Baykar Teknoloji, MC Filtre ortaklığıyla savunma sanayinde kullanılacak filtrelerin üretimi Samsun’da başladı.

Baykar Teknoloji Başkanı Selçuk Bayraktar, Milletvekili Mehmet Muş’un aracılık yaptığı ortaklık aşamasında Samsunlu işadamlarıyla çeşitli toplantılar yaptı.

MÜSİAD’ın tertiplediği toplantılarda Bayraktar’ın, “Ürünlerimizi 40’a mal edip Afrika’ya 150’ye satıyoruz” diyen işadamına verdiği cevap;

“Hayır, Afrika’ya maliyetine verelim. Satabiliyorsan Avrupa’ya o kârla sat bakalım. Avrupa, alacağı malın maliyet hesabını yaparak fiyatını belirler.”

Benzer şekilde televizyon programında yöneltilen “Devletten alacağınız var mı?” sorusunu şöyle cevaplamıştı;

“Biz bunu alacak-verecek meselesi olarak asla görmedik. Bakın tarihte görülmemiş şekilde yedi batılı ülke, Bayraktar TB2 almak üzere marka, model adı vererek para topladı. Çocuklar çilek sattı, insanlar seferber oldu. Biz medeniyet değerlerimize yakışır şekilde ‘Çocukların kiraz satarak topladığı paraları alamayız, uçakları bağışlıyoruz’ dedik. Öyle yaptık...”

İktisat, ahlaktan ayrı düşünülemez, kültürden koparılamaz. Hayatın para kazanmak dışında anlamı yoksa ticaret bizi başka iklimlere savurur;

“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…”

İstihsalin insandan insana, sektörden sektöre, ilden ile, devletten devlete geçişindeki akışkanlık fiyattan önce ahlaki olmalıdır.

Bayraktar, iş dünyasına ticari stratejiyle beraber, büyük dünya görüşünün anahtarını veriyor:

Paradan önce insan kazan, devlet kazan; para kendiliğinden gelir…

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun 1987’de kaleme aldığı, ‘İktisat ve Ahlak’ isimli eserinden anladığımız, her iktisadi faaliyetin aynı zamanda ahlaki faaliyet olduğudur.

Çünkü kavga ekonomik sahada yaşanmıyor; kavga dünyaya hâkim olacak kuralların, dünya görüşünün ne olması gerektiğinde yaşanıyor.

Sorsalar hepimiz milliyetçi, muhafazakâr, mukaddesatçıyız…

O halde neden ekonomik meselelerimizi, müesseselerimizi, ticari ilişkilerimizi Marksistlerin, ‘Alt yapı, üst yapı diyalektiğinden’ öte götüremiyoruz;

Alt yapı; üretim araçları, üretim güçleri, üretim ilişkileri, üstyapı; sanat, felsefe, bilim, hukuk, ahlak, kültür…

Tam tersi olmamalı mı?

“Maddi hayatın üretim tarzı, sosyal, siyasal, entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır” diyor Marks.

İnsanı, ‘Homo Economicus – içgüdüleriyle yaşayan hayvan’ şeklinde sınıflandıranların yanıldıklarını göstermek bakımından Mirzabeyoğlu’nun cümleleriyle bitirelim;

“…Marksistlere sorarsanız, her medeniyet, belli bir iktisadî yapının biçimlendirdiği değerler sistemidir.

Bize göre tam tersi: Her medeniyetin, kendisini temin eden değerler sisteminin biçimlendirdiği iktisadî yapısı vardır.

‘Ne kadar kültür varsa o kadar ahlâk vardır; ne daha az, ne daha fazla...

Her kültür kendi öz standartlarına sahiptir. Bunların geçerliliği onunla başlar ve biter.’

Kâinatın ve insan varoluşunun manası sorusundan çıkan metafizik ihtiyaç günümüzde daha da artmıştır. Kâinatın bir bilmece oluşu ve meseleleri üzerindeki şuur, tarihin hiçbir döneminde bugünkü gibi büyük olmamıştır.

….

Yerken, içerken, uyurken, gezerken, hatta nefes alırken, evet; bütün bu davranışlar içindeyken, varoluş memuriyetimizin bastırılamayan sesini duyuyoruz:

Bütün bunlar niçin?

İktisatla ruh ve ahlâk arasındaki ayrılması imkânsız ilişki belli değil mi?”