Birey olarak insan doğal, toplumsal ve kültürel bir çevrede doğar. İnsanın doğal, toplumsal ve kültürel bir varlık olması onun yaşadığı bu çevreyi, aklını, duygularını vb. diğer özelliklerini kullanmasına başlıdır. Bu bir anlamda insanın yaşadığı çevre ile etkileşim sürecine girmesi ve olgunlaşması demektir.

Yaşamını devam ettirmek, geliştirmek, sağlık, dengeli, uyumlu olmak, yeteneklerini harekete geçirmek, kendini tanımak, gerçekleştirmek ve aşmak gereksiniminde olan bireyler çağdaş toplumlarda, içinde yaşadıkları çağın yaşam koşullarına ekonomik, sosyal ve kültürel ortamlardaki hızlı değişim ve etkileşimlerine uyum sağlamak zorunluluğu hissetmektedir. Her düzeyde sürdürülen eğitimin bu konuda etkin bir katkı sağlaması beklenmektedir.

İnsan yaşamı boyunca karşılaştığı çeşitli durumlarla etkileşim içindedir ve genel tanımı ile öğrenme, bu etkileşim sonucu kişide oluşan kalıcı davranış değişiklikleridir. Öğrenme yoluyla da insanlar bilgi, beceri, tutum ve değerler kazanırlar. İnsanlar günlük yaşamın gerektirdiği birçok davranışı öğrenme yoluyla elde ederler.

Ne birey, ne de toplum birbirinden soyutlanmış olarak gereğince incelenemez, çünkü birey toplumun içinde; toplum da değerler, normlar, tutumlar vb. nitelikleriyle bireyin içindedir. Toplum bireyi şekillendirdiği ve doğumdan ölüme kadar etkilediği gibi, birey de içinde bulunduğu toplumu etkiler.

Bireyi etkileme, değiştirme ve geliştirme iddiasında olan eğitim süreçlerinin de sosyal psikolojinin, birey-toplum ilişki ve etkileşimini anlama ve anlamlandırma süreçlerinden yararlanması kaçınılmazdır. Dolayısıyla sosyal psikolojinin, hem yöneten hem de yönetilen olarak, eğitim süreci içerisinde yer alan insanı, anlama ve davranışlarını kontrol etmede yol gösterici olduğu görülmektedir.

İnsan diğer insanlarla sevgi ve işbirliği yoluyla birleşebilir ya da topluma ve otoriteye boyun eğerek güvenlik sağlar. İlkinde özgürlüğünü daha iyi bir toplum yaratabilme amacında kullanır, ikincisinde köleliği kabullenir. İlişki, aşkınlık, köklülük, kimlik, değer yargıları gereksinimi olmak üzere insanın beş temel gereksiniminden söz edebiliriz. Bu gereksinimlerin tümü insana özgü, insan yapısının doğal parçasıdır.

Bireyin kişiliğini geliştirebilmesi, içinde yaşadığı toplumun kendisine tanıdığı olanaklarla orantılıdır. Bu olanaklar kişinin doğal yapısına karşıt gerekli olan temel koşullardan yoksun bırakır. Var olan ekonomik, politik ve toplumsal sistemler kişiyi önemsiz ve köle haline getirmiş ve çoğu kez normal dışı, topluma karşı ya da kendine karşı yıkıcı davranışlara iter.

Bireyin duygulanımı ve davranışı dünyayı nasıl yapılandırdığına bağlıdır. Dünyayı yapılandırma bilişlere ve çıkarsamalara dayanır. Çıkarsamalar geçmiş deneyimler sonucu oluşturulan şemalardır. Hatalı çıkarsamalar sonucunda oluşan ve dış olaylara duygusal tepkiyi belirleyen bilişleri otomatik düşünceler olarak adlandırmaktadır.

Modern dünyada bireyler çoğunlukla saldırganlık şeklinde olmak üzere pek çok olumsuz duygular taşırlar, kendilerindeki bu duygularıyla tolere etmek de zorlandıklarından, nesne­lerini parçalayarak bazı kısımları ayırdıklarını düşünülmektedir. Bu saldırganlık yapısal (yani kalıtsal) bir nedenle olabileceği gibi çevresel güçler nedeniyle de (örneğin, istismara maruz kalmış olmak gibi) olabilir. Kaynağı ne olursa olsun, bu duygular kişiler arası ilişkilerde olumsuz bir tonun egemen olmasına neden olmaktadır, bu nedenle de olumsuz nesneler (gerçekte nes­nelerin bazı kısımları) içselleştirilmektedir. Burada nesnelerin tanıtımları benlikte bütünleştirile­memiştir, kimliğin erimesi denen bir durum ortaya çıkmıştır.

Kimlik erimesi, anlamlı kişilerin ve benliğin bütünleştirilmesinin zayıf olması demektir. Kimlik erimesinde kişinin kronik bir şekilde kendini bomboş hissetmesi, kendi algılarıyla çelişmesi, çelişkili davranışlarda bulunması gözlenir çünkü kişi nesneleri anlamlı bir şekilde bütünleştirilmemiştir, başkalarıyla ilgili algıları çok yüzeysel, zayıf ve sığdır.

Kişinin benliği kırılgandır, sürekli olarak iyi ve kötü arasında gidip gelmektedir. Bu gidip gelmeler kişinin günlük yaşamında başkalarıyla olan ilişkilerinde onlarla ilişki kurarken kendini göstermektedir; bu kimseler insanları ya çok kötü ya da çok iyi olarak görmektedirler, insanlarla olan ilişkilerinde de bu algılamalarını gösterecek şekilde davranmaktadırlar.

Sefa İle…