Tatlısu Siyasetçileri ve AK Parti'nin Özüne Dönüş Mücadelesi
Son yıllarda, Türkiye siyasetinde gerek iktidar gerekse
muhalefet cenahında “tatlısu siyasetçileri” olarak nitelendirilebilecek bir
anlayışın belirginleştiği bir gerçektir. Bu kavram, siyasetin asli amacını
gölgeleyen, şahsi çıkar ve güç odaklı bir yaklaşımı ifade etmektedir. Özellikle
AK Parti’nin son yıllarda yaşadığı ve “metal yorgunluğu” olarak tanımlanan
süreçte bu yapıların daha fazla güç kazandığı gözlemlenmiştir. Bu durum,
partinin halk odaklı siyaset anlayışını zayıflatmakta, AK Parti’nin kuruluş
felsefesine zarar vermektedir.
Tatlısu siyasetçileri; risk almaktan kaçınan, halkın sorunlarına
çözüm üretmek yerine liderlerine methiyeler dizerek varlık gösteren, silik bir
profil sergiler. Ancak daha tehlikeli bir sorun olarak “siyaseti ticarethane
gibi gören baronlar” karşımıza çıkar. Bu baronlar, davadan ziyade kendi
çıkarlarının bekasını önceleyen ve gerektiğinde her türlü ideolojiye adapte
olabilen bir anlayışı temsil eder. Onlar için tek kıble, makamlarının
devamlılığıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık vurguladığı,
“Siyasetimizi hak olan davamıza hizmet için yapacağız, aksi takdirde partiyi
ticarethaneye çevirirsiniz” uyarısı, bu yozlaşmayı açıkça hedef almaktadır.
Erdoğan’ın bu sözleri, AK Parti’nin içinde kendine menfaat kapısı aralayan
anlayışlara karşı verdiği mücadeleyi net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Erdoğanizm ve Tayyibizm Çatışması: Partinin İkilemi
AK Parti’nin içinde “metal yorgunluğu” adıyla
gerçekleştirilen kadro değişimleri, teşkilatlar içinde iki farklı güç odağını
ortaya çıkarmıştır:
1. Tayyibizm Bloku: Bu grup,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yalnızca bir lider değil, AK Parti’nin kuruluş
felsefesinin taşıyıcısı olarak görür. Onlara göre Erdoğan, davasını sürdüren
bir liderdir ve parti, onun rehberliğinde hizmet odaklı anlayışına sadık
kalmalıdır.
2. Erdoğanizm Bloku: Bu blok ise
Erdoğan’ı partiden tamamen kopuk, sadece bir Cumhurbaşkanı olarak görme
eğilimindedir. Bu anlayışa sahip olanlar, parti zayıflasa dahi kendi
çıkarlarının sürmesi adına her türlü tavizi vermeye hazırdır.
Bu iki anlayış arasındaki çatışma, partinin içinde bir güç
mücadelesi yaratmış ve tatlısu siyasetçileri ile siyaset baronlarının bu
boşluğu doldurarak daha fazla güç kazanmasına zemin hazırlamıştır.
AK Parti’nin kuruluş hikâyesi; hak, adalet ve hizmet
eksenine dayalı, halk odaklı bir siyaset anlayışını esas alıyordu. Bu model, yalnızca
partinin değil, Türkiye siyasetinin umut vadeden bir örneğiydi. Ancak partinin
büyümesiyle birlikte bu ilkelerden sapmalar yaşanmış, siyaseti bir dava değil
ticaret olarak gören anlayışlar güç kazanmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, partinin kuruluş felsefesine dönme
gayreti ve siyasette samimiyet vurgusu, yalnızca AK Parti için değil, Türkiye
için de kritik bir öneme sahiptir. Siyaset, halka hizmet odaklı olmalı ve bu
ruh yeniden canlandırılmalıdır. Tatlısu siyasetçileri ve siyaset baronlarının gölgesinde
kalan bir siyaset anlayışıyla halkın beklentilerine cevap vermek mümkün
değildir.
Bugün halkın siyasetten beklentisi nettir: Samimi, adil,
halkın dertlerini dert edinen, dava ruhuna sahip siyasetçiler. AK Parti’nin bu
beklentiyi yeniden karşılaması, yalnızca kendi geleceği için değil, Türkiye’nin
siyasi iklimi için de bir zorunluluktur. Erdoğan’ın çizdiği yol haritası, bu
noktada hayati önemdedir. AK Parti’nin özüne dönüş süreci, siyaseti kişisel
çıkarların değil, halkın taleplerinin belirlediği bir zemin üzerine yeniden
inşa etmeyi gerektirir. Bu dönüşüm, Türkiye siyasetinde liderlik misyonunu
üstlenmeye devam etmesi açısından da elzemdir.