Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.65
Gram Altın
2936.09
BIST 100
9639.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Kasım 2024

418 gün oldu

Soykırımın 418. Günü… Bu insanlık dışı işgal halen devam ediyor. Maalesef durduramadık, engel olamadık… Zulmü sona erdirip Gazze halkına el uzatamadık. Yetersiz kaldık. İmanımız Gazzeli bir kadın kadar değildi; samimiyetimiz de Gazzeli bir çocuğunkinden çok uzaktı…Sabrımız da zayıftı…

Bu çağda karşımıza fırsat olarak çıkan bir imtihanı kaybetmek üzereyiz.

Ama halen bir çıkış yolu bulunabilir… Eğik başlarımızı yukarıya kaldıracak, Allah katında hakkımızda mazeret olacak bir adım atabiliriz. Süreci yeniden gözden geçirmeli, 418 günlük ezberlerimizden arınmalı, saldırganlığı bitirebilecek teşebbüsleri zorlamalıyız.

Acil bir şeyler yapmalıyız… Bombaların, ölümlerin yıkamadığı Gazze halkını bekleyen soğuklar, yağmurlar artmadan, Allah adına, insanlık için, onurumuz, şerefimiz için bir şeyler yapmalıyız…

Batıda tutuşturulan isyan ateşlerinden utanmalı ve bir an önce bir şeyler yapmalıyız…

Onların arasında,bizleri hayretler içinde bırakanlar olmuştu.Sesler kısılmaya, ateş sönmeye başladığında, bedenlerin aleviyle yeniden o ateşi parlatanları görmüştük. Karar verilmesi, kabul edilmesi ve onaylanmasının zor olduğu tercihlerle insanlığın önüneçıkanlar vardı. Gözleri fal taşı gibi açan, yürekleri burkan ama daha çok utandıran tepkilerle takip edilmişti onların eylemleri…

ABD yönetiminin destek ve himayesinde sürmekte olan soykırımın 145. Gününde, ABD Hava Kuvvetleri'nde aktif görevde olan 25 yaşındaki Aaron Bushnell’i tanımıştık. Yaşadığı ve gördüğü acıların biriktirdiği duygular; hüznün, öfke ve çaresizliğin harmanlamış olduğu duygular onun da yüreğinde daha fazla tutunamamış, bir patlama ile ortaya çıkmıştı.

Aaron Bushnell, ordudaki temel eğitimini yedi ayda tamamlamış, bölümünü birincilikle bitirmiş genç bir yazılım mühendisiydi. Arkadaşları ondan hava kuvvetlerindeki en nazik, en naif kişi olarak bahsederdi. Bushnell, Gazze’de yaşananlara daha fazla seyirci kalamamış, “Amerikan ordusunun sorumlu olduğu soykırımın suç ortağı olmayacağım” diyerek İsrail'in Washington Büyükelçiliği önünde kendini ateşe vermişti.

Çaresizlik, Bushnell’i böyle bir tercihe yöneltmişti… O da tüm bu yaşananları görmezden gelebilir, Amerikan konforunun kollarına kendisini bırakabilirdi. Ama yapamadı… Onun vicdanı, çoğunluğun kendisini kaptırdığı aymazlığa ve vurdumduymazlığa müsaade etmedi.

Kararını verip İsrail Büyükelçiliği’ne doğru yürürken, “Filistin’de sömürgecilerin eliyle yaşananları protesto ediyorum. Sıra dışı bir protesto eylemine başlamak üzereyim. Ancak Filistin’de sömürgecilerin insanlara yaşattıklarıyla mukayese edildiğinde bu hiç de aşırı değil” demiş, son sözleri ise “Özgür Filistin” olmuştu. Onun “Özgür Filistin” feryadı ellerinde bu soykırımı durdurmaya gücü olup da hiçbir şey yapmayanların suratlarında bir tokat gibi patlamıştı.

Gazze’de, insani yardım gönüllüleri, gazeteciler ve sağlık çalışanlarının doğrudan hedef alınmasına karşı bile hiçbir şey yapılamadı. Katilin saçtığı mermi ve bombaların ayırdığı kimse yoktu. Bazen haber almaya çalışan bir gazeteci, bazen yaralıları tedavi etmekle meşgul bir doktor, bazen de kaynayan tencerelerin başında yemek dağıtan bir yardım gönüllüsü… Kimsenin “dur” diyemediği şımarıkça ve canice işlenen cinayetler…

Gazze'nin güneyinde ve orta kesimlerindeki 68 farklı noktada kurduğu mutfaklar ile yerinden edilmiş Filistinlilere her gün binlerce öğün yemek pişirip dağıtan World Central Kitchen da 7 çalışanını bu hedef gözetmeyen saldırılar sonucu kaybetmişti. Onlar, “Gazze'deki durum, 15 yıllık tarihimizde tanık olduğumuzun en vahimi” diyerek dünyanın körelen vicdanlarına sesleniyor ve destek bekliyorlardı.

Gazze’nin Deir al-Balah bölgesinde, üzerinde yardım kuruluşunun görülmemesi imkânsız bayrağının dalgalandığı araçları kasıtlı bir şekilde hedef alınmış, üçü İngiliz, diğerleri Polonya, Avustralya, Kanada ve Filistin vatandaşı olan 7 yardımsever insan katledilmişti.

Gazze’nin hemen çevresinde, bebeklerin ağlamalarına kulaklarını tıkamış milyonlar vardı. Umursamazlık onların kalplerini taşlaştırmış, harekete geçmelerini imkânsız kılmıştı. Çok ama çok uzaklarda, umursayan ve olmaları gereken yerde olan yine de birileri vardı. Avustralyalı Zomi 43, Polonyalı Damian 35, Filistinli Saifeddin Issam 25 ve Kanadalı Jacob 33 yaşındaydı…

Onlar, arkalarında herkes için şefkat, cesaret ve sevgi dolu bir miras bırakarak aramızdan sessizce ayrılmışlardı…

Hadi, artık daha fazla beklemeden çok acil bir şeyler yapmalı…