Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Akrebin Doğası

Vicdan, en üst düzeydeki yargılama yetisidir. Beşeri bütün yargı sistemlerinin ön koşuludur, üzerindedir ve insanı insan yapan nihai karar merciidir. Vicdan bitmeden insanlık özü tükenmez. Bir başka ifadeyle insan olmanın başladığı yer, vicdanın yeşerdiği; yok olduğu yer ise vicdanın tükendiği yerdir. Bu böyledir, böyleydi ve böyle olacak. İnsan çabalarının meyveye döndüğü, insanın yüzünü kültür ve medeniyete çevirdiği noktada durur vicdan. İnsanı hayvandan ayıran çizgiyi hep akıl olarak düşünürüz. Oysa bu çizgi vicdan çizgisidir. Bilakis aklın en parlak anlarında bile vicdan yoksa orada hayvani kımıltının bizatihi kendisi, hem de en hoyrat biçimde kendini gösterir ve onu, insanı hayvandan bile aşağı derekelere sürükler. Dünyanın başına bela olan şey, bu sebepten, akılsızlık değil vicdansızlıktır. Bu, aynı zamanda devirlere de çağlara da karakteristik özelliğini veren rengin ta kendisidir. Vicdan parladıkça devirlerin ışığı yanar, soluklaştıkça devirlerin ışığı söner. Vicdansız bir birey kendisinden en korkulacak bireydir. Vicdansız bir toplum, kendisinden en kaçılası toplumdur. Vicdansız bir çağ en merhametsiz, en hayvani, en nobran işlerin altına imza atar ve galiba, içinden geçtiğimiz süreç, muhatap olduğumuz insan tipi, mensubu olduğumuz çağ tam da böylesi...

Yargılama gücümüzü yitirdiğimizde taşlaşırız. Yargılama gücümüz zayıfladığında otlaşırız. Yargılama gücümüzü yanlış yönlendirdiğimizde hayvanlaşırız. Yargılama gücümüzü kötülüğün emrine verdiğimizde artık hayvandan bile aşağı derekelere düşeriz. Ve galiba biz onu yaptık. Artık, bu vakitten sonra, İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamın adı bir cehalet değildir, bir akıl yitimi, bir şuursuzluk hali değildir, en hafifiyle bir hayvani içgüdüdür ama ötesi de var. Ötesi, daha ötesi, aklın şeytanın emrine girdiği, kötülüğün misyonerliğini üstlendiği, insanlık dışı bir şuurdan nemalanan ve insanlık karşıtı bir eyleyişe tabi, dolayısıyla sonuna kadar akılcı ama bir o kadar da ahlak dışı ve canavarcadır. Burası, tam da burası kötülüğün vicdansızlıkla buluştuğu, dolayısıyla iyiliğe karşı en azılı ittifakın gerçekleştiği yerdir. Kötüler kötülüklerini sonuna kadar yapıyor ve kendine yakıştığı gibi davranıyor. Bir yılandan tebessüm etmesini bekleyemezsiniz. Bir akrepten zehir yerine şifa bekleyemezsiniz. Karanlıktan ışık çıkmaz. Kötülükten nur umulmaz. Dolayısıyla burada, bu çağın mensubu insanların oturup İsrail’den medet umması, Amerika Birleşik Devletleri’nin veya İngiltere’nin dünyaya adalet dağıtmasını umması safdillikten, alıklıktan öte bir anlam taşımaz. Bunu söylemeye bile gerek yoktur. Tuhaf olan sadece şu: Peki biz ne yapıyoruz? Dünyanın yılanlar, çıyanlar ve akreplere terk edilmesine çünkü sadece ceylanlar, koyunlar, kuzular seyirci kalmıyor. Gezegenin arslanları da oturmuş gözlerini belerterek boş bir levhayı seyreder gibi kımıltısız duruyor.

Vicdanımızı parlatmak için geldik, onun için yaşıyoruz. Bize bir yargı gücü verildi. Onunla iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan, sağlamı çürükten ayırma yetisi oluşturmamız gerekiyor. Faydalıyı zararlıdan elbette. Ve bütün bunları, bu ayırt etme mekanizmalarını türümüzün selameti için yapmamız gerekiyor. En sıradan insandan tutun da zihni en gelişmiş olana kadar bu dünyada kapladığımız hacim ve sahip olduğumuz işlev sadece vicdanlı biri olmaktan geçiyor. Bunun için buradayız, bunun için yaşıyoruz. Bunun için uyanıyor, bunun için hareket ediyor, bunun için nefes alıp veriyoruz. Vicdan yoksa insan da yok insanlık da yok. Yılanlara meydan okumayanların “insanım demeye” hakkı yoktur. Akreplerle savaşmayanların, onlar tarafından sokulduklarında acılarından şikayet etmeye hakları yoktur. Dünyayı yılanlar yönettiğinde kabalık ve çirkinlik kaçınılmaz olur. Mahalleyi akrepler bastığında hiç kimse, uykusunda bile rahat değildir, yorgunluk kaçınılmaz olur. Ortadoğu’yu yılanlar ve akrepler işgal etti. Artık Ortadoğu yorgundur, uykusuzdur, bitap düşmüştür. Bazıları evlerinin güvenli, kapılarının kilitli, pencerelerinin korunaklı olduğunu söylüyor. Ama değil, oraya da gelecek, oradan da aşağı sarkacak, oradakileri de sokacaklar. Hem de fena sokacaklar. Akrebin doğasını biliyoruz. Son zehrini kendine saklar. Öncesinde, rastladığı ne varsa zehir şırınga eder. Ve şimdi, işte şimdi sorma vaktidir: Ey mahallesini, sokaklarını, caddelerini yılanların, akreplerin işgal ettiği insanlar vicdanınızı neden konforlarınızın arkasına itiyorsunuz. Vicdanınızı neden yüksek gürültülerinizin, resmi demeçlerinizin gerisinde gizliyorsunuz. Vicdanınızı neden kendi bedenlerinizle, zevklerinizle sınırlıyor, uzak beldeleri uzak addediyorsunuz. Vicdanını konforuna kurban verenlerin insan kalamayacağını bilmiyor musunuz? Kötülük hava gibidir, zehirli gaz gibidir, akışkandır. Orada, bir saniye sonra buradadır. Vicdan, bulunduğu yerde, daha ilk rastladığı noktada kötülüğe dur demezse sesi kısılır, artık bir daha hiç konuşamaz. Vicdanın sesi kısıldı mı artık insan insanlıktan çıkar. Vicdan geri çekildi mi insanlık onun daha da gerisine çekilir. Siz sadece konuşuyorsunuz baylarım. Gördüklerinizi vatandaşlarınız da görür diye. Sahip olduklarınıza zarar gelir diye. Sözüm ona özene bezene kurduğunuz sistemler yıkılır, altında kalırsınız diye. Vicdan ortaya çıkınca kirli pazarlıklarınız ifşa olur diye. Oysa vicdanın terk ettiği hangi gezegende ışık varolmaya devam edebilir ki?