İnsanlar gerçekten bu yöneticileri hak ediyor mu? İnsanlıktan, adaletten, gerçeklikten kopuk, sinema filmlerinin kötü adam rollerini oynayan bu seviyesiz, çapsız liderlikler gerçekten benimsenmiş ve tercih edilmiş kişiler mi?

İnsanlığa rağmen vitrine çıkartılıp seçtirilmeleri de, istenerek, kabul edilerek seçilmeleri de büyük bir garabet olsa gerek… İlkinde, insanlığın büyük bir buluş görüp kurtuluş umuduyla sarıldığı demokratik işleyişin handikapları ortaya çıkmakta… İkincisinin gerçek olduğunu düşünmek de sizi umutsuzluğa ve karamsarlığa sokabilir. Hayata merhametten yoksun acımasızca bakan, sadece maddi çıkarlar üzerinden, üreten ve tüketen hayvan pozisyonunda yaşamı değerlendiren kalabalıklarla birlikte yaşıyor olmanın huzursuzluğuna bürünebilirsiniz.

ABD Başkanı Trump hakikaten bir Amerika gerçeği mi? Seçilmesinin hemen ardından Grönland’ı satın alma fikrini ortaya atan, sonrasında Kanada’yı ilhak etme, Panama Kanalı’nı geri alma ve Meksika Körfezi’nin adını değiştirme planlarıyla öne çıkan, tüm bu açıklamaları dünyayı irrite edici mimik ve tavırlarla gerçekleştiren bu adam milyonlarca Amerikan vatandaşının bir yansıması olmamalı…

Bunlarla yetinmeyerek, Gazze’nin bir cehennem olduğunu ve artık kimsenin orada yaşamak istemeyeceğini, Gazzelilerin Mısır ya da Ürdün başta olmak üzere yakındaki ülkelere gitmesi gerektiğini de belirten Trump’ın sahaya doğrudan müdahil olma isteği yeni kaos ve bölgesel çatışmaların da birer habercisi…

Gazze’deki sorunu bir imar probleminden ibaretmiş gibi tanımlayan, Gazze’nin sahil şeridini ABD’nin devralabileceğini, orada dünya insanlarının yaşayacağınıifade eden, Akdeniz’e kıyısı olan bu bölgenin ‘Ortadoğu’nun Riviera’sı’ olma potansiyelinden bahseden emlak tüccarı kılıklı başkanın bu tavrı, inşallah ABD ve İsrail’i tüm dünya nezdinde izole edecek sonuçlar doğuracaktır.

Bu projenin, Mısır, Ürdün ve Suud tarafından da benimsenmesi öyle kolay değildir. Hürriyet fikrine sahip, direniş kültüründen gelen bir halka, Filistinlere, topraklarında yer açama düşüncesi bu baskıcı diktatöryal yönetimler için ciddi risk olarak görülmektir. Hürriyet bulaşıcıdır. Özgürlük fikri ve umudu ve yöneticilere hesap sorma bilinci, üzerlerine sömürü tozlarının serpilmiş olduğu bölge halklarının silkelenmesinde etkili olabilir.

Ayrıca, ABD ve İsrail’in yanında yer alıp Gazze halkının sürgün edilmesine yeşil ışık yakmalarının faturasını da muhtemel halk hareketleriyle ödeme ihtimalleri bu ülkeleri düşündürmektedir. Bu risk, halk iradesine darbe yapıp zorla yönetimi ele geçiren Mısır için daha ön planda görülmektedir.

İlk başkanlık döneminde de Filistinlileri yok sayarak Kudüs’ün İsrail’in ebedi başkenti ilan edip ‘Yüzyılın Anlaşması’ ve ‘İbrahim Anlaşmaları’ gibi adımlar atan Trump’ın, Filistin davasının ciddiyetini halen anlayamadığı bir gerçek… İsrail’e atadığı büyükelçisinin de ‘Filistinli diye bir şey olmadığını’ söylemesi, Trump’ın Hristiyan Siyonist grupları memnun etmek adına Netanyahu hükümetinin politikalarını sonuna kadar desteklediğini gösteriyor.

Peki, Trump’ın Gazze'deki Filistinlileri yerinden etme çıkışları gerçekleşebilir mi? Yüzyılı aşkındır süren Filistin direnişi bunun cevabının “hayır” olduğunu bizlere söyletebiliyor. Ama özellikle 7 Ekim’den itibaren sadece işgalci İsrail güçleriyle değil, ona destek veren dünya ülkeleriyle de savaşan Filistin direnişi yüreklerden geçen birer dua ile mi desteklenmeli?

Trump'ın, Gazze'yi ele geçirme ve gerekirse askeri güç kullanarak Filistin halkını başka yere taşıma yönündeki tehditleri uluslararası düzenin temel kurallarını yıkacak, bu ihtiras, her güç sahibini yabancı toprakları ele geçirme konusunda cesaretlendirecektir.

Trump'ın söylemleri, vicdan ve erdem sahibi toplumların sesinin cılızlığından güçlü görünmektedir. Bu tehcir politikasına karşı tüm dünya halkları ayağa kalkmalı, vicdanlı kalabalıklara sahip Batılı devletlerin aksi yönde tavır alması sağlanmalıdır. Bu kötü, çirkin tasarıma Körfez ülkelerikayıtsız kalmamalı, her platformda ABD/İsrail blokuna karşı sert tepki gösterilmelidir.

Dünya halklarından somut bir karşılık gelene kadar ABD Başkanı'nın durmayacağı açıktır. Bu somut adım ise kimseden izin almadan Gazze’nin imarına koyulup orayı yaşanabilir bir hale getirmektir. Refah Sınır Kapısı, halkın tehciri için değil, yardımlar için açılmalıdır. Arap ve İslam dünyası konuyu sadece kınamakla kalmamalı somut eylemlerde bulunmalıdır.

Filistin meselesindeki son gelişmeleri ele almak amacıyla 27 Şubat’ta Kahire’de yapılması planlanan Arap zirvesi, “işe yaramaz toplantılar” kanaatini yıkmak için artık son bir fırsattır.