Modern dönemin en büyük kazanımlarından birisi, kadının toplumsal hayatta tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar rol almasıdır. Tarih boyunca ağırlıklı olarak kadın, ikincil ve yardımcı rolde olurken erken birincil ve ana rolde olmuştur. Erkeğe yardımcı ve ikincil olacak şekilde roller verilen kadın, bugün ana ve birincil derecede roller alma ve kamusal hayatı aktif olarak şekillendirecek ve etkileyecek ana aktör olma imkanına kavuşmuştur. Modern medeniyetin gelişmesinde, yenilenmesinde ve sürdürülmesinde kadının toplumsal hayatta ana ve birincil derecede roller oynama imkanlarına kavuşmasının büyük katkısı vardır. Kadını yardımcı, ikincil ve geride rollere sokmak isteyen modern ve medeni olmayan yaklaşımlar, aslında kadınla birlikte insanlık medeniyetini geriletmeyi amaçlayan ilkel, kapalı ve katı küflenmiş antik dönemlerin kalıntılardır.
Demokrasinin, insan haklarının, insan onurunun, kadın-erkek eşitliğinin geliştiği coğrafyada toplumsal hayatın her alanında kadın, etkin, işlevsel ve aktif bir şekilde varolurken, sahici anlamda modern ve medeni değerlerin gelişmediği ve kökleşmediği coğrafyalarda özellikle hukuksal, siyasal, ekonomik, intelektüel ve çalışma özgürlükleri alanlarında kadının bir aktör konumunda olmadığı ve köhnemiş bir ataerkilliğin egemenliğini sürdürmeye devam ettiği görülmektedir. Kadını odalık olarak gören, kapatan, yalıtan ve onu erkeğin tatmin ve zevk oyuncağı seviyesine düşüren, kadının ana görevinin çocuk doğurmak ve bakımı olduğunu kalıplaştıran, kurumsallaştıran ve dayatan kültürlerde, medeniyet, modernlik ve insani gelişim gerçekleşmemektedir.
Kadını siyasal, sosyal, kültürel ve ideolojik amaçları için kullanılacak ikinci cins olarak istismar eden ilkel, fanatik, popülist ve otoriter yapılar ve odaklar, kadının enerjisini, emeğini ve varlığını israf ve istismar etmektedirler. Günümüz dünyasının çölleşmesinde kadını entelektüel, eğitimsel ve kültürel hayattan dışlayan ilkel değerlerin, doğmaların ve dayatmaların büyük etkisi bulunmaktadır. Kadının entelektüel kapasitesine ve yeteneklerine değer vermeyen, kadını düşünen özgür birey olarak tanımayan, onu akıl açısından eksik ve yetersiz gören kalıplar, klişeler ve kaynaklar, kadını hep geri planda işler yapmaya zorlamaktadır. Kadının toplumsal hayattaki varlığını ve rolünü meşru ve gerekli görmeyen yaklaşımlar, kadına kendi gördükleri sınırlar, zamanlar ve mekanlar dahilinde işler ve roller vermeye kalkmaktadırlar. Yaratıcı ve sanatsal açıdan derin ve geniş bir kapasiteye sahip olan kadınların hassas duyguları, düşünceleri, düşleri, duyarlılıkları ve sezgileri vardır. Kadının ev ve sekreterlik işleri yapmanın ötesinde hayat mücadelesi vermek ve her alanda işler yapmak için fiziksel, psikolojik ve sosyal güçleri vardır. Sosyal, ekonomik, kültürel ve entelektüel açılardan kadını cam tavanlara, mağaralara, odalara, bürolara sıkıştırmadan kadının erkek kadar emeğinin, bilgisinin ve üretkenliğinin karşılığını alması, medeni açıdan olgunlaşmanın ve gelişmenin olmazsa olmazıdır.
Dışarıdaki işlerin çok zor ve dayanılmaz olduğunu iddia ederek bunların nazik, kırılgan ve zayıf bir yapıya sahip olan kadınlar tarafından yapılamayacağını sanmanın hiçbir gerçekliği bulunmamaktadır. Dış dünyanın zor işlerinin güçlü ve dayanıklı erkekler tarafından yapılacağını iddia etmenin hiçbir gerçekliği, geçerliliği ve gerekliliği bulunmamaktadır. Medeni açıdan gelişmek için güçlü erkek-zayıf kadın kurgusundan kurtulmak gerekmektedir. Sosyal hayatın her alanına katılması için kadına imkanlar yaratılmalı ve fırsatlar oluşturulmalıdır. Kadın, hangi işi yapıp yapmayacağına kendi bilgisine ve tecrübesine göre kendisi karar vermelidir. Kadın, sanat, edebiyat, felsefe, bilim, ahlak, hukuk, din, siyaset, ticaret, insani yardım, eğitim, mimarlık, mühendislik, bilgi teknolojileri, medya, diplomasi, sağlık ve güvenlik alanları başta olmak üzere hayatın her alanında ana aktör olarak rolünü yerine getirecek kapasiteye ve donanıma sahiptir. Kadın, varolduğu her yerde orayı organize etme konusunda etkileyici organizasyonel yeteneğe sahiptir. Kadın olmadan insani anlamda medeniyetin organizasyonu mümkün değildir. Kadına şu işi yapabilir, şu işi yapamaz şeklinde sınırlar çizmek, kadına hayat alanını daralttığı gibi, medeniyetin güdük kalmasına ve dünyanın çölleşmesine neden olmaktadır. Medeniyetin hümanizasyonu için medeniyetin feminizasyonuna ihtiyaç vardır.