Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Aralık 2024

Şehrin Yıkılışı

Şehirler; hangi sebepten yıkılırlar, krizler ve buhranlarla yok olurlar. İlk akla gelebilecek sebepleri sıralarsak depremler, yangınlar, seller ve savaşlar bir şehrin yıkılmasının ana sebepleridir. Bazen şehirlerin yıkılmasında ve yok oluşunda nehirlerin yataklarını değiştirmesi de önemli rol oynar. Bunun yanında bir şehrin kuruluşunda var olan ana felsefeye mugayyır davranışlar da o şehrin yıkılmasına ya da buhrana girmesine sebep olabiliyor.

Şehrin yıkılışını iki koldan yaşayan Orta Asya’daki Ürgenç şehrinin dramatik bir serüveni vardır. Bir dönem Harezm şehrinin başşehri olarak Fahreddin Er-Râzi gibi önemli âlimlere, sanatkârlara ve devlet adamlarına ev sahipliği yapan bu Ürgenç, 13. yüzyılla birlikte Moğolların bu bölgeyi istila etmesiyle yağmalanır, yakılıp yıkılır. Şehirde önemli külliyeler, tarihî eserler yok oluyor. Şehir 15. asırda tam toparlanacakken bu sefer tabiatın azizliğine uğradı. Şehrin içinden geçen Amu Derya (Ceyhun) nehri Hazar Denizine akmaktan vazgeçip

onun yerine Aral Gölüne yönelir. Amu Derya’nın karar değiştirmesi sonucu tarihî Ürgenç şehrinin sonu olur ve buradaki halk Hive şehrine göç eder.

Meşhur devlet adamı Hamurabi’nin devleti ve ülkesi Babil, aynı zamanda baş şehirdir. Bu şehir M.Ö. 539 yılında Ahamenişler, tarafından yıkılır. Yine meşhur Babil kulesi de bu savaşta nasibini alır ve yıkılır. Yıkılan Babil kulesini Büyük İskender hayran kalır ve burayı tekrar onarır. Tarih’te dünyanın en büyük ve en zengin şehri Babil, ne hikmetse Müslümanlar tarafından Bağdat’ın kurulmasıyla dramatik bir düşüş yaşadı.

Şair Sezai Karakoç’un şehrin yıkılışına dair metaforu da şairanedir. O, şehrin yıkılışını tek başına görmez. Ona göre şehrin yıkılışı devletin yıkılışından ailenin yıkılışına doğru yol alan bir maceradır.

Zülküfül Dağı’nın eteğindeki o küçük kasabada, Mayıs ayı başlarında bir günde dünyaya gelen şair; kendi anlatımıyla “çağın yıkılışı, Osmanlı’nın yıkılışı, Ergani’nin yıkılışı ve ailenin yıkılışı” olarak isimlendirdiği dört yıkılmışlığın içinde hayata merhaba demişti.

Sezai Karakoç’a göre şehrin yıkılışı önce çağın yıkılışı ile başlamıştır. İki Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasında doğan bir kuşaktandır Karakoç. Görünüşe göre şairin doğduğu yıl olan 1933 yılı bir barış yılıdır. Birinci Dünya Savaşı yaraları sarılmaya başlanmış, İkinci Dünya Savaşı da henüz ufukta görünmüyor. Ama bu aldatıcıdır. Gerçekteyse, Birinci Dünya Savaşı henüz gitmemiş, İkinci Dünya Savaşı da geldi gelecek gibiydi.

“İkinci yıkım, daha önce anlattığım, ülkemizin, devletimizin, milletimizin, toplumumuzun yıkılışıydı. Çağın yıkılışı bu toplum yıkılışını da doğurmuştu. Üçüncü yıkım, şehrin yıkılışıdır. Osmanlıların şehri olan Ergani, zamanla, Kalenin hemen eteğine taşmış; böylece Kale mahallesi ve Ergani diye âdeta iki parçalı bir yapı göstermiştir. Meşrutiyetten sonra ise o Ergani de terkedilmiş ve dağın eteğinde yeni Ergani doğmuştur. “Dördüncü yıkılmışlıkla da biraz bu üç yıkılmışlığının, çağ yıkılmışlığının, ülke yıkılmışlığının ve şehir yıkılmışlığın sonucu olarak, birçok aile gibi, ailemizin geçirdiği krizlerle çalkanışını

Sezai Karakoç, ailemiz de Birinci Dünya Savaşı sarsıntısı, Şeyh Sait olayının bölgede doğurduğu ekonomik yıkımdan payını aldığını aktarır.

Yukarıda ismini zikrettiğimiz şehirlerin kaderini yaşamamış ama tarih boyunca birçok sebepten dolayı yakılmış ve buhranlar yaşamıştır bir şehir daha var. Bu şehir Urfa’dan başka bir şehir değil. Urfa, Miladî 639 tarihinden beri Müslümanlar tarafından yönetilmektedir. Bu tarihten önce Urfa’nın ilk sakinleri olan Aramî ve Süryaniler’di. Yazılı kaynaklarda bu iki halkın varlığını ancak Millat’tan Önce 303 tarihinde Urfa’ya gelen Selevkos’lardan öğreniyoruz. Selevkosların kralı Nikotar, Büyük İskender’in komutanıydı. İskender’in ani ölümünden sonra güç başarılı olur ve Basileus (kral) unvanını alarak Küçük Asya, Mezopotamya ve İran platosunun hükümdarı haline gelir.

Selevkos’la beraber Urfa’ya gelen Helenler bu şehrin Aramice ismi olan Urhay ismini kendi şehirlerinin adı olan Edessa ile değiştirmişlerdi. Bir dönem Babil’de ve Antakya’da idare merkezini sürdürse de ülkenin merkezi olarak Edessa yer almaktaydı.

Bu tarihlerden itibaren yazılı kaynaklarda Urfa’da dört boyutlu bir buhran yaşanmıştır.

Urfa, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'a göre Nuh peygamber zamanında kopan tufandan sonra kurulmuştur. Bazı tarihçilere göre Hz. Nuh ve ailesi, Büyük Tufan'ın suları çekildikten sonra ilk olarak Harran'ın doğusundaki Cudi Dağı'na sığınmıştır ve Nuh'un gemisinin de bu dağda bulunduğu söylenilir. Bu teoriye göre Büyük Tufan'dan sonra ilk yerleşim yeri Urfa’dır. Yani dünyada ikinci kez hayatın başladığı yer Urfa’dır. Göbeklitepe ve Urfa’daki diğer taş tepeler bu teoriyi kanıtlar niteliktedir.