Güney Afrika'nın Çabaları Tarihi Niteliktedir!
Bilindiği gibi Güney Afrika Cumhuriyeti, ‘’Gazze’de Filistin Halkına soykırım yaptığı’’ gerekçesiyle İsrail aleyhinde Lahey’deki uluslararası Adalet Divanı’nda dava açtı. Güney Afrika Cumhuriyeti, onurlu duruşuyla dünya çapında büyük bir sevgi ve ilgi topladı.
Herhangi bir ülkeyi soykırımla suçlamak için karşılaşılan
en büyük zorluklardan birinin, ülkenin siyasi ve askeri liderlerinin soykırım
yapma niyetinde olduğunu kanıtlamaktır. Ancak İsrail’i soykırım yapmakla
suçlayan Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divan’ına İsrailli yetkililerin
kamuoyuna yaptığı açıklamaları delil gösterdi.
Güney Afrika Heyeti, İsrail askerlerinin soykırımı
içselleştirdiğini videolarla ortaya koydu. İsrail’in soykırım niyetinde olduğunu
beyan eden yazılı rapor ise, tam dokuz sayfaydı. Dijital teknoloji, hem
yetkililerin halka hitap etmesine imkân sağlayan bir araç hem de söylediklerini
kolayca inkâr edemeyecek bir silah görevi görüyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti de bu silahı çok iyi kullandı.
Tabi kendisi de ırk ayrımcılığı anlamına gelen ‘’apratheid’’ zulmüne maruz kalmıştı. Gazze’de abluka altındaki
yaşamı ‘’apratheid’e’’ benzetiyor.
Sürekli yüksek sesle hukuktan, insan haklarından bahseden batı ülkeleri, Güney
Afrika Cumhuriyeti’nin çok gerisinde kalmıştır.
Geçen sene Mart ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi
Rusya’nın Ukrayna’da savaş suçu işledi iddiasıyla Putin’e karşı hızlı bir tutuklama
emri çıkartmıştı. Ancak aynı hassasiyet Netanyahu için gösterilmiyor. Batı
devamlı çifte standart davrandığı için farklı bir tutum takınsaydı sürpriz
olurdu ama olmayacağı görülüyor.
Bu nedenle Mustafa Kutlu, ‘’hukukun gücü yoktur, gücün hukuku vardır’’ demişti.Çünkü hukukun
olabilmesi için önce bir ahlakın olması gerekir. Zira ahlakın olmadığı yerde
hukuk, hukukun olmadığı yerde de barış olmaz. Bugün uluslararası sistemin ne
bir ahlakı ne de bir hukuku var. Onun için de dünyanın her yerinde irili ufaklı
çatışmalar yaşanıyor.
Mevcut uluslararası sistem, sadece güçlülerin çıkarlarını
esas alan bir adalet anlayışını tüm ülkelere dayatıyor. Toprak erozyonu nasıl
ki çevreyi bitiriyorsa, ahlakın ve hukukun esas alınmadığı bir uluslararası
sistemde de değerlerin erozyonu insanlığı yiyip bitiriyor.
Değerlerin zirvesi hiç şüphesiz adalettir. Filistin
gerçeği bir kez daha gösteriyor ki batının liderliğindeki bir dünyada adalet
yoktur. Batı bilimde ilerledi ama irfanı yok saydı.Hâlbuki irfandan yoksun bilimden,
asla fazilet doğmaz. Nitekim doğmadığını da görüyoruz.
Hakikati yok sayan batının bilim anlayışı, dünyaya
tepeden bakmasına neden oldu. Batı, bu nedenle gerçek anlamda ahlaka
ulaşamıyor. Ahlakın en büyük adımı hukuk sistemini, zulmü meşrulaştırmak için
kullanmamaktır. Ancak batı, her zaman sömürgeciliği ve katliamları
meşrulaştırmak için hukuku kullanmıştır.
Ancak buna artık insanlığın izin vermemesi gerekir.
İsrail’in hiçbir bahanesi işlediği zulmü meşrulaştıramaz. Suçu fazilet gibi
göstermek, günahı kutsal bir perde arkasında saklamaktır. Bütün bu haksızlıklar
karşısında ancak ahlakın ve adaletin kudretine sığınabiliriz. Zulmün cefasını
ve zorbalığın kahrını, yalnız ahlak ve adaletle ortadan kaldırılabiliriz.Bu bakımdan Güney
Afrika Cumhuriyeti’nin çabaları son derece tarihi niteliktedir.