Eğitimde katarsisi kim sağlayacak?
Bu aralar çok sık ‘edebiyat akımıyla’ ilgili okumalar yapıyorum ve sıkça şu kavrama denk geliyorum: “Katarsis”
Anlamı ne diye merak edenler için kendi yorumumu da katarak
aktarmaya çalışayım. Katarsis; saflığın, arınmanın, tutkulardan vaz
geçmişliğin, tasavvufi bir ifade ile kemale ermenin adıdır. Maslow’un
ihtiyaçlar hiyerarşisinde ki kendini gerçekleştirmektir belki de. Her ne kadar
Antik Çağ’dan kalma bir tanım ile “ruhun aydınlanması” olarak bilinse de,
sosyal psikolojide “duygusal boşalma, rahatlama” olarak da tanımlanır katarsis.
Edebiyat akımıyla ilgili okumalarımda karşılaştığım
her katarsis kelimesi bana eğitimi çağrıştırdı, eğitim sistemimiz ile ilinti
kurmaya zorluyordu. Tıpkı şairin “bana her şey seni hatırlatıyor” dediği gibi
bir durum yaşıyordum… Bende de böyle bir ruh hali var ki ne ile karşılaşırsam
“Eğitim sistemine veya sürecine entegre edebilir miyiz?” diye direkt aklıma
düşen bu fikirden vazgeçemiyorum.
Eğitim, bireyin davranışlarında kalıcı izli davranış
değişikliği oluşturmak suretiyle akıl, ruh ve vicdanında ARINMAYI sağlamak,
kendine yönelmesi, özüne dönmesini gerçekleştirmek…
Okullardaki disiplin olayların temelinde çocuğun
yaşadığı yoğun stres sonucu DUYGUSAL BOŞALIMIN meydana gelmesini sağlamak...
Bastırılmış, dışa vurulmamış, içe dönük yaşanmış
stres ve gerilimlerden arınıp SAFLIĞA kavuşmak, temizlenmek, kendini
gerçekleştirmek…
Bunlar eğitimin örtük amaçlarından biri, belki de en
önemlisi değil mi? O halde katarsis ifadesini eğitime uyarlamak gayet mümkün.
Hatta yeri gelmişken soralım öyleyse; eğitimde katarsisi kim sağlayacak?
Tutkularımız var hepimizin, hayatımızın her
alanında. Alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız, vazgeçemediklerimiz, bizi biz
yaptığını zannettiğimiz değerlerimiz… Evet bazen bunların bizi biz yaptığını
zannederiz ama çoğu zaman ayaklarımızdaki, akıllarımızdaki, ruhumuzdaki “prangalar”
ne yazık ki. Bu, hayatın her alanında hepimiz için geçerli. Okullarda da
öğretmenlik mesleğini icra eden öğretmenler için de geçerli. Kimi zaman
öğretmenler sınıfta da olsa, akılları veya ruhları bir başka yerde olabiliyor
bazen. Söz gelimi çalışma yürüttüğü sendikal faaliyetlerde ya da özlük
haklarında, belki de bir başka şeyde...
Tüm eğitimcilere genelleyebilir miyiz emin değilim
ama okula giderken kimi ekonomik, kimi sağlık, kimi ise ailevi veya mesleki
sorunlar nedeni ile kendini tam anlamı ile işine veremiyor. Neredeyse hiçbir
eğitimci sosyal veya ailevi hayatta yaşadığı dert ve kederlerden arınmış, saf
bir şekilde mesleğini icra edemiyor maalesef. Ya okula demoralize bir şekilde
geliyor ya da okul sınırları içerisinde yaşadığı bir olay karşısında canı
sıkılıyor, ruhu daralıyor. Kimi öğretmenler nöbet esnasında kimi öğretmenler
ise sınıflarında öğrencileri disipline ederken karşılaştığı bir durum
karşısında kimi ise gün içinde yaşadığı şu veya bu nedenle morali bozuluyor ve
modu düşüyor. Elinde olmayan nedenlere “ideal öğretmenlik” veya “mutlak
öğretmenlik” rolünden uzaklaşmış oluyor. Yani, arınmamış, saflaşmamış, özüne
dönmemiş bir şekilde mesleğini sürdürüyor.
Yaşadığı olumsuzluklar, kötü olaylar, endişe, kaygı,
heyecan veya acı veren durumlar karşısında göz yaşlarına hakim olamayan bir
öğrencinin gözyaşlarını silmek, ruhunu ferahlatmak, derdine derman olmak, yol
göstermek, rehberlik etmek, elinden tutmak eğitimdeki katarsisin bir
gerekliliğidir ki öğretmen de arınır, öğrenci de… Öğrenciye de huzur gelir
öğretmene de… Öğrencinin yaşadığı travmaya neden olan olayı ortadan kaldırmak
veya travma sonucu bilinçaltında bazı şeyleri bastırmaya çalışarak kendine
psikolojik zarar vermek sonucu doğmadan önce önleyici rehberlik hizmeti sunmak,
öğrenciyi dert ve sıkıntılarından arındırmak eğitimde katarsisleşme sürecinin
bir parçası.
Öğrencilerin ihtiyacı olduğu kadar öğretmenlerin de
ihtiyacı var arınmaya, ruhunu dinlendirmeye, dinginliğe, saflığa. Meslekleri
gereği dışa belki yansıtmıyorlar ama içerine akıttıkları o kadar çok gözyaşları
var ki… Özellikle ötekileştirilmekten yorulmuş durumda öğretmenler. En üzücü
tarafı ise ötekileşen de ötekileştiren de eğitimciler. Sen o sendikadansın, sen
o branştansın, senin ek dersin o kadar, sınav görevin şu kadar diye iyice
ayrışmanın yanı sıra birbirlerine sosyolojik ve psikolojik zarar da vermiş
oluyorlar.
Eğitime dair binlerce sorunumuz var ne yazık ki.
İrili ufaklı çözmeye çalışıyor herkes. Birgün eğitim tüm dert ve sıkıntılardan
arınacak ve aslına, gerçek ruhuna kavuşacak ise, bu, öğrencilerin de
öğretmenlerin de içerisinde olduğu tüm eğitim paydaşlarının katarsisi ile
mümkün olacak.
Gelin arınalım, tutkularımızdan,
alışkanlıklarımızdan, prangalarımızdan vazgeçelim. Meslekî saflığı ve güzelliği
ruhumuzda yaşatalım. “Bir olalım, iri olalım, diri olalım ve hep birlikte
Türkiye olalım”