Dolar (USD)
34.74
Euro (EUR)
36.58
Gram Altın
2956.07
BIST 100
9827.23
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Sekülerleşme çalıştayı

Sekülerleşme kavramı içinde barındırdığı yabancı bir tınıdan dolayı toplumda gerektiği kadar tartışılmış bir olgu değildir. Halbuki son üç yüzyıllık modernleşme tarihimiz göz önüne alındığında, sekülerleşme bağlamında epey uzun bir yol katedilmiştir.

Geçen hafta sonunda Daru’l-Fünun İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile Birlik Vakfı’nın birlikte düzenlediği “sekülerlik çalıştayı” çerçevesinde sunulan bildiriler ve müzakereler konunun neredeyse her boyutuna değinen bir genişlikte gerçekleşmiştir. Özellikle Türkiye pratiklerine değen tartışmalar içinde yaşadığımız sorunların nasıl halledileceğine dair önerileri de birlikte getirmiştir. Bu vesile ile Fakülte dekanı Yaşar Düzenli bey ile Birlik Vakfı’ndan Av. Mehmet Alacacı, Hüseyin Öztürk ve Hüseyin Gözgü beyler başta olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.

Bu çalıştayda sırasıyla Mustafa Tekin’in “Sekülerliğin (Dünyevileşmenin) Tanımı ve İçeriği”, İhsan Toker’in “Müslüman Ortamlarda sekülerleşme Problemleri”, Celaleddin Vatandaş’ın “Tüketim Bağlamında Sekülerleşme” ve Saniye Vatandaş’ın “Dindarlık Bağlamında Sekülerleşme” isimli bildiriler sunuldu. Türkiye’nin farklı üniversite ve fakültelerinden hocalar da müzakerelerde bulundular.

Zaman ilerledikçe bilimin keşfettiği alanlar arttıkça, dinin gerileyeceği şeklindeki erken sekülerleşme teorisi, bugün geldiğimiz noktada eleştirilmektedir. Özellikle Peter L. Berger’in klasik sekülerleşme teorisinden vazgeçişi ve yeni geliştirilen sekülerleşme teorileri burada etkili olmuştur. Bazı yaklaşımlara göre, sekülerleşme ile dinileşme eğilimleri aynı aynı ve eklektik biçimde devam etmektedir. Hatta kimilerine göre desekülerleşme denilen bir dinselleşme eğilimi gözlemlenmektedir.

Aslında Mircea Eliade’ın da belirttiği üzere dindışı insan modern zamanların bir kurgusudur. Dolayısıyla bana göre pure seküler bir insana rastlamak kanaatimizce mümkün değildir. Günümüzde kurumsal dinde zayıflamalar bulunmakta, insanların dine başvurusunda zayıflamalar gözlemlenmektedir. Fakat yanı sıra Yeni Dini hareketler ve dinimsi yapılara olan eğilimler de artmaktadır. Hatta günümüzde “spritualist eğilimler” diyebileceğimiz hareketler dinsellik üretmektedirler.

Bununla birlikte Türkiye başta olmak üzere toplumlarda sekülerleşme eğilimleri görünmektedir kanaatimizce. Batı orijinli ve modern zamanlarla daha yoğun bağlantılı olan sekülerleşmenin Batı ve batı dışı toplumlarda farklı toplumsal tekabüliyetleri bulunmaktadır. Sözgelimi; modernleşmeyle birlikte din adamlarının ve kilise mülklerinin sivilleşmesi gibi sekülarizasyon süreci Batı’da karşılığı bulunan bir değişimdir. Ancak İslam dünyasında modernliğin pratik aktarımları sonucu gündeme gelen sekülerleşme kanaatimizce farklı boyutlarıyla tartışılmaktadır.

Bu bağlamda modernleşmenin önemli bir kırılma noktasına tekabül ettiğini belirtmeliyiz. Aslında bireyselleşme ve modern devlet anlayışı ile birlikte sekülerleşme, modernliğin asli unsurlarıdır. Külli bir değişim olan modernleşme, Tanrı’ya referans vermeden bir dünya kurma girişimi olarak tebellür ederken, bu üç unsur da temel mekanizmalar olarak devreye girmektedir. Söz gelimi; bireyselleşme modernizmin bir varoluş biçimi olarak kendisini gösterirken, sekülerleşme bu insan profiline dünya ile sınırlı bir erek sunmaktadır.

Batı dünyası en baştan itibaren dualist bir dünya görüşüne sahip olduğundan, insana, dünyaya ve eşyaya dair gerçekliği bağımsız hakikat alanları şeklinde ikiye bölmektedir. Sekülerleşmenin işleyebilmesi böyle dualist bir yolun açılması ile imkan dahiline girmektedir. Tüm bunların sonucunda iş hayatı ile gündelik hayatın birbirinden bağımsızlaşması, dilde ve gündelik yaşamda bir parçalanma gözlemlenmektedir.

Esasen sorunu çok daha genel olarak vazetmek gerekirse, dünya ile sağlıklı bir ilişki kurmanın nasıl gerçekleşeceği sorusuna cevaplar aramalıyız.