Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” gerçekleştirildi. Hür Dava Partisinin (HÜDA PAR) İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen çalıştay, ülkede yeniden gündeme gelen ateşkes, barış ve kalıcı çözüm tartışmalarına ciddi katkılar sağlayacak önemli bir fırsattı.

Bölgemizde yaşanan ve yaşanacak muhtemel gelişmelere karşı iç cepheyi sağlam tutma düşüncesi eğer samimiyse ve bu gerçekten isteniyorsa, Kürt halkının tüm kesimleri dinlenmeli, onların önerileri ve katkıları da bu barış ve kardeşlik havuzu içeresinde toplanmalıydı.

Bir önceki çözüm sürecinin temel hatası, Kürt halkının sorunlarının temsilcisi olarak sadece silahlı terör örgütü ve liderini işaret etmekti. Kürt meselesini PKK ve silah sorununa indirgeyen, Kürt kardeşlerimizi temsil etme merci olarak sadece PKK ve onun siyasi uzantısı partiyi ön plana çıkartan yaklaşımın ne kadar sorunlu ve arızalı olduğu daha önce görülmüştü.

Bugün yeniden filizlenen adı konmamış süreçte aynı hatalara düşmemek için daha geniş katılımlı müzakerelere kulak vermek çok kıymetliydi. PKK ve DEM’i müstekbirleştirecek tek kutuplu bir iletişimden kaçınmalı, Kürt halkının kaderini Kandil'den gelecek birkaç mektuba bağlama yanlışında ısrarcı olunmamalıydı. Kürt halkının gerçek iradesinin masada olması sürecin daha kolay ve rahat işleyebilmesini sağlayacak, tehdidin değil uzlaşı ve diyaloğun kazanacağı bir zemini oluşturacaktı.

HÜDA PAR’ın gerçekleştirdiği çalıştay bu önemli temel üzerine oturtulmuştu. Ulema, siyasetçi, yazar, kanaat önderleri ve geleneği olan bazı derneklerin temsilcileri bu toplantıda bir araya gelme fırsatı bulmuşlardı.

Bu toplantı, sürece hizmet edecek bir kazanım olarak değerlendirilmeli, ortaya çıkan tecrübelerden faydalanılmalıydı. Ama sermayesi faşizm, ırkçılık, silah, terör, din düşmanlığı ve kör taassup olanlar bir anda ortalığı birbirine kattılar.

Önce başdanışman pimi çekti ve bombayı bıraktı. “İhanet, arsızlık, hadsizlik, alçaklık ve emperyalist bölünme projelerine hizmet” gibi ağır ve hakaret içeren sözlerle çalıştaya saldırdı. Ardından CHP’nin emanetçi genel başkanı gülünç ve seviyesiz açıklamalarda bulundu. Kürt sorununu HÜDA PAR’ın zemininde tartışmayacağını söyleyen Özgür Özel, ahlaksızlık içeren iftiralarını da bu konuyla ilgili sözlerinin arasına iliştirdi. Tetikçi gazeteler, bazı haber sunucuları ve gazeteciler de bu furyaya katılarak önlerine bir yerlerden konan tamamı yalan cümleleri okumaya ve yazmaya başladılar.

Kendisine yapılanı haksızlık olarak görüp mağduriyet edebiyatı yapan Özlem hanım bunlardan sadece biriydi. Maruz kaldığından rahatsızlık duyanlar benzer ve daha aşağı yöntemlerle karşı fikirde oldukları kesimleri taşa tutuyorlardı.

PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifak yapan, “kent uzlaşısı” adı altında belediyeler alıp veren CHP ve o çizgideki gazeteciler ve yazarlar, Müslümanların Kürt sorununu kendi zemininde tartışmasına dahi tahammül edememişlerdi. Kızlarımızı küçük yaşlarda dağa kaldıran, ellerine silah tutuşturup namluyu kardeşlerine çevirmesini emredenlere tek ses çıkarmayanların derdi açıktı aslında…

Bu ülkede Kemalistler ile Apoistler inanç değerlerini aşağılamada birleşmişti. Müslümanlığın, İslami kimliğin görünürlüğünden bu iki kesim beraberce rahatsızlık duymaktaydı. Neslin ve aile kurumunun yozlaşması, iffet ve edebin toplumdan kazınmasında mutabıklardı. Adice yalan ve iftiralar ise bu ırkçı sekülerlerin en büyük sermayesiydi.

Oysaki çalıştayın tebliğlerinde ve sonuç bildirgesinde öne çıkan kardeşlik mesajları olmuş, kardeşliğin nasıl tahakkuk edeceği anlatılmıştı. “Kürtler, tarihin hiçbir döneminde siyonizm ile müttefik olmamıştır. Aksine, Kürtler İslamiyeti kabul ettikten sonra Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı İslam ümmetini hep savunmuş ve Kudüs’ün yılmaz muhafızları olmuşlardır. Meselenin adalet temelinde çözümü, insani ve İslami bakış açısı ve tarihi tecrübelerden istifade edilerek mümkün olabilir. Bugün emperyalist güçler, bu mesele üzerinden ilgili bütün ülkeleri bölük pörçük ederek siyonizmi bu coğrafyanın hâkim gücü haline getirmek istemektedir. İslamî değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır. Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir çözüm yöntemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bileşenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkûm edilmelidir. Kürt meselesinin çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir.” mesajları da sonuç bildirgesinin en önemli ve altı çizilesi bölümleriydi…

Bazı iftiracı çığırtkanlar ile onlara destek veren okumayan yığınlar umudumuzu biraz kırıyor olsa da, bu ülkede sorunlarımızı birbirimizi anlayarak ve anlamaya çalışarak çözebileceğimizi unutmamalıyız.