Türkiye’de, ‘özgürüm, sana ne, rahatsız oluyorsan başka ülkeye git’ sloganından müteşekkil yeni bir din türedi. Toplu taşımada uygunsuz hareketler yapan gençleri düzgün bir üslupla uyaranları alkış meraklısı yaşlılar herkesten önce ‘sana ne, genç onlar,’ diyerek azarlıyor. ‘Köpekler insan parçalıyor’ diyenlerin karşına da beddualar eşliğinde aynı slogan çıkıyor. ‘Camiye, şehitliğe başı açık, mini etekle girilmez’, ‘Eskiden toplumda ramazan ayına, oruç tutanlara saygı vardı, şimdi oruçsuzlar saygı istiyor’ şeklinde konuşanlara da salya akıtarak yine aynı özgürlük martavalı ile bağırıyorlar. ‘LGBT sapkınlıktır’ diyenlere de yine aynı sloganı atarak hırlıyorlar. Sosyal medyadaki ve gündüz kuşağındaki kokuşmuşluk ise diz boyu değil artık, apartman boyu. Mükremin Gezgin, Meriç Köse gibi yaratıkların hâlâ engellenemediği günümüzde bu kokuşmuşluk gençler tarafından izleniyor ve taklit ediliyor. Bu küf tutan dejenere ‘özgürlük’ akımını gördükçe aklıma sık sık Alija İzetbegoviç’in “Şımarmış nesilleri ancak açlık ve savaş terbiye eder” sözü geliyor. İnşallah bu ikisinden biriyle yüzleşmeden aklımızı başımıza toplarız.
Camiler kreşe döndü
Çocuklar camiye alışmadı, camiye ve ibadete saygısızlığa alıştı. Camiler oyun alanı değildir. Avcılar'da teravih kılmak için camiye giden yaşlı bir vatandaş, çocukların altındaki tabureyi çekmesiyle düşüp kalçasını kırmış. Yaşılar için kalça kırığı çok tehlikeli ve genelde ölümle sonuçlanıyor. Geçtiğimiz günlerde de 75 yaşındaki babamın altından camide çocuklar tabureyi çekmiş, babam yere düşmüş, günlerce ağrı çekti. Teravihe gidiyoruz, çocuklar bağırıyor, top oynuyor, insanların secde edecekleri anda önüne dikilip secdesini engelliyor, minberde koşturuyor, dur diyen yok! Niye, linç edilme korkusu yüzünden! Üstteki bölümde bahsettiğim gibi; ‘sana ne’ dininin beyni bulanık neferleri ‘rahatsız oluyorsan git evinde kıl’ diye linçler diye insanlar artık ses de çıkaramıyor. Biz de çocukken camiye gidiyorduk. En fazla sessizce gülüyorduk, yer değiştiriyorduk ama kimseyi rahatsız etmiyorduk. Buna rağmen sert bir bakış olsa susuyorduk. Şimdi neredeyse çocuklar hacetlerini caminin ortasına yapacaklar ama buna bile ses çıkarılmamasından korkuyorum. Bu durum çocukları camiye bağlamadı, ibadete saygısızlığı, istediği şekilde davranabilme arsızlığını aşıladı. Bu yanlış yoldan acilen dönülmesi lazım. Çocuklara camilerin bir oyun alanı değil, ibadet alanı olduğunu aşılamazsak daha çok başımız ağrır.
Öğrenilmiş ve umursanmayan çaresizlik
Dün, sıcak yataklarımızdan uykulu gözlerimizi ovuştura ovuştura sahur yapmaya kalktığımız saatlerde soykırımcı İsrail de Gazze’de yeniden katliama başladı. Bu kaçıncı soykırım, kaçıncı zulüm?! Bosna’dan Irak’a, Suriye’den Gazze’ye kaçıncı işgal ve katliamı seyrediyoruz? Hepsine de susuyoruz, görmezden geliyoruz, yok sayıyoruz. Bir buçuk seneyi aşkın süre Gazze’de bebek çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden tüm insanlığı ve tüm canlıları katleden İsrail, Gazze’ye göz diken Trump’ın desteğiyle yeniden soykırım yapıyor. 57 İslam ülkesinden hiç değilse 20’si Gazze’yi savunmak için bir İslam ordusu kurup, saldırıların ve işgalin durmaması halinde İsrail’e saldıracaklarını açıklasaydı her şey değişebilirdi. Çünkü ABD ve İsrail 20 ülkeyle birden savaşamaz. Fakat bunu kim yapacak! İslam İşbirliği Teşkilatı’nın varlığı ve yokluğu arasında hiçbir fark yok, kaale bile almaya değmez. Arap Birliği de zengin iftar sofralarında işkembelerini doyurmakla meşgul. Yani değişen bir şey yok. 1948’den beri Filistin’in kaderi işgal ve gözyaşıyla yoğuruluyor, Müslümanlar da izliyor. Belli ki izlemeye de devam edecek, edeceğiz.