Selçuk Küpçük’ün özenle hazırladığı Edebiyat Dergileri Atlası’nda 1980’den 200 Sonrası” dergilerimizin serencamını dile getiriliyor.
Dergileri her zaman önemsemişimdir. Görebildiklerimi okumaya, anlamaya, tanıtmaya çalışmışımdır. Zira dergilerin üstümüzde hakkı var. Ve hep tekrarladığım söz: “Dergicilerimiz birer kahramandır.” O yiğitlerin emeklerine saygımız, gayretlerine sevgimiz olmalıdır. Bir de dergileri toplu değerlendiren dostlarımız vardır. Şüphesiz onlar da büyük bir boşluğu dolduruyor. Dergilerin edebiyat ve düşünce dünyamızdaki yerini tespit eden bu çalışmalar, birer kaynak hüviyetinde ve zenginliğinde. Bugünlerde böyle bir eser, Hece Yayınları arasında çıktı. Selçuk Küpçük’ün Edebiyat Dergileri Atlası, “1980’den 2000 Sonrası”na uzanan bir zaman dilimi içinde çıkan belli başlı dergileri ele alıyor. Yöneticileriyle yapılan söyleşiler, okurun önüne toplu olarak çıkarıyor. Ön Söz’de şu satırları okuyoruz: “Edebiyat dergiciliğimiz açısından 1980 sonrası dönem kendinden önceki on yıllardan farklı bir deneyim ortaya koydu. Özelikle 1970’li yıllarda sokağa taşan gerilimli siyasal hayatı edebiyat ortamını belirlerken, dergilerimizin de bu atmosferden kaçınılmaz şekilde etkilendiklerini söyleyebiliriz.” Selçuk Küpçük devam ediyor: 1980 sonrası özellikle edebiyat dergileri âdeta yeni toplanma merkezleri oldular ve bu yayınların kapatılmadan sürdürülebilmesi için yeni bir dilin de üretilmesi zorunluluğu ortaya çıktı."”
Edebiyat dünyamızın omurgasını oluşturan en önemli ürünlerin dergiler olduğuna işaret eden Küpçük, kitap hakkında şunları söylüyor: “Edebiyat Dergileri Atlası, 1980’den 2000 sonrasına uzanarak, çıkmış-kapanmış dergileri konu alan ve dergicilik tarihimize veri aktarmayı amaçlayan bir proje olarak biçimlendi. Çalışma kapsamında dergileri yayınlayan isimlerle gerçekleştirilmiş söyleşilerden meydana gelen Edebiyat Dergileri Atlası uzun yıları içeren bir emeğin sonucunda şekil buldu.”
Kitapta dergilerin sadece çıkışları değil kapanışları da detaylı olarak ele alınıyor. Zira yazarımıza göre, “Sadece dergilerin çıkışları değil, kapanma gerekçeleri de her anlamda üzerinde düşünmemizi zorunlu kılan sonlamalar.”dır.
Eserde pek çok dergiden bahsediliyor; kurucuları, yöneticileri ile röportajlar yapılıyor. Türkiye’de dergicilik tarihini merak edenlerin ilk elde başvurabileceği kaynak bir çalışma ortaya konulmuş bulunuyor. Bu dergiler ve kendileriyle görüşülen isimlerin tamamını saymamız mümkün değil ama bazılarını zikretmek lazım: Yazko Edebiyat (Adnan Özyalçıner), Kardaş Edebiyatlar (Yavuz Akpınar), Üç Çiçek (Adnan Özer), İkindi Yazıları (Fikri Özçelikçi), Broy (Seyyit Nezir), Adam Sanat (Turgay Fişekçi), Şiir Atı (V. Bahadır Bayrıl), Gergedan (Enis Batur), Kardelen (Müştehir Karakaya), Kırağı (Tayyip Atmaca) İpek Dili (İhsan Deniz), Martı (Mustafa Uçurum), Düşçınarı (Nurettin Durman), Kaşgar (Ömer Erdem), Atlılar (Hakan Arslanbenzer), Bumerang (Vural Kaya), Merdiven Şiir (Ali Ural), Mor Taka (Yaşar Bedri Özdemir), Mühür (Mustafa Fırat), Kırknar (Hüseyin Akın), Özgür Edebiyat (Metin Celal), Sonra Edebiyat (Şeref Bilsel), Balkan Türküsü (Fahri Tuna) Şüphesiz kitapta yer alan dergilerin dışında, daha ele alınması gereken başka dergilerimiz de var. Belki de ikinci bir cilt de onlar için düşünülebilir, hazırlanabilir. Ama bu gayret alkışlanmalı, takdir edilmelidir. Selçuk Küpçük kardeşimizi ve Hece Yayınları’nın yöneticilerini yürekten kutluyorum.
PASAPORT LÜTFEN
Pasaport Lütfen, Mustafa Everdi’nin gezi yazılarından oluşuyor. Bizim gibi çok fazla gezip dolaşamayanlar için bu tür eserler birer ilaç gibi. Zira iyi bir mihmandar size tenezzühlerini, intibalarını, hatıralarını ve yol notlarını mükemmel anlatabilir ve siz onunla kol kola gezmiş, görmüş, tanımış gibi olabilirsiniz o ülkeleri ve insanlarını. Mustafa Everdi’nin seyahatnamesi bu bakımdan oldukça doyurucu. Seçkin bir üsluba sahip olan yazarımız, nahif bir dille kaleme aldığı bu lezzetli gezi yazıları ile hakikaten Türkçenin gezi edebiyatına çok değerli bir katkıda bulunmuştur. Zira Evliya Çelebi gibi seyahat esnasında şahsi duygu ve düşüncelerini de katarak bir bakıma özgün bir eserin vücut bulmasını sağlıyor Everdi. Yazarımız, “Seyahati seviyorum. Hareketli bir karakterim var. İmkân bulunca yeni bir geziye çıkmak bir tutkuya dönüştü bende. Bir yandan da gezilerde notlar tutuyorum. Bilgisayarda atıl beklemiyor bu yazılar. Anlatılmak isteniyor. Ben de anlatıp yazıyorum her fırsatta. Facebook’ta, sitelerde, gazete ve dergilerde yayınladım da bu notların bir kısmını.” diyor. Ne güzel! Müteferrik olarak farklı yayın organlarında çıkan bu seçkin yazıların bir kitapta toplanması çok isabetli olmuştur. İyi ki Mustafa Everdi ağabeyimiz, seyahat etmeyi seviyor ve gezilerinde mühim notlar tutuyor, bunları dostları için de kaleme alıyor. Bakın gezilen ülkeler ve yerler arasında hangileri var: Midilli Adası, Almanya, Mısır, Fransa, Portekiz, İspanya, İsviçre, Kuzey Ülkeleri, Hindistan, Orta Avrupa, Özbekistan, Çin, Moğolistan. Arka kapak yazısındaki şu satırlar da önemlidir: “Başka ülkelerdeki milletlerin farklı kültürler, yaşanabilir hayatlar kurduklarından bihaber kalırız. Dünyada evrensel medeniyet, savaş ticaret, seyahat nedeniyle başka diyarlara açılanlar sayesinde hayat bulmuştur. Eşyaların, malların icat ve fikirlerin sürekli dolaşımı seyyahların kaleminde dile gelir.” Seyahat etmeyi sevenler, yolculuklara imrenenler Pasaport Lütfen’i büyük bir hevesle, istekle, iştah ve zevkle okuyacaklardır.
SÖZLÜKTEN TAŞAN KELİMELER
Mustafa Everdi çok yakından görüşemezsem de sevdiğim, saydığım bir yazarımız. Farklı şehirlerde yaşasak da basın yayın organları bizleri birbirimize yaklaştırıyor, yakınlaştırıyor. İsmini gördüğümde mutlaka yazısını okumak istediğim ediplerimizdendir. Sözlükten Taşan Kelimeler, denemelerini bir araya getiriyor. Daha ilk denemede kitapların büyülü ortamına taşınıyorsunuz. “İçinde sadece tek bir Kitap olan evde dünyaya geldim. İlaç için bile olsa başka bir kitap hatta broşür dahi yoktu. Gazete, dergi dersen, hak getire.” Hangimiz zengin kütüphaneli evlerde büyüdük ki… Aslında anlatılan hepimizin ortak hikâyesi, derin macerası… Devam ediyor yazarımız: “Diğer kitaplarla okula başladıktan sonra tanıştım. Elimizde, çantamızda, sıramızın altında, çizilen yıpranan, yırtılabilen ve dokunabildiğimiz kitaplar… Daha sonra da kütüphanede gördüm hepsi bir arada ve raflarla diziliydi. Yoksunluklarımızı, yoksulluklarımızı örten bu kitaplar, elbise yerine kuşandığımız, büyüten, güçlendiren zırh gibiydiler.”
Her denemede farklı bir yanımız, değişik bir sızımız ortaya çıkıyor. Eski devirlerdeki düğün davetiyelerden başlıyorsunuz “Aydınların Çocuklaşma Serüvenleri”ne ulaşıyorsunuz. Bir ağaçta farklı his ve fikir meyvelerini devşiriyorsunuz. Zaten deneme türü de buna imkân sağlamıyor mu? Zenginlik, fukaralık, Anadolu, insanlarımız, gelenekler, yaşanmışlıklar, hatıralar bütünüdür Sözlükten Taşan Kelimeler. Biraz da yarenliktir. Eser, sizi bir ana kucağı gibi sarıp sarmalıyor. Ve zaten ilk sayfalara başlamışsanız, kitabın sonuna da geleceksiniz demektir. Kanaatimce iyi, sağlam, bilgilendirici, doyurucu ve sürükleyici denemeler okumak isteyenler, hem bu kitabı okuyacak hem de bundan sonra iyi bir Mustafa Everdi takipçisi, okuyucusu olacaktır. Benden söylemesi…
ROMANDA ANLATICI
Türk romanı hakkında yazılan bütün yazılar ve kitaplar önemlidir. Zira romanımız Tanzimat’la başlamıştır; Batılılaşma hikâyemizin de gerçek bir yansıması, boy aynasıdır. Ayşe Sandıkkaya Aşır’ın Romanda Anlatıcı ve Bakış Açısı eseri bu bakımdan son derece önemlidir. Yazar burada 1860-1896 yılları arasındaki “Tanzimat Dönemi”ni ele alıyor. Fazıl Gökçek Hocamız “Romanda Anlatıcı ve Bakış Açısı” başlıklı ön sözünde önemli tespitlerde bulunuyor ve sözü daha önce de sıklıkla vurguladığı Ahmet Mithat Efendi’ye getiriyor. O satırları okuyalım: “Yıllardan beri dile getirdiğim, bazı yazılarımda da altını çizdiğim bir iddiam var: Türk romanı Halit Ziya’nın öncülüğünü yaptığı yoldan değil de Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı kanaldan ilerlemiş olsaydı, Halit Ziya gibi kudretli yazarlar da Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı yolu izlese ve bu kanalı genişletselerdi dünya romanı içerisinde ‘Türk romanı’ diye anılacak, özgün bir anlatımız olurdu.” Bu çok mühim, orijinal ve hakikatli bir tespit, değerlendirmedir. Başka edebiyat tarihçilerimizden de benzer fikirler okumuştum. Demek ki akıl için yol bir. Zira Ahmet Mithat Efendi’nin ardından gidilseydi, bugünkü yaygın tabirle daha “millî ve daha “yerli” bir romanımız olacaktı. Ne diyelim bu da edebiyatımızın kaderi. Ama pek çok romancımızın Halit Ziya yolunu aşıp, hatta onu es geçip Ahmet Mithat vadisinde ilerlediğini ve başarıya ulaştığını görebiliyoruz şükürler olsun. Aradaki zaman kaybını mecburen telafi etmeliyiz.
Eserin birinci bölümünde “Anlatı Teorileri” var. İkinci kısımda ise “Bakış Açısı Teorileri”. O bölümleri meraklıları zaten okuyacak, biz yazarımızın gözüyle üçüncü bölümde neler anlatılıyor buna bakalım. Bunu da yazarımız Ayşe Sandıkkaya Aşır’dan öğrenelim:
“Çalışmanın üçüncü bölümünde, yazdığı otuz beş romanla Tanzimat Dönemi Türk romanını büyük ölçüde şekillendiren Ahmet Mithat Efendi’nin romanları ve dönem içerisinde Ahmet Mithat Efendi çizgisini takip eden Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık’ı, Fatma Aliye Hanım’ın Muhadarat’ı, romanın bir tür olarak itibar kazanmasını sağlayan Namık Kemal’in İntibah’ı, Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt’i ve son olarak da edebiyatımızın ilk realist roman denemesi olan Nabizade Nazım’ın Zehra’sı incelenmiştir. Bu bölümde eserler kronolojik olarak değerlendirilerek anlatıcının ve bakış açısının Tanzimat Dönemi Türk romanındaki seyrinin gösterilmesi amaçlanmıştır.”
HECE ÖYKÜ
Hece Yayınları, hikâyeciliğimize değer katan “Hece Öykü” dergisi ve “Hece Öykü Kitapları”yla bu vadiden önemli bir hizmette bulunuyor. Özellikle genç hikâyecilerimizin öne çıkmasını, tanınması ve okunmasını sağlıyor. İleride daha etraflıca bahsetmeyi ümit ettiğim bu eserlerin ve yazarların şimdilik sadece isimlerini vermekle yetiniyorum: “Gökyüzü Arayan (Mesut Doğan), Kuşlar ve Geçmeyen Şeyler (Hâle Sert), Pencerelerinde Dünya Sarkardı (Ayşe Bağçivan), Belki Ebabiller (Soner Oğuz), Nergislerin Ölümü (Özlem Karapınar), Sonsuz Düşler Labirenti ise Sümeyye Özgen’in denemelerinden meydana geliyor. İki tercüme ise şöyle: John Masefıeld’in Gelibolu kitabını Ali Kurdoğlu Türkçeye aktarmış Lewıs Carrol’un Alis Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden kitabını ise Şebnem Nantu dilimize aktarmış. Bu yazımda bahsettiğim bütün eserler Hece Yayınları arasında kültür hayatımıza kazandırıldı. Yazarlarımıza, mütercimlerimize ve yayıncımıza teşekkür ediyorum. Ellerine, kalemlerine, yüreklerine ve gönüllerine sağlık…