Bu hafta Hindistan yazı serimize Amerika’nın Yemen’e İsrail’in Gazze’ye saldırmasından dolayı ara vereceğiz. Önemli bir gelişme olmazsa Hindistan yazı serimize önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah.

***

Hatırlarsanız Trump, kampanya sırasında Başkan olması durumunda savaşları bitireceğini iddia etmişti. Trump seçildikten sonra, Türk medyasında birçok kişi akan kan durur ümidine kapılmıştı. Biz ise çağrıldığımız televizyon programlarında ‘’ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin politikalarının değişmeyeceğini’’ iddia etmiştik.

Sonuç ortada. Geçtiğimiz Cumartesi günü ABD, Yemen’e karşı büyük çaplı saldırı başlattı. Saldırı sonucunda birçok Yemenli masum katledildi ve yüzlercesi yaralandı. Ardından İsrail, ateşkesi ihlal ederek tekrar Gazze’de katliam yaptı. Bir kez daha görüldüki başkanların değişmesiyle ABD’nin temel dış politikası değişmiyor.

Trump’ın söylemleri ve tavırları son derece kaba olduğu için, birçok yorumcu bunu Başkan’ın kişisel açgözlülüğüne veya diktatörlere özenmesine bağlıyor. Sanki önceki başkanlar açgözlü değildi, demokratik değerlere önem veriyordu da Trump bozdu. Bu yaklaşım doğru değildir.

Tam aksine daha önce de pek çok kez ifade ettiğimiz gibi, Trump ABD’nin bilinçaltıdır. İsrail, Biden döneminde Filistin’de soykırım işledi. Üstelik soykırım işleyen O katili, Amerikan Kongre’sinde konuşturup ayakta alkışladılar.

Peki, Amerika’nın bilinçaltında ne var?

Amerika’nın bilinçaltında güçlü olmak ve diğer ülkeler kendilerine ne kadar itaat ediyor? sorusu vardır. Yani demokratik değerlere bağlılık birinci önceliği değildir. Bu düşünce Amerika’ya mahsus değil, batı siyasi tarihinde kökleri ta Antik Yunan’da Tukidides’e dayanır. Onlara göre, dünya acımasızdır onun için, haklı olmak değil, güçlü olmak gerekir. Nitekim realist teorinin fikir babası Tukidides: "Güçlüler ellerinden geleni yapar, zayıflar ise çekmeleri gereken acıyı çekerler" demiştir.

Amerika’nın dış politika hamlelerini anlamak için, Amerikan siyasetine yön veren iki farklı paradigmayı görmek gerekir. Bunlardan ilki, 1961’den beri devam eden kısa adı ‘’USAİD’’ düşünce kuruluşudur. Bu kuruluş, Amerikan’ın yumuşak gücünü savunur, temsilcileri küreselcilerdir. İkincisi, ‘’Quincy’’ düşünce kuruluşudur. Bu düşünce kuruluşu, ‘’realist’’ teoriyi savunur ve bunların temsilcileri ulusalcılardır. Şuanda Amerika’nın dış politikasına bunlar yön veriyor.

Ancak temelde bu iki paradigma arasında bir fark yoktur. Sadece yöntemleri farklıdır. Biri parayı ve diplomatik dili, diğeri silahı ve tehdit dilini kullanır. Onun için Trump ile Amerika’nın temel dış politikasının değişmeyeceğini ön görmüştük. Ne yazık ki gelişmeler de ön görümüzü teyit etmiş oldu.

Bizim tutumumuz değişmeli

Coğrafyamızda olumlu bir değişim istiyorsak bölge ülkelerinin tutumlarını değiştirmeleri gerekir. Tarih, coğrafya üzerindeki güç mücadelelerinin özetidir. Mücadeleyi kazanmanın yolu ise, önce stratejik bir zihniyete sahip olmaktan geçer. Zira stratejik zihniyet, tarihin imbiğinden geçmiş, coğrafi mekânın şartlarını dikkate alarak ülkelerinin geleceği ve güvenliği için doğru değerlendirmeler yapabilecek kuşatıcı bir bakışa sahip olmaktır. Müslüman liderler bu bakışa sahip olduğu gün, arzulanan değişim ve dönüşüm gerçekleşecektir.