Bir ritmin ruhunuzu sarmaladığını, sizi alıp bambaşka bir dünyaya götürdüğünü hissettiniz mi hiç? Ya da bir musikinin sözlerinde kaybolup günün tüm yorgunluğunu unuttunup varlığınızı sorgulayabilme şansını buldunuz mu? Armoni, hepimiz için bir sığınak; ancak Türk kültüründeki melodiler, asırlardır bir şifa kaynağı olarak yankılanıyor. Peki, bu sadece bir his mi, yoksa tınıların ardında bilimsel bir gerçeklik mi var? Türk müziğinin terapötik gücünü keşfe çıkarken, geleneksel inançların sağlık ve bilimle buluştuğu o büyülü kavşağa yolculuk yapalım. Hazırsanız, bu eşsiz mirasın bedenimizi ve ruhumuzu nasıl sardığını anlamaya başlayalım.

Müzik dinlemek, çoğumuza basit bir keyif gibi gelir; oysa etkisi çok daha derin. Bilim, yıllardır müziğin iyileştirici gücünü araştırıyor. 2017’de Journal of Music Therapy dergisinde yayımlanan bir çalışma, müzik dinlemenin tıbbi işlemlerden geçen hastalarda kaygıyı azalttığını ve ruh halini iyileştirdiğini kanıtladı. 2019’da Frontiers in Psychology, depresyonla mücadele edenlerde müzik terapisinin yaşam kalitesini artırdığını gösterdi. Evrensel bir dil olan müzik, Türk kültüründe adeta bir şifa reçetesi. Bu gücün sırrı, makam sisteminde yatıyor. Her makam bir duyguyla özdeş: Bir öğle ezanını düşünelim, rast makamında canlılık ve özgüven saçarken, yatsı ezanı, hicaz makamında bizi derin bir tefekküre davet eder. Bilim de bunu doğruluyor.

İstanbul Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma bunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Katılımcılara Saba ve Hüseyni Uşşak makamları dinletildi; EEG ile beyin aktiviteleri incelendi. Sonuçlar net: Bu makamlar, stresi azaltan ve rahatlamayı tetikleyen beyin dalgalarını harekete geçiriyor. Ninelerimizin “Bu müzik ruhuma iyi geliyor” sözü, bir atasözünden öte, nörolojik bir gerçek! Peki, bedenimize nasıl şifa oluyor? Burada psikoloji ve nörobilim devreye giriyor. Vücudumuz, dış ritimlerle uyum sağlayabiliyor. Kudümün coşkusu ya da neyin sakin nefesi, kalp atışınızı düzenliyor, nefesinizi yumuşatıyor. Üstelik müzik, dopamin ve serotonin gibi mutluluk hormonlarını salgılatıyor. Bir ritim, sadece kulağınıza değil, tüm hücrelerinize dokunuyor.

Bu terapötik etki, Türk müziğinin kültürel kökleriyle iç içe. Mevlevi Sufileri, ney ve bendirle sema ederken ruhlarını arındırıyor; melodi onlar için ilahi bir köprü. Anadolu’da “ocak” şifacılar, saz çalıp türkü söyleyerek derman arıyor. Kulağa masalsı gelse de, modern bilim bu pratiklerin psikolojik etkisini doğruluyor. Müziğin gücüne inanmak, plasebo etkisiyle bile iyileşmeyi hızlandırabilir. Türk kültüründe sağlık, hep bütüncül bir anlayışla ele alınmış: olumsuz etkilere karşı öd ağacı, aromatik tütsüler, kehribar veya yakut gibi doğal taşlarla korunulur, şifalı otlarla çaylar demlenir, dualar okunur. Müzik de bu resmin parçası olarak ruhsal ve bedensel şifayı kucaklıyor.

Günümüzde bu bilgelik, modern bilimle birleşiyor. Bilim Kültür ve Sanat Derneği’nde düzenlenen sözlü eser meşki dersleri, bu dönüşümün canlı bir örneği. Kevser’ın hikâyesi bunu açıkça ortaya koyuyor. Okul çağında, anksiyete ve depresyonla mücadele eden Kevser, geleneksel yöntemlerden yeterince fayda göremeyince Türk klasik müziğiyle tanıştı. Neyin huzur veren sesi ve udun yumuşak tınısı ona öyle iyi geldi ki, kaygıları azaldı, yüzüne umutlu bir gülümseme yerleşti. Arkadaşları Kevser’ın duygularını kontrol yeteneğinin gözle görülür şekilde arttığını ve ruh halinin iyileştiğini belirtiyor.. Bilim de bunu destekliyor: 2020’de Pain Medicine dergisindeki bir meta-analiz, müziğin kronik ağrıyı hafiflettiğini gösterdi. 2018’de Neurology, Alzheimer’da bilişsel gerilemeyi yavaşlattığını kanıtladı. Daha çarpıcı bir bulgu, 2016’da Brain, Behavior, and Immunity dergisinden: Müzik, bağışıklık sistemini güçlendirip iltihabı azaltıyor. Bir makam, ruhunuza ve bedeninize kalkan oluyor.

Türk müziğinin gücü, sadece bilimle sınırlı değil; bu melodiler, kültürel mirasımızın bir yansıması. Gaziantep kültüründe hamamın dış avlusunda suyun şırıltısına karışan maniler, bir yenilenme sunuyor. Karadeniz düğünleride kemençenin coşkusu, ruhunuzu özgürleştiriyor. Bu gelenekler, iyileşmenin ruhsal bir yolculuk olduğunu fısıldıyor. Şehir hastanesinde kemençeyle sakinleşen bir hasta ya da pandemi günlerinde bağlamayla huzur bulan bir genç, bu mirasın canlı örnekleri. Müzik, bize hem bilimsel hem kültürel bir hazine sunuyor.

Geleneksel inançlar da bu şifa yolculuğunda büyük rol oynuyor. Türk kültüründe müzik, ruhsal bir arınma aracı. Sufi zikirlerinde veya benzer ritüellerde ney, bir dua gibi yükselir; halk hekimliğinde sazın nağmeleri ruhu teskin eder. Bilim, bunu psikolojik olarak açıklıyor: İnanç, iyileşmeyi güçlendiriyor. Bir musiki ehlinin ritmi, umudu yeşertip bedenin onarım gücünü harekete geçiriyor. Modern tıp da pozitif düşüncenin etkisini kabul ediyor. Türk kültürü, bu bilgeliği melodilere işleyerek bugüne taşımış.

Şimdi düşünün: Yoğun bir günün sonunda neyin melodisi sizi kucaklıyor ya da bir buluşmada bendirin ritmiyle başka alemlere dalıyosunuz. Bu anlar, sıradan birer kaçış değil; ruhunuza ve bedeninize birer armağan. Musiki bize şunu hatırlatıyor: İyileşmek için bazen bir ilaca değil, bir melodiye bir ritme ihtiyacımız var. Efe Hazretleri, Mutafsavvıf Alvar İmamı Muhammed Lutfi Efendi’nin dediği gibi,

Gönül âyînesin silmek gerekdir kalb-i âgâhe

Muhabbet şemsi doğmuşken ne lâzım mihr ile mâhe

Ne müşkil hâcetin varsa hemân arz eyle Allâh’e

Der-i Mevlâ dururken bakma Lütfî başka dergâhe

Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme

Günâhkâr olma fahr-i âlem-i zî-şânı incitme”

Gelin, bu hakikati kucaklayalım; şimdi bu üç beyitin sıcaklığı, bir makamın derinliğiyle kendimizi bulalım. En güçlü ilaç, kulaklarımızdan kalbimize akan o eşsiz melodilerde saklı. Siz de musikinin, melodilerin ve ritimlerin terapötik gücünü keşfetmeye var mısınız? Bu soğuk havalarda, belki bir sonraki beyitte, ruhunuzun aradığı sıcaklığı ve huzuru bulmanız ümidiyle. Kıymetli okur, duygularımın coşkusunu satırlara dökerken, kelimeler bazen ağzıma ağır ve aşırı iddialı geldiğini fark etmiş olabilirsiniz.
Bu ateşle kaleme aldığım bazı kelamlar, sanki gereğinden fazlasını söyleme isteğimin izlerini taşıyor olabilir; ifademin içtenliğini vurgulamak adına kullandığım bu sözler, belki ölçüsüz görünmüşse, sözlerin ve kelimelerin elbet bugün olduğu gibi sona ereceğini hatrınıza getirir, asıl mirasımızın, Osmanlı ve Türk arşivlerinde ki okunması gereken sırlı hakikatlerle korunmuş beyitlerde bulunduğunu beyan ederim. Musikiyle kalın, selametle.