Medeniyetimiz Üzerine Düşünceler adlı değerli eserinin ikinci baskısı da aynı yayınevi tarafından gerçekleştirildi. Atasoy, kültür, medeniyet üzerine, ülkemiz ve dünya meseleleri hakkında düşünmeyi seviyor. Yaptığı yorumlar, getirdiği eleştiriler ve verdiği hükümler son derece isabetli. Yazarımız, “Anlamı bulamazsak kültür inşa edemeyiz.” diyor ve ekliyor: “Kara Fatma bir kadın kahramanımızın ismidir. Mahmut Peygamberimizin bir ismidir, Neriman aslında nur-u imandan gelmektedir. Peki, şimdi bu isimlerle neden dalga geçiliyor? Bazı şeyler kasten farklı anlamda kullanılıyor. ‘İşlerimiz Mehter gibi iki ileri, bir geri’ diyerek Mehter’i aşağıladılar. Oyunu fark ettiniz mi? Aslında geri adım yok Mehter’de. Önemi şu, dünyanın en eski askerî bandosu ve bize ait…”

Bir diğer genç edebiyatçımız Şeyma Subaşı’dır. Dergilerde kıymetli çalışmaları yayımlanan, kendisi de Bûtimar isimli dergiyi çıkaran Subaşı’nın, iki eseri birden elime ulaştı. Fabrik Yayınları’ndan çıkan ilk kitabın adı Soru Sormak Güzel Geliyor. Tahmin edeceğiniz gibi söyleşilerden meydana geliyor. Kendileriyle görüşülen nesrin ustaları arasında Mustafa Kutlu, Necip Tosun, Hüseyin Su, Güray Süngü ve Ayfer Tunç da var. Devamı niteliğindeki Şiire Söyleşiden Bakmak kitabında ise şu şairlerle yapılmış sohbetler alakamızı celp ediyor. Arif Ay, Mehmet Aycı Şaban Sağlık, Mehmet Can Doğan, Ahmet Murat, Cevdet Karal, Ömer Erdem, Mehmet Sümer, Ayşe Sevim, Melek Arslanbenzer, Ayşe Çelikkaya, Hüsrev Hatemi ve İhsan Deniz. Hepsi de iyi bir hazırlıktan sonra gerçekleştirilmiş önemli röportajlar serisi… Konuşmaların başında, konuşulan kişiyi hakkıyla tanımlayan ve edebiyatımızdaki yerini işaret eden doyurucu değerlendirmeler, emeğin gücünü gösteriyor. Şeyma Subaşı ve Mustafa Kadir Atasoy’u yürekten kutluyorum. Nice eserlere…