Birinci dönem bitti ve öğrencilerin aldığı karnelerin kritiğini yapmak için doğru zamandayız. Karneler bir dönemin özeti; öğrencilere kendi başarıları hakkında bir dönüt veriyor. Aslında sadece başarıları değil, davranışları hakkında da dönüt sağlıyor.
Birinci dönem bitti ve öğrencilerin aldığı karnelerin kritiğini yapmak için doğru zamandayız. Karneler bir dönemin özeti; öğrencilere kendi başarıları hakkında bir dönüt veriyor. Aslında sadece başarıları değil, davranışları hakkında da dönüt sağlıyor. Çünkü karnelerdeki notlar sadece öğrencilerin yazılı sınavlarından aldıkları puanlardan oluşmuyor; aynı zamanda öğrencilerin “davranışlarına ait oluşturdukları izlenimlere” dayalı öğretmenlerin verdikleri sözlü notlarını da içeriyor.
Bence sözlü notlarının verilmesinde de bir not bareminin oluşturulması
MEB tarafından yayınlanacak bir yönetmelik ile mecburi hale getirilmesi
gerekiyor. Aksi halde öğretmenlerin öğrencilere verdikleri sözlü notları
arasında tutarsızlıklar söz konusu oluyor çoğu okulda. Özellikle mesleğe yeni
başlayan öğretmenlerin, tecrübesizliklerinden kaynaklı öğrencilere “ben iyi bir öğretmenim” izlenimi
oluşturmak istiyorlar.
Mesleğin başında olmalarından kaynaklı böyle bir yolu tercih etmeleri,
mesleki olarak kendilerini tatmin etmelerinden de kaynaklı olabilir ve elbette
ki tecrübesizlikleri de söz konusu. Tabii ki süreç içerisinde daha da çok
olgunlaşacak ve ayağı yere basan gözlemler yapacak, tutumlar sergileyecek,
davranışlarda bulunacaklar ama mesleğin ilk yıllarında sergiledikleri bu
tutumlar nedeni ile mesleğe yıllarını vermiş öğretmenlerin öğrencilere hakkıyla
verdikleri notlar bu sefer yadırganır duruma düşüyor. Bu yıllardır böyle. Bugün
meslekte yıllarını vermiş öğretmenler de henüz mesleğin başında iken benzer
tecrübesizlikler ile farklı yüksek notlar verebiliyorlardı öğrencilerine.
Bugünün öğretmenleri de böyle…
Sistem bu şekilde diyen okurlar da olacaktır elbette ama sistem
dediğimiz şey zaten bizlerden oluşmuyor mu? Bu ülkede yaşayan herkes bu
sistemin bir parçası değil mi? Öyleyse hep birlikte yeni bir sistem kurmak ya
da mevcut sistem üzerinde revizeler gerçekleştirerek doğruyu ya da daha iyiyi
bulmaya çalışabiliriz. İşte bu nedenle mevcut sistemde sözlü notu verilmesinde
herhangi bir not baremi veya ölçüt olmadığı nedeni ile öğretmenler arası
farklılıklar söz konusu olabiliyor. Demin de dediğimiz gibi mesleğin ilk
yıllarında olup yüksek notlar veren öğretmenler öğrenciler tarafından “iyi ve
sevilen” mesleğe yıllarını vermiş olan ve öğrencilere hak ettikleri notları
veren öğretmenler ise, öğrencilerin bu notlarıbeğenmemesi nedeni ile
“sevilmeyen veya iyi olmayan” öğretmenler olarak nitelenebiliyor.
Hatta bazı okullarda bu nedenlerden kaynaklı öğrenci-öğretmen ya da
veli-öğretmen arası şiddete kadar ilerleyen tartışmalar oluşabiliyor. En
önemlisi ise mevcut düzende sınıf tekrarı olmaması nedeni ile pek çok öğretmen
yüksek sözlü notları verebiliyor. İşin içinde olup okullarda görev yapan pek
çok öğretmen ile görüştüğümde hep serzenişte bulunduklarını gördüm. “Elimizde
not vermek dışında başka kozumuz kalmadı. Öğrenciler üzerinde otorite
kuramıyoruz. Geç kalıyorlar yok yazsak öğrenci eve geri gitmek istiyor, idare
sıkıştırıyor bizi; Hocam yok da yazılsa sınıfta oturmak zorunda diye. Var
yazsak suiistimal edip kafalarına göre gelip gidiyorlar. Öğrencilere kızsan
veli anında kapıda beliriyor ‘çocuğuma neden kızdınız’ diye. Kızmazsan sınıfı,
sınıf olmaktan çıkarıyorlar. Düşük not versen, ‘filanca öğretmen yüksek not
verdi siz neden düşük veriyorsunuz’ diye tepki gösteriyor öğrenciler. Sınıfta
her türlü yaramazlığı yapıp, sınıf yönetiminde bizi zorlayan, zora sokan
öğrenciler, nedense karne haftasında okuldan ayrılmıyor;çok uysal, çok efendi
görünmeye çalışıp bizlerden not istiyorlar. Keşke sınıf tekrarı olsa da elimiz
daha da güçlense” diye söylemlerde bulunduklarını gördüm.
Pek çok okulda, görüştüğüm onlarca öğretmen arkadaşım, akrabam, eşim
dostum var. Sosyal medyadan bize ulaşıp meramını anlatmak isteyen öğretmenler
de var. Tüm hepsi aynı konuda birleşiyor; “keşke sınıf tekrarı olsa” diye.
“Gerçekten okumak isteyen öğrenci ile okumak istemeyip okula öylesine gelen ve
sınıfı geçmeyi hak etmeyen öğrenciler aynı sınıfta eğitim görüyor. Ve okumak
isteyen öğrenciler de diğerlerinin tutum ve davranışlarına bakarak zamanla
bozuluyor. Keşke sınıf tekrarı olsa da okumak istemeyen öğrenciler sınıf
tekrarına kalsa, inanın eğitim sistemimizin kalitesi daha da artacak” diyorlar.
Bize de seslerini, sözlerini yetkililere ulaştırmak düşüyor. Karar elbette ki MEB
yetkililerinin…