Yeni Paradigma derken
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Ekim ayının başında yaptığı
çağrı ülke gündeminde ilk sıraya oturdu. Gerek yapılan çağrıya, gerek çağrının
muhatabına ve gerekse çağrıyı yapana bakınca her kesimden insanın konuya
odaklanması normaldi aslında…
50 yılı aşkındır aldığı dış destekle ülkede kan döküp ayakta
kalabilen, terör olarak tanımlanacak yöntemlere başvuran PKK örgütüne ve onun
İmralı adasında 26 yıldır tutuklu bulunan lideri Öcalan’a yapılan çağrı yeni
bir süreç mi başlıyor sorusunu akıllara getirdi.
Bahçeli’nin, işlediği ve emrini verdiği cinayetler sebebiyle
idam cezası alıp, müebbet hapis yatan Öcalan’a yönelik “Gelsin Meclis’te konuşsun, örgütün lağvedildiğini açıklasın, Umut
Hakkı’ndan faydalansın” yönündeki çağrısı çok şaşırtıcıydı. Daha önceleri
miting meydanlarında idam ipleri atan, PKK’nın siyasi kolu olarak tanımlanan ve
isimleri birçok kez değişen partilerle işbirliği yapanları teröre destek
vermekle itham eden, ülkede Türk milliyetçiliği üzerine en net siyaseti
gerçekleştiren bir partinin liderinin dilinden dökülen sözlerin gerekçeleri
halen anlaşılmaya çalışılıyor.
Bahçeli’nin “İmralı
ile DEM grubu arasındaki görüşme gecikmeksizin gerçekleşsin” ısrarıyla Sırrı
Süreyya Önder ile Pervin Buldan’dan oluşan Parti heyeti İmralı’ya giderek
Öcalan’la bir görüşme gerçekleştirdi. DEM Parti heyeti olarak İmralı’ya yapılan
ziyaretin ardından “Yeni paradigmaya ben
de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Gereken
pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” açıklaması paylaşılan Öcalan’ın
cümlelerindeki “yeni paradigma”
ifadesi, “çözüm süreci” tanımlamasının yerine şimdiden geçmiş görünüyor.
Konuyu önümüzdeki 2028 seçimleri üzerinden okuyanlar,
başlatılan bu süreci iktidarın planladığını, hazırlanan yeni anayasanın yeterli
desteği alabilmesi için DEM’e ihtiyacın olduğunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
yeniden seçimlere girebilmesini sağlayacak anayasal düzenleme için mecliste
yeterli çoğunluğun oluşturulmasının hedeflendiğini dile getirmeye başladılar.
Oysa bu girişim, sadece böyle bir amaç için oldukça riskli
durmakta. Bunun için daha kolay ve risksiz yöntemler varken, sonucunun nereye
evrileceği ön görülemeyen İmralı adımının atılıyor olması biraz düşündürücü
geliyor.
Konuyu bölgedeki gelişmeler açısından değerlendirenler de var.
Bu kesim, İmralı çağrısının Suriye’de yaşananlarla eş zamanlı olduğunu düşünüyor.
Suriyeli direnişçilerin 27 Kasım’da İdlib’den çıkıp Halep’e doğru harekete
geçmeden önce rejimin sonunun geldiğinin bilindiği, Öcalan’a Ekim ayında
yapılan çağrının da Suriye’deki gelişmelerle paralel olduğu ciddi bir iddia
olarak konuşuluyor. PKK’nın Türkiye içinde resmen tasfiye edileceği, buna
karşılık Suriye’de Fırat’ın doğusunda makul olarak görülecek bir kesimde bir
Kürt bölgesinin oluşturulacağı bu açıklama ile başlayan dönemin sebeplerinden görülüyor.
Ancak, gerek Hakan
Fidan’ın gerekse Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera’nın
Suriye’nin bütünlüğüne yönelik kararlı açıklamaları bu tezin de gerçekçi olmadığı
izlenimini veriyor. Fidan’ın, “Kürt kardeşlerimizin asil duygularını sömürerek
onlar üzerine kurdukları şiddet imparatorluğu artık çökmek üzere. Suriye’deki
PKK/YPG meselesinin ortadan kaldırılması an meselesi diye düşünüyoruz”
sözleri, Şera’nın, “Kürtlerin Suriye’nin
ayrılmaz bir parçası olduğu, Suriye’nin terör örgütü PKK/YPG’nin saldırı üssü
olmasına artık izin verilmeyeceği” vurgusu birilerinin hayallerinin önüne
geçecek netlikte duruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bölgemizde yaşanan ve yaşanacak
olan gelişmelere karşı iç cepheyi sağlam tutma vurgusuyla İmralı’ya yapılan
çağrının zamanlaması bir diğer ihtimali de akıllara getiriyor. “İsrail’in koçbaşı olarak kullanıldığı kirli
planın hedefine ulaşamaması her şeyden önce Türkiye’nin 85 milyon olarak
kenetlenmesine bağlıdır. İç kalemizde bir gedik açılırsa, Allah korusun
dışarıda verdiğimiz mücadelenin bir anlamı kalmaz. Tüm siyasi partilerin, tüm
sendikaların, hangi görüşe mensup olursa olsun tüm sivil toplum
kuruluşlarımızın kardeşlik seferberliğimize samimi destek vermesini
bekliyoruz.” sözleri, yeni sürecin ülkede iç barışın artık kalıcı olarak
sağlanmasına yönelik bir adım olduğu şeklinde de yorumlanıyor. Siyonizmin vahşi
ve hesapsız saldırılarına karşı bölgede Arabıyla, Türküyle, Kürdüyle ihtilafsız
bir birlikteliğin tesis edilmesi şart görülüyor.
Bahçeli bir dönemin
sonuna gelinmesine yönelik bir çağrı yaptı. Bu çağrı ülkenin belirlediği
siyasetten bağımsız değildi. Ve bu yeni durumun sebep ve sonuçlarının görülmesi
için de çok ama çok uzun süre beklenmeyecekti.