Kekeç Şanında
Müminler ölümsüzlüğe inanır. Ölümsüzlüğe yani
bekaya. Serapa, sonsuzluk âlemine iman ederler. Onlar için ölüm ‘dünya
misafirhanesinden terhis’tir. Asıl vatana, ebedî yurda, ahiret diyarına göç
ediştir. Kabir, hakiki bir Müslüman için ‘cennet bahçesi’dir. Bunun için
bedenler ölse de ruhlar hay’dır, diridir ve asla ölmez.
Ahmet Kekeç dört sene önce İlahi daveti aldı, ezelî
ve ebedî yola çıktı. Ölümsüzler kervanına o da katılmıştı. Pazar günü “Mihmandar-ı
Nebi” Ebu Eyyübe’l Ensarî’nin semtinde misafirdik. Yeni Dünya Vakfı’nda sohbet
meclisi kuruldu, kelamlar edildi, hüsn-ü şehadetler edildi ve yazarımız
rahmetle, muhabbetle, hürmetle yâd edildi. Hissettik, ruhaniyeti aramızdaydı.
Zaten bedenen de yakınımızdaydı.
Şerif Aydemir, Bedir Acar, Bünyamin Yılmaz, Suavi
Kemal Yazgıç, İsmail Fatih Ceylan ne güzel beyanlarda bulundular, ne kadar
anlamlı hatıraları paylaştılar. Destansı hayatı, etkili yazıları, kıymetli
kitapları, olağanüstü cesareti, teslim olmayan imanı konuşuldu. Sonra Kur’an-ı
Kerim okundu ruhuna. Hep birlikte hazireye geçtik. Kabrinin başında dualar
edildi, Fatihalar okundu. Çok güzel, manidar hâllerdi.
O şüphesiz son dönemin en iyi köşe yazarlarından
birisiydi. Mutfakta pişmiş, sonra basın pazarına düşmüştü. Mizacı gereği
mütevazıydı ama inancına, ülkesine saldırıldığında bir arslan edasına
bürünürdü. O munis adamın kalemi bir anda keskin kılınca dönüşürdü. Artık
mukaddesat düşmanları paylarına düşenleri alırdı. Bu yönüyle hep Osmanlı
akıncılarına, uç beylerine benzetirdim kendisini. Dosta tevazu abidesi, düşmana
ise şahin. Tam da bir mümine yakışan eda.
Esasen birçok edip gibi o da ‘evladü iyal’ için
basında bulundu. Yüreğinde taşıdığı anka kuşu onu hep büyük romanlara, iyi
hikâyelere çağırıyordu. Neylersiniz ki o, densizlerin hücumlarına mukabele
etmekle de kendisini görevli sayıyordu. Bunun için kalemini yontuyor ve hak
eden kişilere yöneltiyordu. Fırsat buldukça, belki bazı geceler edebiyat
ummanına dalıyordu. O vakitlerde sıra dışı eserlere imza atıyordu. Yağmurdan Sonra’yı yeniden okuyorum. Bir
dönem ancak bu kadar güzel anlatılabilir. 28 Şubat Zulmü bu denli başarıyla hissettirilebilir.
Son İyi Şeyler, Kanamalı Haydut, Yağmurdan Sonra, Derin Roman, Oyun Kuranlar ve Oyun
Bozanlar, Cumhuriyet Apartmanı, Ulufer, Kalanlar… Ömrü vefa etseydi daha
başka eserleri de milletine armağan edecekti. Kimisine başladı ancak tamamlamak
nasip olmadı. Şimdi bu yarım kalan çalışmalar ile gazete yazılarının toparlanıp
kitaplaşmasının hasreti içindeyiz. Vefalı oğlu Mehmet Hakan ile iyi yayınevi
Muhit Kitap, bu hizmeti yapacak, inanıyorum.
Köşe yazılarını birçok kişi gibi merakla,
sabırsızlıkla beklerdim. Kaçırmamaya çalışırdım. Zira o birisini övmüşse
hürmete lâyık bir zat demekti. Birine çatmışsa, kızılacak herifin tekiydi. Bir
meseleyi kurcalamışsa, memleket mukadderatı ile alakalıydı. Öyle sıradan siyasi
yazılar yazmazdı. Öfkesi bile millîydi. Her satırı Türkiye’nin menfaatineydi;
her cümlesi ile milletimizin yanındaydı. Vicdanın sesi, mazlumların soluğu,
hepimizin iç sesi, yankısı, tercümanıydı.
Çok güzel yazardı. Bunun için tiryakisi, takipçisi,
seveni çoktu. Fikirleri net, üslubu mükemmel, dili akıcı, konuları dikkat
çekiciydi. Bir yönüyle Peyami Safa’ya benzetirdim onu, bir yanıyla Tarık
Buğra’ya. Üçü de mükemmel fıkra muharrirleri, usta polemikçi ve iyi
edebiyatçılardı. Ahmet Kekeç, kalemin hakkını veren, fikir namusuna hürmet eden
bir aydındı. Kendisini iyi yetiştirmişti, Doğu tefekkürü ile Batı düşüncesini edebiyatlarıyla
iyi bilirdi. Bugün basında köşelere çöreklenmiş yazıcılar çok ama kaçı yarına
kalabilecek, bilinmez!
Fikrine, eserine, hatırasına sahip çıkan bir ailesi
var. Bu bir talih. Hizmetlerini, yiğitliğini unutmayan meslektaşları mevcut. Bu
da bir gerçek. Vefalı Cumhurbaşkanımızın kabrini ziyaret ettiği bir dost insandı.
Adı Eyüpsultan’da bir kütüphanede yaşıyor. Memleketi Malatya da mutlaka bu
güzel ismi muhtelif mekânlara vererek şehri süsleyecek. Muhit Yayınları, bütün
eserlerini okuyuculara ulaştırıyor. Son yazdığı Akşam gazetesinden beklediğimiz hizmet ise, Yeni Ahmet’lerin
yetişmesi için “Ahmet Kekeç Köşe Yazısı Yarışması”.
Dinine,
devletine, vatanına, milletine ve ümmetine sımsıkı bağlı, bu topraklara sevdalı
bir gönül eriydi Ahmet Kekeç. Bize savaş açan bütün terör örgütleri ve
hamileriyle sağına soluna, önüne ardına bakmadan yalınkılıç vuruştu. Şüphesiz
hepimizin üstünde hakkı çok. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili
mübarek, makamı âli, seferi kutlu olsun. Başta oğlu Mehmet Hakan Kekeç’e,
aileye, kadir kıymet bilen gazeteci dostlarına, okuyucularına ve bütün
sevenlerine selam olsun. Biliyorum Eyüpsultan’ı seversiniz. O mübarek semte
yolunuz düştüğünde türbenin hemen arkasındaki Mihrişah Valide Sultan İmareti
arkasında bulunan hazireye uğrar mısınız? Burada yatan Ahmet Kekeç’e ve ahiret
komşuları Mehmed Fırıncı’ya, Yavuz Bahadıroğlu’na, Rasim Özdenören’e, Şule
Yüksel Şenler’e, Alev Alatlı’ya, Mustafa Küçükaşçı’ya ve cümle müminlerin
ruhlarına bir Fatiha okur musunuz? Hediyeniz her yerden onlara yetişir,
unutmayın.