Ekrem İmamoğlu’nun, 13 Ocak’ta Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a destek miting konuşması;
"...İş dünyasına seslenmek istiyorum. Türkiye'de böylesine anti-demokratik, otoriter, adalet, hukuk kavramlarını çiğneyen iktidarı hiçbir şey yokmuş gibi daha ne kadar izleyeceksiniz? Biz bu yönetim aklıyla Türkiye'yi nasıl büyütecek, siz dünyayla nasıl rekabet edeceksiniz? İktidarın hepimizi büyük bataklığa sürüklediğini daha ne kadar görmezden geleceksiniz?"
Faizci, rantiyeci, statükocu gelenekleriyle CHP'den farksız TÜSİAD'ın, İmamoğlu'nun çağrısını karşılıksız bırakmamasının sebeplerine göz atalım;
Kamu yararına dernek hüviyetiyle kurulan TÜSİAD'ın hedefi iş dünyasının meselelerini duyurmak, üyelerinin menfaatlerini korumaktı.
Ekonomik anlamda güçlendikçe siyaset sahnesinde aktif rol alır hale geldi.
Hazırladığı raporlar, yaptığı açıklamalar, desteklediği politikalarla, sadece ekonomik değil, eğitim dâhil, siyasi, sosyal, kültürel alanlarda boy göstermeye başladı.
20 Ocak 1997’de hazırladığı Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri Raporu, bazı üyeler tarafından reddedilerek TÜSİAD’ın görüşlerini yansıtmadığı ileri sürülmüştü.
TÜSİAD'ın siyasete ilgisinin kaynağını anlamak, dünyada yaşanan ekonomik, siyasi, sosyal dönüşümleri anlamaktan geçmektedir.
2. Dünya Savaşı sonrası;
Yalta Konferansı, sömürgecilik faaliyetlerini İngiltere’den Amerika’ya devrederken dünya yönetim stratejisinde önemli değişiklikler meydana getirdi.
Bretton Woods Anlaşması, ABD, doğrudan sömürgecilik yerine dolaylı sömürgecilik mekanizmasını yürürlüğe koydu.
Artık devletler sömürgecilerin himayesi altına girmeyecek, şirketler eliyle ekonomik, sosyal, kültürel bağımlılığa mahkûm edilecekti.
Yeni sömürgecilik sistemi, devlet aklını arka plana iterken dünya ekonomisini yönlendirme vazifesi büyük şirketlere devredildi.
Yeni emperyalist vizyon;
Denizlerin özgürlüğü, serbest ticaret, ulusların kaderlerini tayin hakkı, klasik silahlı sömürgeciliğin tedricen kaldırılması...
ABD, Sovyetler Birliği'yle beraber sosyalist bloka karşı ‘Kuşatma Liberalizmiyle’ üçüncü dünya ülkelerini kendi yörüngesine çekerek şirketlerinin pazarı haline getirdi.
Türkiye benzeri ülkelerin ekonomik gücünü zayıflatmak üzere; Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB), Gümrük Tarifeleri, Ticaret Anlaşması (GATT), Birleşmiş Milletler Teşkilatı (UN) oluşturdu.
Yanı sıra NATO, UNESCO, CENTO, askeri, siyasi, kültürel, yeni sömürge sisteminin koruyup kollayıcısı yapılar tesis etti.
Türkiye'de TÜSİAD, uluslararası şirketler sisteminin müteahhidi rolüyle faaliyetler yürütmek; üretim yerine montaj, sanayi yerine ithalat, reel ekonomi yerine faiz mekanizmasını esas alan sömürgeci şirketler sistemine hizmet etmek üzere sahaya sürüldü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Faiz sebep, enflasyon netice…’ vurgusunu yaptıkça, TÜSİAD, "İktidar, genel kabul görmüş ekonomik kurallarına dönmelidir" diyerek memleketin faiz sarmalında zaman, para, güç kaybetmesinde ısrar etti.
TÜSİAD üyesi uluslararası şirketlerin temsilcileri, halen bankacılık, finans, gıda, perakende, petrol, enerji, otomotiv sektörlerinin satış hâkimiyetini, dağıtım ağını tekelinde tutarak, hükümetin ‘Yatırım, Üretim, İstihdam, İhracat Odaklı Büyümeye Dayalı Ekonomi Modeli’ önünde ciddi engeller oluşmaktadır.
Neredesin MÜSİAD…?
Küresel sermayenin tehdit, baskı, tesfiye makinası TÜSİAD, Türkiye ekonomisini sermaye baronlarının taleplerine göre şekillendirmeye devam etmektedir.
TÜSİAD’ın Manifestosu;
‘Yerli değil Montaj, Orijinal değil Yan Sanayi, Alın Teri değil Faiz...’