Donald Trump, Amerika'nın 45. ve 47. başkanı olarak göreve başladığı süre boyunca, hem ülke içinde hem de Dünya çapında büyük bir etki yarattı. 2016 seçim zaferiyle başlayan siyasi kariyeri, yalnızca Amerikalıların değil, tüm dünyanın ilgisini çekti. Trump'ın popülist politikaları, kutuplaştırıcı söylemleri ve dünya görüşü, Amerikan siyasetini köklü bir şekilde değiştirdi. Ancak, Amerikan demokrasisi ve toplum yapısına verdiği zarar, ülkenin geleceğini tehdit edebilecek ciddi endişeler getiriyor.

Zira Trump’ın geldiği Amerikan toplumu, maddi çıkarları önceleyen bir sosyolojiye sahip.

Bu toplumda Maddi gelişmişlikle, insani değerler arasında sosyolojinin açıklamakta aciz kaldığı bir tezat vardır. Değerlerin, insan haklarının onlar için bir değeri yoktur.

Beyaz adamın geldiği batı-Avrupa kültürü, 16.yüzyıla kadar, kendi içinde çatışmaların, savaş ve barbar bir kültürün yaşantığı çalkantılı bir dönem yaşamıştır.

Amerikanın keşfi ile, Avrupada ne kadar kanun kaçağı, eğitimsiz, katil, hırsız ve kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kişi varsa yeni Dünyaya göç etti.

Bu yeni, barbar ve katiller ordusu Amerikan kültürü ve sisteminin genetik altyapısı demek olacaktı. Amerika için maddi güç kutsaldı artık. Bu beşeri kutsallık, ABD tarihini kan, gözyaşı ve kavgalar tarihi yapmıştır.

Ve Bugün itibariyle Trump’ın başkanlık dönemi, Amerika’da daha önce pek de görülmeyen derecede derin bir bölünmeye yol açacak potansiyele sahip. 2016 seçimlerinde kazandığı zafer, toplumun büyük bir kısmı tarafından şokla karşılanmıştı. Uygulanan politikalar, özellikle göçmenlik, sağlık, çevre ve ekonomi gibi konularda toplumda büyük kutuplaşmalara neden oldu.

Söylemleri, özellikle onun popülist yaklaşımı, Amerika’daki siyasi kutuplaşmayı derinleştirdi. "Amerika’yı yeniden büyük yapma" (Make America Great Again - MAGA) sloganı, büyük bir destek bulsa da, diğer taraftan Amerikalıların bir kısmı tarafından büyük bir tehdit olarak görüldü. Trump, pek çok konuda keskin bir şekilde karşıt görüşlere sahip olan seçmenler arasında büyük bir bölünme yarattı. Bu bölünme, sadece seçimlerde değil, günlük yaşamda da toplumsal huzursuzluğa ve siyasi istikrarsızlığa yol açtı.

Bilinen bir sosoyolojik gerçektir; bu tür kutuplaşmalar bir ülkenin sosyal dokusuna ciddi zararlar verebilmektedir. Bu, Amerika'nın geleneksel demokratik değerlerine ciddi bir tehdit oluşturdu. Demokratik kurumların zayıflaması ve toplumun birbirine düşman iki kutba ayrılması, Amerika'nın siyasi ve toplumsal yapısını tekrardan kalıcı şekilde değiştirecektir.

Özellikle 2020 seçimlerinin ardından, Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi ve "seçim hilesi" iddiaları, Amerikan demokrasisinin güvenliğini sorgulatan bir dönemi başlattı. Trump, seçim sonuçlarına itiraz ederken, hem kendi partisindeki bazı kişiler hem de muhalefet tarafından "seçim sistemini zayıflatmak" ve "demokratik normlara aykırı davranmak" ile suçlandı.

Yüksek Mahkeme'ye ve diğer bağımsız kurumlara yönelik müdahaleler, Amerikan demokrasisinin gücünü sorgulayan bir etki yarattı. Demokrasiye olan inancın sarsılması, halkın devletin meşruiyetine olan güveninin azalmasına yol açar. Bu, Amerikan toplumunun uzun vadede daha da polarize olmasına ve kurumların işlevselliğinin tehlikeye girmesine neden olacaktır.

Trump, Amerikan dış politikasında da büyük değişimlere neden oldu. Küreselleşmeye karşı durarak, ulusal çıkarları ön plana çıkardı ve Amerika'nın dünya üzerindeki rolünü değiştirmeye çalıştı. Özellikle NATO gibi uluslararası ittifaklarla girdiği gerilimler, iklim değişikliği gibi küresel sorunlara karşı mesafeli bir duruş sergilemesi, Amerika'nın küresel arenadaki etkisini farklı bir konuma getirdi.

ABD, Trump yönetimi altında birçok geleneksel uluslararası ittifakından uzaklaştı. Gazzede yaşananlar konusunda İsrail ile kayıtsız şartsız ortaklığı, Amerikanın küresel liderliğine olan güveni zedeledi. Aynı zamanda Avrupa, Çin ve Rusya gibi rakip güçler karşısında Amerika'nın yalnızlaşmasına ve küresel düzende daha izole bir konumda bulunmasına yol açtı. bu yalnızca dış politika açısından değil, iç politikada da büyük bir belirsizliğe ve istikrarsızlığa nedendir.

Trump’ın politikaları, Gümrük vergileri, azınlık grupları ve sosyal haklar, göçmenler, kadınlar, LGBTQ+ bireyler ve siyahiler gibi toplumun marjinalleşmiş kesimlerine yönelik pek çok eleştirilen politikayı hayata geçirdi. ırkçılığa eğilimli söylemleri ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki tartışmalı duruşu, Amerika’daki toplumsal huzursuzluğu artırdı.

Toplumsal haklar ve eşitlik konusundaki geri adımlar, Amerika’daki ilerlemeci hareketlere karşı büyük bir engel teşkil etti. Bu, uzun vadede toplumsal adaletin sağlanmasında büyük zorluklar yaratabilir ve toplumsal barışı tehdit edebilir.

Sonuç itibariyle Amerikan toplumunda ve dünyada derin izler bırakacak uygulamalar hayata geçirilmektedir.

Siyasi kutuplaşma, demokrasiye olan güvenin sarsılması, küresel rolün zayıflaması ve toplumsal adaletin gerilemesi gibi unsurlar, Trump yönetiminin Amerika'nın sonunu getirebilecek unsurlar arasında sayılabilir. Gelecekteki başkanlık seçimleri ve toplumsal hareketler, bu mirası şekillendirecek ve Amerika’nın geleceğini belirleyecektir.

Trump, kesinlikle Amerikan ve Dünya tarihinin en tartışmalı ve suçlu figürlerinden biri olarak anılacak. Ancak onun Amerika'ya getireceği tartışmalı dönüşüm, hem Amerika hem de dünya için belirleyici olmaya devam edecek gibi görünüyor.