Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2956.49
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Eylül 2022

Süheyl Ünver'in Yeni Defterleri

Her biri kültür hazinemizden sayılan Süheyl Ünver in defterleri yayımlandıkça, sanat dünyamız daha da zenginleşip bereketleniyor.

16_dac2c0bc07fbe07e58b739f9423c5d51.PNG

Mehmet Nuri Yardım

Sanat dünyamızın parlak yıldızı olan Ahmed Süheyl Ünver, büyük emekler verip gezip gördüğü yerler, dolaştığı şehirler hakkında kıymetli defterler yazmıştır. El emeğiyle ve büyük bir titizlikle doldurduğu bu defterlerin her biri, kültür ve sanat hazinemizden parçalardır. Rivayetlere göre bu defterlerin tamamı 1400 civarındadır. Defterleri Kubbealtı Neşriyâtı irfanımıza kazandırıyor. Bugüne kadar Bursa Defterleri, Edirne Defterleri, Konya Defterleri ve Orta Anadolu Defterleri neşredilmişti. Sanatkârımızın kaleme aldığı bu defterlerin dışında şimdi yurtdışında hazırlanmış üç yeni defterle buluşuyoruz: İran Defterleri 1: İran Seyahatnâmesi, Mısır Defteri: Mısır-nâme ve Irak Defteri: Bağdâd-nâme.

Bu nadide eserler üzerinde duracağız ama öncelikle hayatını âdeta kitap gibi yaşamış olan Süheyl Hoca’dan bir nebze bahsetmemiz gerekiyor. 1985 yılında evinde ziyaret edip sohbet etme talihine eriştiğim Süheyl Ünver, ‘Klasik Türk-İslam Sanatları’ diye adlandırılan an’anevi sanatlarımızın hamisi, sahibi, koruyucusu ve yaşatıcısı olmuştur. Onun hepimizin üstünde büyük hakları vardır. Ahmet Hamdi Tanpınar gibi edebiyatta zirve olan bir edibimizin, vefatından birkaç gün önce İstanbul Üniversitesi’nin önünde karşılaştığı Süheyl Ünver’e âdeta veda eder gibi, “Süheyl, İstanbul sana emanet!” demesini çok manidar bulmuşumdur. İstanbul gibi muhteşem ve muazzam bir şehir bir şahsa teslim edilebilir mi? Eğer bu kişi Süheyl Ünver gibi ‘emin’ biri ise kalp huzuruyla teslim edilir. Nitekim Tanpınar da bunun farkında ve şuurundadır. Süheyl Hoca’nın İstanbul’a bütün benliğiyle sahip çıkacağını bilmiş ve buna inanmıştır.

SADECE İSTANBUL MU?

Elbette merhum Süheyl Hocanın gayretinin temelinde büyük medeniyetimizi yaşayan ve yaşatan İstanbul vardır. Ancak aynen Mevlâna’nın pergel metaforundaki gibi bir ayağı Dersaadet’te ise diğer ayağıyla yurt içini ve dışını gezmiş, medeniyetimizin izlerini tespit etmiş ve günümüze taşımıştır. Evliya Çelebi’nin bir seyyah olarak Seyahatnamesi ile yaptığı büyük hizmeti, Süheyl Ünver kalemi ve fırçasıyla tamamlamış ve başarmıştır. Mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’nin o güzel deyişiyle “gayret kemerini kuşanmış” ve “Bismillah” deyip yola çıkmıştır. Bu yolda devşirdiği inci-mercan güzellikleri de cömertçe aziz milletimize hediye etmiştir. Bazen düşünüyorum da Allah korusun, Süheyl Hoca yaşamamış olsaydı bugün sanatımız ne kadar eksik, sönük ve mecalsiz kalacaktı? Kim bilir hangi mahrumiyetlerin içinde bocalayıp duracaktık? Başta Süheyl Ünver olmak üzere Necmeddin Okyay, Ekrem Hakkı Ayverdi, Muhsin Demironat, Rikkat Kunt, Hâmid Aytaç, Ali Alparslan ve Mustafa Düzgünman gibi üstatların hizmetleri elbette unutulamaz. Ancak bu şahsiyetler arasında rüchaniyet hakkı Süheyl Hoca’nındır. Zira eski diye bir kenara bırakılan, hatta o dönemde horlanıp dışlanan o muhteşem tezhib, minyatür, nakış, hüsn-ü hat, ebru, cild ve diğer sanatlarımızı âdeta yeniden canlandırıp ihya etmiş ve toplumun dikkatine ve istifadesine sunmuştur. Bu muazzam emeğin hakkı ödenebilir mi, asla!

KAYIT TUTMAYI ÖĞRETTİ

Biz şifahi kültüre sahip bir milletiz. Okuyup yazmaktan ziyade konuşmayı ve sohbeti severiz. Elbette sohbet kültürü de önemlidir. Hatta iyi sohbetleri mütemadiyen dinleyenlerin ‘kulak mollası’ oldukları da aşikâr. Ancak ilim ve sanat eserleri, kaydedilerek muhafaza edilir. Medeniyet böyle kurulur ve gelecek nesillere emanet edilir. İşte Süheyl Hoca bunu yapmıştır ve hayalinde yaşattığı bütün yüksek ideallerini tahakkuk ettirmiştir. Bize de yazı yazmanın, kayıt tutmanın ehemmiyetini ve tarifsiz sevincini öğretmiştir. Hazret, konuşmacı olduğu bir mahfilde uzun süre suskun kalınca yanına yanaşıp “Efendim bir eksik mi var?” diye sorduklarında verdiği cevap harikulâdedir: “Konuşamıyorum, zira dinleyicilerin hiçbirinin elinde kalem defter yok. Ben bildiklerimi boşuna mı anlatacağım?” Tahmin edileceği gibi bütün dinleyicilere kalem, defter dağıtılmış sonra Hoca konuşmaya, müktesebatını hazirunun önüne dökmeye başlamıştır. Hocanın Türk süsleme sanatlarına yaptığı hizmetin hududu çizilemez. Bunun için her zaman rahmetle, şükranla yâd edilmeyi hak ediyor.

9-iran defteri_ca244196e0b3b12b1839eb4f26632d78.jpeg

GÖNÜL COĞRAFYAMIZDAN

Süheyl Ünver’in yeni eserleri, ‘Gönül Coğrafyamız’ dediğimiz İslam dünyasından. Bereketli ömrünü hayırlı icraat ve faaliyetlerle zinetlendiren Hoca’nın yeni eserlerinden ilki İran Defterleri 1 ismini taşıyor ve İran Seyahatnâmesi olarak adlandırılıyor. Milad Salmani’nin yayına hazırladığı eserin sunuş yazısı, sanatkârımızın kızı Gülbün Mesara’ya ait. Bilindiği gibi Hocanın defterleri Süleymaniye Kütüphânesi’nde bulunuyor. İran Seyahatnâmesi’nin diğer gezi defterlerinden çok zengin ve renkli bir örneği olduğunu belirten Mesara, babasının İbn-i Sînâ’nın doğumunun hicrî bininci yıl dönümü münasebetiyle Tahran’da 12 Nisan-8 Mayıs 1954 tarihleri arasında düzenlenen ihtifale katıldığını belirtiyor. Bu tarihî seyahate devrin mühim ilim adamları olan Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan, Prof. D r. Ahmed Ateş, Prof. Dr. Aydın Sayılı da Şehinşah Rıza Pehlevi’nin resmi dâvetlileri olarak iştirak etmişlerdir. Süheyl Hoca, resmî programların dışında İran’daki çeşitli gezilere katılır, fotoğraflar çeker, notlar alır. Hemedan, Tebriz seyahati esnasındaki intibaları önemlidir. Süheyl Hoca, âdeta bir kültür ganimeti sayılan bu defter hakkında şunları söylüyor: “Bu defterim gerek İran’da, gerek dönüş yolunda ve bilhassa İstanbul’da elden ele dolaştı ve zannederim çok beğenildi. Ben şimdi açıkça itiraf edeyim ki, bunu sevdiğim talebeme bir örnek olsun diye hazırladım. Onlar unutmasınlar ki, ben her seyahatimde bir boş defteri alır, böyle doldururum. Şüphe etmem ki, seneler sonra bu defter bir kıymet iktisap etmesin…”

10-Irak Defteri_23d896d1e156c560382a94c6939755c3.jpeg

BAĞDÂD-NÂME

Süheyl Hoca kendisine yapılan dâvetleri geri çevirmez. Ama gitmeden önce de hazırlığını yapar, zira ilim ve sanat heybelerini doldurup memlekete dönecektir. Irak Defteri: Bağdâd-nâme de böyle bereketli bir çalışmanın mahsulüdür. Yine Milad Salmani’nin neşre hazırladığı bu eserde de, Irak’a 20-28 Mart 1952 tarihleri arasında Irak’ın başşehri Bağdat’ta tertip edilen ihtifale katılışın ve ülkedeki şehirlere yapılan gezilerin semerelerini görüyoruz. Bu sefer seyahate katılanlar arasında İstanbul Üniversitesi’ni temsil eden Rektör Ord. Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan ile birlikte Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Ateş de vardır. Hanımı Müzehher Ünver de Hoca’ya bu seyahat esnasında eşlik etmektedir. Görüp dolaşılan şehir ve bölgeler, Babil, Musul, Necef ve Kerbelâ’dır. Bu cevelanda da Hoca, defterine zengin notlar almış, minik çizimler yapmış ve suluboya resimlerle hem defterini hem de seyahatini renklendirmiştir. Umumiyetle defterlere Osmanlı Türkçesiyle yazılan notlar çok düzenli, istifi mükemmel ve güzeldir. Hele Hoca’nın küçük resimleri ve vinyetleri o kadar tatlı ve hoş ki, sadece bunları seyretmek bile doğrusu insana huzur veriyor.

MISIR-NÂME

Üçüncü definemiz, Mısır Defteri: Mısır-nâme ismini taşıyor. Bu eseri Üzeyir Karataş hazırlayıp okuyucunun istifadesine sunuyor. Takdimden öğreniyoruz ki, Mısır-nâme, aziz Ünver’in, 45 yıllık dostu, eski hariciyecilerden Esad Fuad Tugay’ın dâveti üzerine, 1951 senesi ocak ayında eşiyle birlikte Mısır’a yaptığı üç haftalık bir seyahattir. İsminden de anlaşılacağı gibi bu eser de, Afrika’nın gözdesi olan memleketten devşirilmiş notlardan ve malumattan mürekkeptir. Bu kadim ülkede müzeleri, kütüphaneleri ve tarihî mekânları büyük bir iştahla dolaşan Hoca, eski Mısır medeniyetine hayran kalır. En çok da bu medeniyetin bakiyyesi olan eserlerin korunmasına sevinir. Nitekim hislerini şu sözlerle dile getirir: “Mısır hep yapmış, hem de yazmış. Sanatla, târihle meşgul olanlar mutlaka Mısır’dan geçmeli, vesselâm.”

İYİ MİHMANDAR

Merak edenler olabilir bu eserlerde Süheyl Bey’in inci gibi kaleme aldığı eski/mez yazının karşılığı var mı? Elbette var. Osmanlı Türkçesine vakıf olmayan okuyucu, Latin harflerine aktarılan metinleri rahatlıkla okuyabilecek ve seyahatnameleri tetkik ederken maziye nefis yolculuk yapacaktır. Zira önümüzde çok iyi bir mihmandar vardır. Hem göze, hem de gönle hitap eden ama idrakimizi de harekete geçiren eserler, iyi ve titiz kütüphaneleri süslemeli. Zaten Süheyl Ünver’in her yazdığı okunur, her anlattığı dinlenir, her yaptığı temaşa edilir. Her üçü de, sanata meraklı olanların biricik el kitabıdır. Bu külliyatı hazırlayanlar ve neşrinde emeği geçenler, her türlü takdiri, tebriki, alkışı ve duayı hak ediyor. Ne diyelim, ömrünüze bereket!

Süheyl Hocanın eserlerinde hepimizin ders alacağı veciz sözler vardır. Bunlar kelâm-ı kibardandır ve bize ışık tutar, yolumuzu aydınlatır. “Asıl büyük israf, ömrün beyhude yere sarfıdır. Çünkü bir saatlik ömür, yüz bin dinarla geri çevrilemez.” diyen büyüğümüzün şu tavsiyeleri de kulaklarımıza küpe olmalıdır: “Dostlara ağırlık verme ve onları sık sık taciz etme. Bize hizmet eden zavallıları minnetle yâd ederek gönüllerini şad et. Güzel sözlerle ruhunu incelt. Güzel resimli defterler doldur. Küçükleri sevindir. Her türlü mahlûka acı. Örnek bir vatanperver ol!”