Öğretmenlik mesleğinin dünü, bugünü ve yarını…
Dünya hızlı bir şekilde
değişiyor ve gelişiyor. Yeni nesil teknolojiler, yapay zeka, dijital dönüşüm,
robotik kodlamalarla hızlı bir ilerleme kaydeden dünya ülkeleri, bu yenilikleri
eğitim sistemlerine de entegre ediyorlar. Bugün baktığınızda bazı ülkeler artık
“öğretmensiz eğitim modeli” üzerine
çalışıyor ve pilot olarak uyguluyor; biz
ise, atanamamış öğretmenleri konuşuyoruz.
Peki, bizim atadığımız
öğretmenler ne yapacak? Okulda, sınıfta ne gibi bir misyonu olacak veya olmalı?
Bırakalım artık öğretmenin kılık kıyafetiyle, saçı sakalıyla, sendikasıyla,
dünya görüşü ile uğraşmayı da oturup bunu konuşup tartışalım.
Biraz geçmişe gidelim…
Hatırlarsanız eskiden öğretmenler ‘kaynak’;
bilgiyi doğrudan aktaran idi. Öğrenciler ulaşmak istedikleri bilgiye
öğretmenler dışından başka bir kaynaktan ulaşamıyordu. Ve bu nedenle
öğretmenler öğrettiklerinin anlaşılıp anlaşılmadığını test etmek amaçlı farklı
test teknikleri uygulamak durumunda kalıyordu. Şimdi ise, durum çok daha
farklı. Artık öğretmenler öğreten değil; resmiyette böyle bir misyonları
olabilir ama pratik zeminde rehberlik eden, yönlendiren, eşlik eden, yol
gösteren konumda. Gelişen teknoloji, akıllı telefonlar, tabletler ve internet
sayesinde artık öğrenciler öğretmene eskisi kadar ihtiyaç duymuyor. Kulağa hoş
gelmese de, içimize sinmese de bu bir gerçek!
Sevmediği, dersine
girmediği, dinlemek istemediği öğretmenin anlattıklarına ‘bir tık’ ile internetten ulaşıp öğrenebiliyor. Hatta öğretmenin
sınıfta 30-40 dakika öğrettikleri veya öğretmek istedikleri “sınırlı iken”,
öğrenci öğrenmek istediklerini çok daha geniş bir zaman dilimine yayarak,
internetten çok daha fazlasını öğrenebiliyor. Belki de öğretmenin misyonunun
öğreten, kaynak olandan rehberlik eden, yol gösterene gelmiş olmasından
kaynaklı olmalı ki günümüzde birçok youtuber eğitimci ve influencerlar var.
Konuyu farklı görsellerle, daha etkili ve kalıcı öğrenmeyi sağlayacak şekilde
anlatıyorlar. Üstelik anlattıkları keyifli olduğu için öğrencinin de canı
sıkılmıyor, keyifle dinliyor. Köroğlu kitabında “Tüfek çıktı, mertlik bozuldu” dediği sözün günümüze
uyarlayabiliriz; İnternet geldi, youtuberler çıktı, influencerlar arttı,
öğretmenlik mesleği bozuldu ve etkisi azaldı.
Öğretmenler kendilerini
artık eskisi kadar aşkla, canla başla dinleyen öğrenci kitlesi de bulamıyor ve
bu nedenle gün geçtikçe mesleklerinden soğuyor veya uzaklaşıyorlar ne yazık ki.
Açıkçası liselerde, özellikle meslek liselerinde pek çok öğrenci okullara
öğrenmek için değil; yok yazılmamak, devamsızlıktan sınıf tekrarına kalmamak
için gidiyor. Bugün, yoklamaların alınmadığı, öğrencilerin yok yazılmadığı bir
sisteme geçilmesi halinde birçok okulda öğrenci bulmak bile çok zor olacak.
Çünkü zaten öğrenciler okullarda öğrenmek istediklerini ellerinin altındaki
internet sayesinde hemen ulaşabiliyor ve öğrenebiliyorlar.
Her ne kadar bir
müfredatımız olsa da, öğretmenler bu müfredattakileri öğretmek yükümlü olsalar
da pratik zeminde çok karşılık bulmuyor açıkçası. Çünkü gelişen ve ileri
teknolojiler sayesinde artık her öğrencinin öğrenme yol ve yöntemi,
metodolojisi farklı olabiliyor. İşte bu nedenle eğitim sistemimiz içerisinde
yazılı sınav sisteminin kaldırılması sadece performansa dayalı not verme
sistemine geçilmesi belki de bilgiyi aktarma misyonu ile bilgiye ulaşmada
rehberlik etme misyonu arasında sıkışan öğretmenler için bir çözüm olmuş olacak.
Günümüz eğitim
sistemine baktığımda sınavsız eğitim modeli daha çok lise öğrencileri için uygulanabilir
gibi duruyor. Öğretmenlerin de sınav hazırlama ve uygulama konusunda çok
istekli olmadıklarını söylemek mümkün. Sınavsız eğitim modeli gelir mi,
geçilebilir mi ya da devamsızlığın olmadığı, yoklama sisteminin kaldırıldığı
bir eğitim sistemi olur mu bilemiyorum. Bu konularda teknik çalışmayı yapacak
olan MEB’tir. Belki de bu yöndeki çalışmalar daha önce yapılmış veya ileride
belki yapmayı gündemine alacaktır. Ama şurası kesin ve bu yazımla aslında
değinmek istediğim konu da şu ki; artık öğretmenlik mesleği eskisi gibi değil.
Mesleği yeniden tanımlamamız, öğretmenlere düşen misyonu yeniden belirlememiz
gerekiyor. Dünya öğretmensiz eğitim modeli üzerinde, hatta öğrencilerin
birbirine öğrettiği, birbirinden öğrendiği bir eğitim modeli üzerine çalışmalar
yaparken bizim bu tür konuları gündemimize almamamız yeni yeni yetişen bir
neslin geleceğini heba etmek olur ki, sanıyorum hem yetkililer olarak hem de
sahada olan eğitimciler olarak böyle bir vebale ortak olmak istemez. Ve
inanıyorum ki yetkililer öğretmenlik modeli üzerinde çalışmalar yapıyor veya
yapacaktır. Bugüne kadar gördüğümüz şu ki duyarlı ve hassasiyet sahibi bir
devlet refleksimiz var. Bundan sonra da olacağına olan inancımız tamdır.