İstanbul’da yaşayanlar talihli insanlardır, kabul. Ama bütün iyilikler ve güzellikler de bu aziz şehirde toplanmadı. Arada bir Anadolu’ya uzanmak lazım. Ankara’yı düşünelim. Bu şehirde de ‘yeraltı’ ve ‘yerüstü zenginliklerimiz’ o kadar çok ki. Anadolu’dakiler İstanbul’a hasret ama biz de bu özge cevherlere, mücevherlere özlem doluyuz. Mesela Galip Erdem. Ankara’da ‘milliyetçilerin ağabeyi’, bir ahlak ve fazilet abidesi. İnşallah bir gün Başkentimizde de İstanbul’da yapıldığı gibi “Ankara’nın Ebedî Sakinleri” programı düzenlenir. O kabir ziyaretli anma toplantılarında, ilk hatırlanacaklardandır Erdem.
1930’da Rize Fındıklı ilçesinde dünyaya gelen büyüğümüz, Ankara Hukuk mezunuydu. Türk Yurdu’nun Genel Yayın Yönetmeni oldu. Muhtelif memuriyetlerde çalıştı. “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nda yiğit savunmaları ile hatırlanan efsane avukattı. Birçok gazete ve dergide yazılar yazdı. Yeni İstanbul gazetesindeki ilk köşe yazısında “Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım ama size söz veriyorum, inanmadığım hiçbir şeyi de yazmayacağım!” demişti. Tam da bir dava, fikir, ideal ve ülkü adamına yakışan muhteşem bir söz! Bu sözünde hep durdu. 14 Mart 1997 tarihinde vefat etti. Sevenlerinin gözyaşları arasında ahiret yurduna uğurlandı. Ankara’da Cebeci Mezarlığı’nda toprağa verildi. Kabir taşını şu anlamlı sözü nakışlıyor: “Asıl noksanımız yeterince sevmesini hâlâ öğrenememiş olmamızdır.”
Galip Erdem’in eserleri Ötüken Neşriyat’tan çıktı: Milliyetçilik ve Sosyalizm Üzerine Notlar, Ülkücünün Çilesi, Suçlamalar 1 Sağcılık Faşizm, Suçlamalar 2 Irkçılık. Bu eserlerle birlikte Nevzat Kösoğlu, Osman Oktay ve Ahmet Şahin’in Galip Erdem hakkındaki kitaplarını okursak o zaman bu çile, azim, irade ve inanç adamını daha yakından tanıyabiliriz. Erdem’in kitaplarına şimdi bir eser daha eklenmiş bulunuyor. Şiirler. Ankara’yı mesken tutan bir başka büyüğümüz, kıymetli şair yazar ağabeyimiz Ali Akbaş’ın özenle hazırladığı kitap. Akbaş “Bir Bilgenin Şiiri” yazısında, yakın çevresinin dışında Galip Ağabey’in şiir yazdığını kimsenin bilmediğini belirttikten sonra, “Doğrusu, onun bu yönünü öğrenince ben de şaşırdım.” diyor. Ömrü hareket, faaliyet ve koşuşturmaca içinde geçmiş bir serdengeçtinin şiir yazabileceği akla gelmez ama merhum alperenimiz, bu şiirleri 20’li yaşlarda kaleme almış. Akbaş, “Galip ağabey artık kendi kendisinin bile değildi. Yol üstünde hayrat bir çeşme gibi bağrı yanık bir neslin susuzluğunu gidermeye adanmış bir adamdı.” diyor.
Küçük yaşlarda yazmaya başlıyor. “Gazi Osman Paşa’nın Ruhuna İthaf” şiirini on yaşında iken kaleme alıyor. Lise yıllarında şiire ilgisi artıyor genç Galip’in. Şiirlerin çoğunda millî, hamasi, ahlaki konular ağırlıkta. Erzurum’un Narman ilçesinde iken yörenin tanınmış âşıkları Deryâmî ve Ayâzî gibi şairlerle atışıyor. Erdem’in çocukluğunu yaşayamadığını belirten Akbaş, onda hep bir “çocuk masumiyeti” olduğunu vurguladıktan sonra şu hüzünlü satırlarla bizi de melale sürüklüyor: “Zaman zaman bizim dünyamızdan kaçar, kendisi gibi riyasız olan çocuk dostlarına sığınırdı. Evet, onun hep Ülker çikolatalarıyla sevindirdiği bir alay çocuk arkadaşı olduğunu biliyoruz ve onun için de rüyalarında hâlâ bir çocuk gibi uçtuğunu biliyoruz. Şefkat, saffet ve vefa duygusu onda kemal derecesindeydi.”
Çanakkale’ye destanı da vardır şairimizin kaybettiğimiz topraklara ağıtı da. Bir hasta başında gözyaşı döker bazen. Henüz 19 yaşında iken Erzurum’da Ayâzî’ye “Abdâlî mahlasıyla irticalen yazdığı şiirin son kıtası şöyledir: “Abdâlî geda der günahım çoktur/Benden hünersizi âlemde yoktur/Sence yâd evine girmek de haktır/Durma hiç ne varsa çal başka başka.” Sümmânî’yi tanzir ettiği şiir şöyle başlar: “Cihanda ne türlü dileğin varsa/Murad-ı maksuda Lütfullah yeter./Önünde müşkilce bir iş çıkarsa/Anı becermeğe Zikrullah yeter.” Şiirin son kıtası: “Abdâlî gedanın ötmesi için/Âşıklar yoluna gitmesi için/Bahçesinde güller bitmesi için/Hepinizden birer inşallah yeter.” Vatanın remzine bigâne kalınır mı? “Bayrağıma Sesleniş” bir kutlu selamdır: “Sen koca bir milletle yeryüzünü dolaştın/Mohaç’ta, Preveze’de, Kanije’de izin var./Rodos’ta, Çaldıran’da, Kahire’de savaştın/Sayamam ömür biter, bitirinceye kadar.”
Muhtelif temalı şiirler okuyoruz kitapta. Bazı mısralar ise günümüzde yaşananları ve hakikatleri anlatıyor: “Rodos’ta Kıbrıs’ı katalım yurda/Rum’la Yahudi’nin işi ne orda/Trablusgarp, Cezayir, Bingazi şurda/Hatırlamak lazım Berberistan’ı./Halep’li, Urfa’ya hazla bakışır/Hayfa, Beyrut, Kudüs bize yakışır/Musul petrolüne kim ne karışır?/Rahatsız etmeyiz Arabistan’ı.” Galip Erdem’in bir fikir ve mücadele kahramanı olduğu biliniyordu ama şairliğini yeni keşfettik. Bu kıymetli eseri edebiyatımıza kazandıran Ali Akbaş’a ve Ötüken Neşriyat idarecilerine müteşekkiriz. Büyüğümüzü bir dörtlüğünün eşliğinde rahmetle analım: “Damarlarımıza işlenmiş bu sevda/Zulmün her türlüsünü hesaba katmayacağız/Âşık olmuşuz bir defa zorla değil ya/Allah’a götüren yolu bırakmayacağız.”