Laiklik yine yargıya taşındı
Helalleşme çağrıları da yapsa, çarşaflı hanımlara rozet de
taksa, mitinglerinde başörtülülere yer de açsa ve belediye başkan adayları
camilerde Yasin’de okusa bu CHP’nin mayasında bulunan alerjik tepkiler ortamını
bulduğunda hemen devreye giriyor. Devreye girmesiyle de, dine ve dindarlara
yönelik verilen görüntünün sahteliği ortaya çıkıyor.
‘Türkiye yüzyılı Maarif Modeli’ni laiklik üzerinden eleştiren
CHP’li vekillere Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in verdiği cevabın CHP ve ADD
tarafından yargıya taşındığına şahit olduk.
Daha önceleri birçok kez laiklik sopasıyla mahkeme kapılarını
aşındıran bu zihniyet, huylu huyundan vazgeçmezi adeta bizlere ispatlamakta. 2014
yılında okullarda doğal aydınlatmalı ibadet alanı şartı getirilmesine, laikliğe
aykırı diye iptal davası açanlar, lise öğrencileri ve öğretmenlerin eğer istiyorlarsabaşlarını
örtebilmelerinin engelini kaldıran düzenlemenin de yine laikliğe aykırı
olduğunu iddia etmiş, kaldırılması için Danıştay'a başvurmuştu.
Yusuf Tekin bu bakışın ‘laikliğe aykırı’ eleştirilerine, “Türkiye'deki laiklik uygulamaları geçmişte
camilerin kapatılması ve dini eğitimin yasaklanması gibi sonuçlar doğurmuştur… Senin
laiklikten anladığın şey şu; üniversiteye başörtüsüyle gitmek isteyen çocuğu
ikna odalarına alıp ikna etmeye çalışmak, bunu laiklik gereğiyle yaptınız. Bunu
yaparken de kendinizi laiklikle savundunuz” şeklinde cevap vermişti. Onun
verdiği bu cevap üzerine o klasik gerekçelerin yer aldığı dilekçelerle
şikâyetler yeniden gündeme geldi.
Oysa geçmişleri bu kavram adına işlenen zorbalıklarla dolu
olanların bir özeleştiri yapmaları toplumsal barış adına daha faydalı sonuçlar
doğurabilirdi. Kavramları, fikirleri birer dogma olmaktan çıkarıp tartışabilmek,
medeni, erdemli insanların karakteriydi… Bu erdemden uzak olanların sağlıklı
bir iletişim kuracak, konuşacak yürekleri olmadığından, yapmaları gereken şey
yine belliydi: Laiklik sopasını çıkarıp masanın üzerine koymak…
“Laikliğin anayasada yer aldığı, ülkenin ve partinin kurucusu
Atatürk'ün altı temel ilkesinden biri olduğu”sığınmaları, onlar için konunun
konuşulabilmesini imkânsız kılmaktaydı.ADD’nin şikâyet dilekçesi de, halen o
ilkel, faşizan tehditleri içeren cümlelerle doldurulmuştu: “Anayasal düzeni
yıkmaya teşebbüs,görevi kötüye kullanma, halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya
aşağılama…”
Oysa Yusuf Tekin laiklik kavramını eleştirmemiş, bir siyasal
kavram olarak yapılmış tanımlarından birini kabul ettiğini beyan etmişti. Ona
göre laiklik, tüm vatandaşların dini inanç ve ibadet özgürlüğünün güvence
altına alınmasıydı. “Ben evrensel
laiklikten yanayım” diyen Yusuf Tekin, laikliğin jakoben yorumu yerine
Anglo-Sakson modelini ortaya koymaya çalışmıştı. Onun uzlaşma amaçlı yaptığı bu
tanımın dairdelenmesi gerektiğini, kavramın kendi gerçek zeminine
oturtulmasının şart olduğunu da bir kenarda tutalım…
Kendi ideolojik bakış açılarını bize genel-geçer ilke,
değiştirilemez kaideler olarak dayatmak isteyenler, tarihi ve felsefi yönden
kavramları analiz edememekte, objektif ve daha adil değerlendirmeler yapmaktan
uzak durmayı da maharet görmekteydiler.
CHP’nin laiklik modeli, Fransız laisizm modeline yakındı. Bu
model pozitivist düşünceye dayanmaktaydı. Onların jakoben laikliği, devlet
gücünü kullanarak toplumu değiştirmeyi ve kamusal alandan dini bütünüyle
çıkarmayı içeriyordu. Jakoben laikliğe göre devlet din üzerinde tahakküm
kurmalı,akla ve bilime dayanmayan her şey hem bireylerin hem de devletin
gündeminden çıkartılmalıydı.
Bu tarz laikliğin öncelikli amacı, dinin kamusal alanda görünürlüğünü
önlemek, onu özel alanla sınırlamak ve ardından bu alandan da kovmaktı…
Vesayetçi, seçkinci ve kibirli vasıflarıyla CHP tipi laikliğin tarihi, dini
değerlerin baskı ve tahakküm altına alındığı olumsuz pratiklerle doluydu.
Kutsal kitabın alfabesinden kopuş ve onun yasaklanması, camilerin
kapatılıp bazılarının ahırlara çevrilmesi, ezanın orijinal dilinden okunmasının
sakıncalı görülmesi, dini emirlerin insanların yaşantısında, özellikle kılık ve
kıyafetlerinde görünür olmasından rahatsızlık duyulması, şapka dayatması ve
örtünme yasakları hep bu tek tipçi tepeden inme laiklik anlayışının bazı
uygulamalarıydı.
28 Şubat sürecinde İmam Hatip okullarının kapatılması ve
üniversite kapılarında kızlarımızın yaşadığı zulümlerde çok değil yakın tarihe
ait kara lekeler olarak zihinlerimizdeki yerini koruyordu.
Maalesef, geçmiş diktatöryal çağdan enkaz bir miras olarak
kalan “biz sizin için en iyisini biliriz
ve bunu uygularız” anlayışını devam ettirmek, bu toplumun hafızasında yer
eden kötü anıların silinmesine engel olmakta…
Tarihin belli dönemlerinde ve belli coğrafyalarda
yaşananların bir sonucu olarak insanlığın keşfettiği siyasi kavramlar birer
dogma olmaktan çıkarılmalı, sorgulanmalı, toplumlarınkendi tecrübelerine ve
inanç değerlerine uygun yaklaşımlar üzerine artık kafa yorulmalıdır.