Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Kasım 2024

Eğitimde katarsisi kim sağlayacak?

Bu aralar çok sık ‘edebiyat akımıyla’ ilgili okumalar yapıyorum ve sıkça şu kavrama denk geliyorum: “Katarsis”

Anlamı ne diye merak edenler için kendi yorumumu da katarak aktarmaya çalışayım. Katarsis; saflığın, arınmanın, tutkulardan vaz geçmişliğin, tasavvufi bir ifade ile kemale ermenin adıdır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ki kendini gerçekleştirmektir belki de. Her ne kadar Antik Çağ’dan kalma bir tanım ile “ruhun aydınlanması” olarak bilinse de, sosyal psikolojide “duygusal boşalma, rahatlama” olarak da tanımlanır katarsis.

Edebiyat akımıyla ilgili okumalarımda karşılaştığım her katarsis kelimesi bana eğitimi çağrıştırdı, eğitim sistemimiz ile ilinti kurmaya zorluyordu. Tıpkı şairin “bana her şey seni hatırlatıyor” dediği gibi bir durum yaşıyordum… Bende de böyle bir ruh hali var ki ne ile karşılaşırsam “Eğitim sistemine veya sürecine entegre edebilir miyiz?” diye direkt aklıma düşen bu fikirden vazgeçemiyorum.

Eğitim, bireyin davranışlarında kalıcı izli davranış değişikliği oluşturmak suretiyle akıl, ruh ve vicdanında ARINMAYI sağlamak, kendine yönelmesi, özüne dönmesini gerçekleştirmek…

Okullardaki disiplin olayların temelinde çocuğun yaşadığı yoğun stres sonucu DUYGUSAL BOŞALIMIN meydana gelmesini sağlamak...

Bastırılmış, dışa vurulmamış, içe dönük yaşanmış stres ve gerilimlerden arınıp SAFLIĞA kavuşmak, temizlenmek, kendini gerçekleştirmek…

Bunlar eğitimin örtük amaçlarından biri, belki de en önemlisi değil mi? O halde katarsis ifadesini eğitime uyarlamak gayet mümkün. Hatta yeri gelmişken soralım öyleyse; eğitimde katarsisi kim sağlayacak?

Tutkularımız var hepimizin, hayatımızın her alanında. Alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız, vazgeçemediklerimiz, bizi biz yaptığını zannettiğimiz değerlerimiz… Evet bazen bunların bizi biz yaptığını zannederiz ama çoğu zaman ayaklarımızdaki, akıllarımızdaki, ruhumuzdaki “prangalar” ne yazık ki. Bu, hayatın her alanında hepimiz için geçerli. Okullarda da öğretmenlik mesleğini icra eden öğretmenler için de geçerli. Kimi zaman öğretmenler sınıfta da olsa, akılları veya ruhları bir başka yerde olabiliyor bazen. Söz gelimi çalışma yürüttüğü sendikal faaliyetlerde ya da özlük haklarında, belki de bir başka şeyde...

Tüm eğitimcilere genelleyebilir miyiz emin değilim ama okula giderken kimi ekonomik, kimi sağlık, kimi ise ailevi veya mesleki sorunlar nedeni ile kendini tam anlamı ile işine veremiyor. Neredeyse hiçbir eğitimci sosyal veya ailevi hayatta yaşadığı dert ve kederlerden arınmış, saf bir şekilde mesleğini icra edemiyor maalesef. Ya okula demoralize bir şekilde geliyor ya da okul sınırları içerisinde yaşadığı bir olay karşısında canı sıkılıyor, ruhu daralıyor. Kimi öğretmenler nöbet esnasında kimi öğretmenler ise sınıflarında öğrencileri disipline ederken karşılaştığı bir durum karşısında kimi ise gün içinde yaşadığı şu veya bu nedenle morali bozuluyor ve modu düşüyor. Elinde olmayan nedenlere “ideal öğretmenlik” veya “mutlak öğretmenlik” rolünden uzaklaşmış oluyor. Yani, arınmamış, saflaşmamış, özüne dönmemiş bir şekilde mesleğini sürdürüyor.

Yaşadığı olumsuzluklar, kötü olaylar, endişe, kaygı, heyecan veya acı veren durumlar karşısında göz yaşlarına hakim olamayan bir öğrencinin gözyaşlarını silmek, ruhunu ferahlatmak, derdine derman olmak, yol göstermek, rehberlik etmek, elinden tutmak eğitimdeki katarsisin bir gerekliliğidir ki öğretmen de arınır, öğrenci de… Öğrenciye de huzur gelir öğretmene de… Öğrencinin yaşadığı travmaya neden olan olayı ortadan kaldırmak veya travma sonucu bilinçaltında bazı şeyleri bastırmaya çalışarak kendine psikolojik zarar vermek sonucu doğmadan önce önleyici rehberlik hizmeti sunmak, öğrenciyi dert ve sıkıntılarından arındırmak eğitimde katarsisleşme sürecinin bir parçası.

Öğrencilerin ihtiyacı olduğu kadar öğretmenlerin de ihtiyacı var arınmaya, ruhunu dinlendirmeye, dinginliğe, saflığa. Meslekleri gereği dışa belki yansıtmıyorlar ama içerine akıttıkları o kadar çok gözyaşları var ki… Özellikle ötekileştirilmekten yorulmuş durumda öğretmenler. En üzücü tarafı ise ötekileşen de ötekileştiren de eğitimciler. Sen o sendikadansın, sen o branştansın, senin ek dersin o kadar, sınav görevin şu kadar diye iyice ayrışmanın yanı sıra birbirlerine sosyolojik ve psikolojik zarar da vermiş oluyorlar.

Eğitime dair binlerce sorunumuz var ne yazık ki. İrili ufaklı çözmeye çalışıyor herkes. Birgün eğitim tüm dert ve sıkıntılardan arınacak ve aslına, gerçek ruhuna kavuşacak ise, bu, öğrencilerin de öğretmenlerin de içerisinde olduğu tüm eğitim paydaşlarının katarsisi ile mümkün olacak.

Gelin arınalım, tutkularımızdan, alışkanlıklarımızdan, prangalarımızdan vazgeçelim. Meslekî saflığı ve güzelliği ruhumuzda yaşatalım. “Bir olalım, iri olalım, diri olalım ve hep birlikte Türkiye olalım”