Afganistan'da Kalmak Fırsat mı Tuzak mı?
Malum olduğu üzere son günlerde Türkiye’nin en önemli dış politika konularından biri Afganistan’da kalıp kalmama meselesidir. Karar hangi yönde olursa olsun bu stratejik bir karar olacaktır.
Devletler, strateji üretirken, mutlaka iki temel kaynaktan
hareket ederler. Bunlardan ilki tarih, diğeri coğrafyadır. Zira coğrafya bir
ülkenin ekonomik aktiviteleri ve yönelişleri üzerinde belirleyicidir. Tarih ise, devletlerin, tecrübi
birikimleri ve hafızalarıdır.
Afganistan, dağlık
coğrafi bir bölgede yer alan, denize ulaşımı olmayan, karayollarında ciddi
güvenlik riski bulunan bir ülkedir. Ülkenin dış dünyayla bağının kurulması
ancak Kabil Havalimanı ile sağlanmaktadır. Bu bakımdan bu havalimanın stratejik
önemi oldukça yüksektir.
Afganistan’ın yakın tarihi
ise, bir yönüyle acı ve gözyaşının, diğer yönüyle işgalcilerin gidip
başarısız olduğu tarihtir. Önce İngilizler 1919’da gidip başarısız oldu
ardından Sovyetler 1979’da işgal etti ama onlarda 1989’da çekilmek zorunda
kaldı. En son ABD 11 Eylül saldırısını bahane ederek 2001’de işgal etti ve nihayet
2021’in içinde onlarda çekilmiş olacak.
ABD’nin işgale son vermesini iyi bir gelişme olarak
görebiliriz ama Afganistan’da tam bir düzen tesis etmeden terk etmesi bir iç
savaş riski doğurduğunu da göz ardı edemeyiz. Ülkenin iç savaşa sürükleneceğini
bizzat Amerikalı Orgeneral Scott Miller şu sözlerle itiraf etti: ‘’ Afganistan’ın lider kadrosu birleşmezse
ülke çok zor bir dönemle yüzleşebilir’’ dedi.
Bu şartlarda Türkiye’nin Kabil Havalimanını koruma
sorumluluğunu üstlenmek istemesi fırsat mı, Tuzak mı? Zannedersem herkesin
cevabını merak ettiği soru budur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Haziran NATO toplantısında belli
koşullara bağlı olarak ‘’Kabil
Havalimanının güvenliğini sağlayabileceklerini’’ söylediğine göre, devlet
bunun doğru bir strateji ve fırsat olduğunu düşünüyor.
Elbette devlet karar oluştururken, bizim bilmediğimiz
bilgilere, ilişkilere sahip olduğundan dolayı, aldığı kararların daha doğru olduğuna
güvenmek durumundayız. Ancak yine de zihnimi kurcalayan bazı risklere dikkat
çekmek istiyorum.
Birincisi, Türkiye
düşmanları: ‘’Türkiye işgalci bir ülkedir’’ algısını oluşturmak için propaganda
yapacaklar. Daha şimdiden başladılar bile. Böylece Afgan halkının Türklere
karşı olan sevgisini nefrete çevirmeye çalışacaklar.
İkincisi,
Türkiye ile Pakistan’ın iyi ilişkilere sahip olmasından rahatsız olan bölgesel
ve küresel güçler, terör örgütlerini kullanarak Pakistan’la aramızı
bozabilirler. Türkiye’nin Pakistan’ı yanına almak istemesi bu gerçeğin farkında
olduğunu gösteriyor ama yine de dikkatli olmakta fayda vardır.
Üçüncüsü, Türkiye’yi
Çin ve Rusya’yla karşı karşıya getirebilirler. ABD işgaline karşı Rusya ve
Çin’in Taliban’a yardım ettiği biliniyor. Bazı uluslararası medya
kaynaklarında: Çin’in kapsamlı bir Afgan planı hazırladığı ve bu bağlamda hem
Afgan Hükümetiyle hem de Taliban’la görüşmeler yaptığı söyleniyor.
Burada zihnimi meşgul eden başka bir soru: Birliğimizi
tehdit eden terör örgütüne karşı mücadele eden Türkiye’ye, Suriye’den çık diyen
ABD, neden Afganistan’da kalmasını istiyor?
Sonuç
Ülkeler bazı önemli kararlar almak durumunda kaldıkları
zaman dikkate alınması gereken husus, bu kararın uluslararası sistemin katı
gerçeklerine uygun olup olmadığıdır. Dünya siyasi tarihinde pek çok siyasi
proje, sonuçları iyi hesaplanmamış kararların neticesinde alındığı için
başarısız olmuştur. Umarız yöneticilerimiz en doğru kararı alarak tuzaklara
düşmesinler veya tuzakları fırsata çevirsinler.