Türkiye’nin seçkin şairi, yazarı, hatibi, fikir ve dava adamı Mehmet Akif İnan’ın dört eseri daha yayımlandı. Külliyat, 24 kitaba çıktı.

Bazı şairlerimiz, sanatkârlarımız ve mütefekkirlerimiz vardır ki sadece isimlerini duymak bile beni heyecanlandırıyor: Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç bu kutlu simalardandır. İstiklal Marşı şairimizin adaşı, büyük gönül adamı Mehmet Akif İnan da bu seçkin zümreye dâhildir. “Kudüs Şairi” olarak anılması bile onu hayırla yâd etmemiz için yeter de artar bile. Ümmet bilincini yeni nesillere aşılayan müstesna isimlerdendir İnan. Bu öncü ve çığır açıcı isimlerin üstümüzde hakları çok. Adlarını andığım ve daha bahsedemediğim birçok münevverimiz, sadece birer fikir ve sanat insanı değil bütün ömürlerini güzel Türkiye’mize, İslam dinine, milletimize, ümmetimize adamış birer abide şahsiyettir. Geçenlerde Şehir ve Kültür dergimizin Fatih’teki bürosunda Hıdır Yıldırım Bey’le yüz yüze görüştük, bir miktar sohbet ettik. Hizmetlerini, gayretini ve bilhassa Mehmet Akif İnan Külliyatı’nın oluşmasındaki çabasını bilirdim. Nitekim daha önce de yazılarımda bahsettim bu eserlerden. Mehmet Akif İnan Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hıdır Beye kültür sanat camiası adına teşekkür ettim. Çantadan dört kitap çıkardı ve fakire lütfetti. Bir de ne göreyim. Mehmet Akif İnan Külliyatı’na dört kitap daha eklenmiş. O kadar çok sevindim ki tarif edemem. Niçin derseniz, anlatayım. Naçizane her yerde ve fırsatta söylediğim husus şudur: “Vefat etmiş şair ve yazarlarımızın, âlimlerimizin, mütefekkirlerimizin, sanatkârlarımızın geride bıraktığı bütün eserleri neşredilmelidir.” Geçenlerde Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri toplantısında Süheyl Ünver’i andık. Klasik İslam sanatlarını ihya eden bu mübarek insan, tam 1400 defter kaleme almıştır. Neredeyse her defteri bir kitap boyutunda. Bugüne kadar neşredilen eserleri ise topu topu on civarında. Ya diğerleri ne olacak? O defterlerde bizim kültürümüz, sanatımız, medeniyetimiz, hatta inancımızı yaşadığımız mabetlerimiz, camilerimiz, dergâhlarımız, tekkelerimiz, medreselerimiz var. Neyi bekliyoruz? Niçin “Süheyl Ünver Külliyatı” doğru dürüst bir kuruluş tarafından yeni nesillere armağan edilmez? Bilmek, anlamak, idrak etmek mümkün değil.

                   İNAN’IN ARDINDAN

         Hıdır Yıldırım’ın hazırladığı dört eseri tek tek okudum, inceledim, gözden geçirdim. Eğitim Bir Sen Yayınları tarafından irfanımıza armağan edilen eserler büyük bir hizmete vesile olmuştur. Dizinin ilki, Mehmet Akif İnan’ın Ardından isimli eserdir. Takdim, Eğitim-Bir-Sen ve Memur Sen genel Başkanı Ali Yalçın’dan. Dört sayfalık yazı, Mehmet Akif İnan ve eserleri hakkında doyurucu bilgilerle dolu. Yalçın’ın baştaki şu satırları bile bize kâfi miktarda fikir vermeye yetiyor: “Kültür, sanat ve edebiyat dünyasının ağabeyi, düşünce dünyamızın müessir kalemi, salonların ve meydanların gür sesli hatibi, öğrencilerinin müşfik ve yol gösterici öğretmeni, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’imizin kurucusu Mehmet Akif İnan, çok yönlü bir şahsiyetti.” Yusuf Turan Günaydın ve İsmail Dervişoğlu’nun “Şair-Mütefekkir-Sendikacı Mehmet Akif İnan” makalesi öncelikle okunmalıdır. Hıdır Yıldırım, Ön Söz’de şairlerden ve ölüm düşüncelerinden bahsediyor. Cahit Sıtkı Tarancı ile Mehmet Akif İnan’ın ölüme bakışlarına dair değerlendirmesi mükemmel. İnançlı şairlerimizin ölüm karşısındaki metaneti, tevekkülü, sabrı, hatta sevinci olağanüstüdür. Tabii şairlerin ölüme yaklaşımını anlatırken mısralardan yola çıkarak bize net bir manzara gösteriyor. Doğrusu ben bazı şairlerimizin ölüm karşısındaki tedirginliğini, korkusunu, huzursuzluğunu anlayabilmiş değilim. İnançlı bir insan elbette ölümü arzu etmez, bu mutlak sonu çağırmaz ama yaklaştığında da isyan etmez tam bir iman tevekkülü içinde tebessümle karşılar. Tıpkı Mehmet Akif İnan gibi… Zira Mevlâna Hazretleri’nin o muhteşem teşbihiyle ölüm mümin için şeb-i arus’dur, bir düğün gecesidir, en büyük Sevgili’ye kavuşmadır. Yazıda şairimizin melal yüklü “Yankı” şiirine yer verilmiş. Bir veda ve vasiyet metnidir âdeta. İlk kıtası şöyle: “Toprak kuşatınca ten kafesini/Yeni bir günedir göçümüz bizim/Kalkarız rüyadan uyanır gibi” Bir de son kıtasını okuyalım: “Sonsuz bir düzenin armağanını/Buluruz şükürle mahcup ve mutlu/Affolan sevinçli çocuklar gibi” Bu güçlü mısralar, merhum şairimizin yakın dostu rahmetli Erdem Bayazıt’ın şu dizeleriyle âdeta özdeş, kardeş, hatta hâldeş gibidir: “Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm/Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm”

                   VEFALI KALEMLER

         Kitap boyunca Mehmet Akif İnan’ın vefatından sonra kaleme alınmış metinler okuyoruz. Ardından yakılan acılı ağıtlar ve kederli mersiyeler değil. Ölüm hakikatini müdrik olan dostlarının, yakınlarının, talebelerinin ve okuyucularının hakikatli metinleridir. O kadar çok aşina isim var ki vefa borcunu yetiren getirenler arasında. Sadece adlarını zikretmek bile bu sayfaları doldurur. Ama biz bu mümtaz kadrodan vefat etmiş birkaç büyüğümüzün intibalarını, hatıralarını ve düşüncelerini okuyalım. Ki o zaman bu şahitler hayattaydılar, şimdi onlar da sevdikleri “ağabeylerinin/dostlarının” ahiret komşusu oldular. Mesela Akif Emre’nin yazısı şu satırlarla başlıyor: “Şairdi, edebiyatçıydı ama kavga adamıydı. Örgütçüydü. Bir gönül adamıydı. Ve hepsinden önemlisi benim için Kudüs şairi idi.” Ahmet Kekeç de şu satırları köşesine taşımış: “İstanbul’un şiiri vardı. Ankara’nın? Ankara’nın Rasim abisi, Erdem abisi, Cahit abisi, illa ki Akif abisi…” Ersin Nazif Gürdoğan da içi yanmış ve şu dokunaklı satırları kaleme almış: “İnan derviş bir şairdi. Dünyayı söz ustası dervişlerin değiştireceğine inanırdı. Sözün özü şiirdir. Sözün özü sohbettir. O gerçek bir söz ve sohbet ustasıydı.”

Ne güzel adamlarımız gelip geçti bu fani dünyadan. Ne “Yedi Güzel Adam”ı, ne “Yetmiş Güzel Adam”… Bizim yüzlerce, binlerce ‘güzel adam’ımız gelip geçti yeryüzünden. Onlar bize baht oldu, gönüllerde taht kurdu, yüreklerimizde ve hafızalarımızda hâlâ yaşıyorlar. Üstad Ahmet Kabaklı da İnan’ı sevenlerdendi. Yazısındaki şu satırlar, manidar: “Büyük adaşı Mehmed Âkif Ersoy gibi o da fazileti, ahlakı, azmi, vatana sahip çıkması ile tanınmış bir seçkinimizdi.” Ve yol arkadaşı Rasim Özdenören’in söylediklerine kulak verelim: “Akif İnan yaratılıştan soylu bir insandı. Rahmetli Cahit gibi, o da, sevinçlerini paylaşır, ama derdine kimseyi ortak etmek istemezdi. Hatırşinaslığının, cömertliğinin sınırı yoktu. Arkadaş hatırı uğruna yalnızca elinden geleni yapmakla yetinmez, elinden gelmeyeni de zorlardı. Dürüsttü, ilkeliydi.” Mustafa Miyasoğlu, İnan’ı Fethi Gemuhluoğlu’na benzetir ve “Onun gönül adamı oluşu, şairliği ve yazarlığından önde gelir. Bir yanıyla da çok sevdiği Fethi Gemuhluoğlu’ya benzer.” Alaeddin Özdenören, “Benim ustam Akif İnan’dır.” derken Erdem Bayazıt “Bir Uygarlık Elçisi” olarak vasıflandırdığı İnan’a şu güzellemeyi yapar: “Mehmet Akif İnan: Bir medeniyet adamı. Dört başı mamur bir dava adamına yakışan bir kişilik ve üslubun sahibi. Ona baktıkça Ensar gelirdi aklıma. Sadakati Sıddık-ı Ekber’i, celâdeti Ömer’i, şefkati Osman’ı, belagat ve hikmeti Ali’yi hatırlatırdı.” Bir başka tanığımız A. Vahap Akbaş: “Gerek Hicret’teki gerek Tenha Sözler’deki şiirler şekil bakımından gelenekle irtibatlıdır. Söyleyiş ise tamamen yenidir ve Akif İnan’a özgüdür. Akif İnan, şiirleriyle, gelenekten kopmadan nasıl yeni bir ses yakalanabileceğinin yolunu göstermiştir bir bakıma.”

                            BİR IŞIK YALIMI

         Bir Mehmet Akif İnan biyografisi var elimizde. Hıdır Yıldırım’ın özenerek, titizlikle hazırladığı kapsamlı bir eser: Mehmet Akif İnan Bir Işık Yalımı. Yıldırım, “Mehmet Akif İnan, Yedi Güzel Adam’dan dışa dönük olanıdır.” diyor.  “Şair”, “Mütefekkir” ve “Sendikacı” Mehmet Akif İnan’ın, “Bir Medeniyet Öncüsü” olduğu vurgulanıyor. İnan’ın Şairler Sultanı Necip Fazıl ve Alaeddin Özdenören ile dostluğu üzerinde etraflıca duruluyor. Edibimizin farklı cepheleri, “şiir anlayışı”, “şiirinin imkânları”, “öğretmenliği”, “eğitim görüşleri”, “medeniyet görüşü”, “hatipliği ve konferansları”, “gençlik tasavvuru”, “sendikacılığı” ayrı başlıklar hâlinde toplanmış. Tabii “Bir İman ve Aksiyon Adamı” olarak portresi mükemmel biçimde ortaya konuluyor. Eser, “kronolojik biyografi” ve “kaynakça” ile son buluyor. Mehmet Akif İnan’la ilk defa tanışacaklar için sağlam bir mihmandarın öncülüğünde aydınlatıcı bir kitap, iyi bir kılavuz…

                   KONFERANSLAR, HİTABELER

         Hıdır Yıldırım’ın hazırladığı bir diğer kitap Konferanslar Hitabeler adını taşıyor. Mehmet Akif İnan’ın muhtelif yerlerde verdiği konferanslardan ve hitabelerden oluşuyor. Yıldırım, başta “Mehmet Akif İnan’ın Hatipliği ve Konferansları”nı kaleme almış. Ardından “Üstad Necip Fazıl”, “Din ve Edebiyat”,  “Batılılaşma Serüvenimiz ve Sonuçları”, “İslam ve Edebiyat”, “Mevlâna”, “Batıcılık ve Emperyalizm” başlıklı konferansların deşifre edilmiş hâllerini okuyoruz. Hitabeler ayrı bir bölüm. Son iki bölümde Mehmet Akif İnan’ın “Televizyon Radyo Konuşmaları” ile “Sendika Konuşmaları” yer alıyor. Yıldırım’ın şu tespiti çok önemlidir: “Mehmet Akif İnan, karanlıkların ecelinin geldiğini, çarpıklıkların son debelenme dönemini yaşadığını, İslam toplumlarındaki dirilme, uyanma, kenetlenme, bilinçlenme hareketinin başladığını ifade eder. İnan, dünya Müslümanlarının bir araya gelmesi, emperyalizme karşı direnişe geçmesi için Türkiye’nin büyük önem taşıdığını belirterek dinleyenleri bir uyanışa, silkinişe davet eder.” Merhum büyüğümüzün gençliğe hitap ettiği bir konuşmasındaki şu cümleler ne kadar çok kıymetli, hayati ve teşvikkârdır: “Yetişeceksiniz, birer dava tebliğcisi olarak yetişeceksiniz. Göreviniz kavga değil, kavgalarla oyalanmak değil, davayı, davanın asliyetine uygun metotla, diyalektikle tebliğ etmektir, temsil etmektir. Bizler davamızın büyüklüğüne, yüceliğine, güzelliğine yaslanarak, ona layık düşen bir diyalektikle onu tebliğ edersek, yüreği mühürlü olanların dışında herkes teslim olur, uyar bize. Biz önce bize düşeni yerine getirelim.”

                            İNAN’A DAİR KONUŞMALAR

         Hıdır Yıldırım’ın hazırladığı dördüncü kitap Mehmet Akif İnan’a Dair Konuşmalar adını taşıyor. Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Zübeyir Yetik, Ahmet İnan başta olmak üzere bazı kültür insanlarıyla yapılmış sohbetler bir araya getirilmiş. Eserin ikinci bölümünde ise “Yayımlanmamış Konuşmalar” var. Burada da dikkat çekici şu isimleri görüyoruz: Hasan Seyithanoğlu, Ersin Nazif Gürdoğan, Atasoy Müftüoğlu, Şükrü Karatepe, Turan Koç, Osman Sarı ve D. Mehmet Doğan.

         Mehmet Akif İnan Külliyatı’nı Türk edebiyatına kazandıranlara şükran borçluyuz. Ellerine, kalemlerine, yüreklerine, gönüllerine sağlık. İnşallah bu kutlu, mübarek hizmetleri hiçbir zaman unutulmayacak ve emektarlar, nesiller boyunca minnetle, hayırla, iyilikle ve dualarla anılacaklardır. Sağ olsunlar, var olsunlar.